ahlaksız yazar bozuntusu.
ben demiyorum kendisi diyor.ben de derim o ayrı da, neden bu kadar popüler olduğunu anlamıyorum bir türlü. ahlaksız olmak neden bu kadar prim yapar hale geldi, neyi var bu adamın bu kadar sevilecek özenilecek?
gece gündüz içip önüne gelenle yatmanın, sabah akşam küfretmenin neyi cazip, zor değilki bunu yapmak. her gün üç şişe şarabı çek, sağa sola küfret, becerebilirsen denk getirdiğinle seviş al sen de bukowski'sin işte.ama o yazar diyceksin di mi?
sen de yazarsın sen de yazıyosun arkadaşım.
ahlaklı evlat yetiştirmeye çalışan anana babana yanarım ben başka bi şeye değil.
k dergisinin geçen sayılarından birinde bu abimiz başroldeydi, yanında acayip bir çıtır, elinde bira şişesi ve göbeğinin üzerine çıkan tişörtüyle hayatını anlatıyordu, varolsun kendisi efendim.
hiçkimseyle yarışmıyorum ve ölümsüzlüğe dair düşüncelerim yok.
umurumda bile değil. hayatta iken devinmek önemli olan.
ihtişam devinimde ve hodri meydan diyebilmektedir. ölümün canı cehenneme. herşey bugün, bugün, bügün. evet. *
kedisinin cinsel hayatını, karısının buruşuk vücudunu, at yarışlarının sonuçlarını, karayollarındaki trafiği yazmayı bilen (ama bunun için zerre takdir edilmesi gerekmeyen,) yaşamın akan pınarından beslenmiş bir şair.
cezmi ersöz'e "sizi bukowski'yle kıyaslıyorlar, bu konuda ne söyleyeceksiniz?" diye sorulduğunda ersöz'ün "ben onun boku olamam, saçmalamayın!" dememesi ve de bukowskinin o gece bunu umursamadan mastrubasyon yapması da ayrıca ilginçtir.
Baba ne demiş: Büyük kurumlarda çıkan Rivayetlerden söz ediyorum. Bilmem kimin başına ne geldiğine dair bir rivayet yayılır; daha da kötüsü günler, haftalar, aylar önce duyduğun bir şeyin doğru olduğunu öğrenirsin. "Yirmi yılını o kuruma vermiş olan Joe Baba işten çıkarılacakmış, ya da hepimizi işten çıkaracaklarmış" gibi, her zaman da doğru çıkar.
hayattan ne kadar zevk almayan, boş gezenin boş kalfası olan, içki düşkünü, ben yalnızım ayağına yatan ve bunalımda olan insan varsa bu adama tapmaktadır. evet bu bir tespittir. ve ben de tespitimden çok memnunum. zira charles bukowski ye karşı hiçbirşey hissetmiyorum. ne nihilist olması, ne baraka hayatı yaşamış olması, ne de alkolik olması beni hiç etkilemiyor. insanların duymak istedikleri, hayal ettikleri şeyleri yazdığı için tutuluyor. gerçi bunu yapabilmesi bile insanları ne kadar başarılı izlediğinin bir göstergesi.
ayyaştır kendisi. bu ayyşalık kelimesi yazarı aşağılamak için değil, benimsediği hayat felsefesini anlatmak içindi. büyük bir yazardır. yazdıkları çok sadedir genelde. frekanslar biraz birbirine yakınsa çok kolay anlaşılabilir bu çirkin adamın yazdıkları.
ya herşey ziyan olmuştur ya da olmamıştır bu kadar basit, sözünün sahibidir ayrıca.
aşk yoksa cinsellik bir hiçtir.cinsellik ancak taraflar arasında duygu varsa anlamlı olabilir. beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. iyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. ilgimi çekerler. küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. serserilerin yanında rahatımdır, çünkü bende serseriyim. kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.
ren'i bok götürüyor baLık yok ren'de
garson beyaz şarabımızı getiriyor
ve ona kuLak misafiri oLuyoruz
genç bir amerikalı
bira içiyor
ve üç şaşkın aLman kızı
nasıL yatağa attığını anLAtıyor
ve bağıra çağıra yapıyor bunu
kahkahalar atarak o-ros-puço-cu-ğuamerikalı
ingilizce konuşuyor
ve üç alman kız
yanında..
ne dediğini anLamıyorLar..
pencereden dışarı bakıyoruz
şato görürüz ümidi iLe
ama fabrikalardan başka bir şey göremiyoruz,
ve o-ros-puço-cu-ğu amerikalı
ve kahkaha atıyor, çok sahte
bir kahkaha..
onunLa dokuz günLük bir turda değiLiz
aLLahtan
sadece iki saat
mainz'a kadar..
şarabımızı içip
geçmesini bekLiyoruz..
sakalına bulaşmış viski damlaları ve arsız kelimeleri, adeta içimizi okur gibi anlattığı kendinden ama aslında bizden olan anıları ve cesur tarzıyla her daim okunacak adamdır.
nihilist yazar. mükemmel hayalgücü ile süslediği ve yaşamından kesitler sunan eserleriyle tanınmaktadır. hayatı boyunca birçok işe girip çıkmış ancak dikiş tutturamamıştır. şiirleri de bulunmaktadır. şiirlerinin en verimli dönemini anlatan dönemi, iş arayan alkolik bir şiiri canlandıran mickey rourke beyaz perdeye taşıdı.
tam adı henry charles bukowski'dir.. hayalperest ve müthiş insan..takip edilmesi, okunması, anlanması, her sözünde anlam aranmaması gereken, ayyaş mı ayyaş, sekse düşkün mü düşkün, sıradışı şahsiyet.. şiirleri daha başarılı.. her insan özellikle de erkekler kendinden bir parça mutlaka görürler..
can yücel ne kadar türkse , o kadar amerikalı yazar.*
kelimeleri hoyrat, görüntüleri hoyrat tatlı adam olmalarıdır benzerlikleri.
edebi tatları bambaşkadır...
ama
ne can'dan geçerim ne charles'tan.
I. Dünya Savaşı'nın sonlarında Almanya'ya askeri hizmet nedeniyle gelen Polonya asıllı Amerikan bir babanın ve terzilikle uğraşan Alman bir annenin çocuğu olan pis moruğun notlarını ancak okuyabildiğim yazar.
Sinemadan fazla hoslanmadığını kitaplarında belli eden , David Lynch'in yönettiği Eraserhead filminden büyük haz aldığını söylemiş olan , anlayamadığı şeylerden haz alan anlamaya çalışmayan barfly