arada kalmışlık duygusudur. öyledir ki bu duygu insanı yer bitirir. olmuyacağını bildiğin şeylerin peşinden gitmeye başlamışsındır, kimse anlam veremez yaptıklarına. aslında sende anlam veremezsin.ne yapacağını bilemeden öyle boşlukta hissedersin kendini. işte bundan daha kötü bir duygu olamaz.
canından çok sevdiğin insanın 'evlenecek' haberini almaktır;
elinden hiç birşey gelmez çaresiz kalırsın,
içten içe kendini suçlar pişman olursun,
hayattan kopar belki de son bulursun...
uzun bir yaz gunu sonu bir arkadasiniza rastlarsiniz. Sizi evine davet eder. Kiramazsiniz fakat eve gidip ustunuzu degistirecek vaktiniz yoktur. Salona gecersiniz. Arkadasiniz ailesi salonda oturmaktadir. Dokuz saat ayakkabinin icinde kalmis coraplariniz odanin aromasini degistirir. Sanki herkes ayaklariniza bakiyordur. Ayaklarinizi gizlemek istersiniz, suratinizdaki kizariklik da cabasidir...
beklentileri karşılayamamak.
insanların sizden çoook şey beklediği bi dönemde yapabileceğini bile yapamamak. ben bu kadar boktan duygu yaşamamıştım, bunu da tatmış oldum.
haksız yere suçlanma duygusudur. sağlam bir kuru iftiraya kurban giderek bünyede oluşacak hissiyat. işte bu noktada bağırırsınız sesiniz çıkmaz. çok kötü çok.
çaresiz kaldığın an, hissi ise şöyle tarif edilebilir ;önce hızla dişetlerinin çekilmesi akabinde kalbinde koca bir yangın başlaması ve aklına her gelişinde devasa bir çatalın bağırsaklarına batırılıp çevrilmesi. Aglamak istersin en fazla "gık" diyebilirsin. Ve çaresizliğin gözyaşlarını bitirmesi.
yıllar sonra, çaresizliğin boşanması ve umut yeşermesi bu durumun zıttıdır. Ağlama hissi, kalbe birinin soğuk hava üflemesi ve karında kelebek etkisi yaratabilir. Yıllarca akıtamadığınız gözyaşını artık ota boka akıtır, erkekler ağlamaz tabusunun, mına korsunuz afedersiniz.