Aynaya bakınca yabancılaşıyorum. Her gün görmek zorunda olduğum yüz acaba kimi taklit ediyor. Katilin şehveti, Jigolonun monotonluğu, çöpçünün uykusu... Bu ben miyim? Kaybolmuş olduğumu düşünüyorlar. Her gün aynı barda, evimde bir de mecburen postahanede vakit geçiriyorum. Geri zelâlılar bile beni bulabilir. Postacılık kıyak iş! insanların mektuplarını okurum. Üstelik kapılar ilk çalışta açılır, bazen yatak örtüleri de. Beni bir gece ele geçirmek için sormanız yeterli, daha fazlası içinse şans gerekli. Çaktırmadan araladığım zarfların içinde çoğunlukla gözyaşları vardır. Sayfalar dolusu acı.
Yatakta kıvranıyorum yine. Lanet olası asprin kutusu. Dün bitmiş olmalı, belki de geçen hafta. Başımın ağrısına bir duble burbon ne iyi gelirdi. Her gün içiyorum unutmak için. Şu kahrolası dünyada hatırlamaya değen ne var ki? Mutlu ya da mutsuz olamayacak kadar sıradan biriyim. Başarılı değilim kabul ediyorum. iyi bir kariyere sahip olmak için günleri harcamam gerekecekse penceremin önünde sızmayı yeğlerim.
Hadi içelim! Nefrete, acıya ya da sabaha! Ne farkeder? Üzgün bile değilim. Seçimlerini kendi belirler insan. Bu gün canım seni istemiyor... Yarın sensiz yaşayamam... Sonsuza dek hayatımda kal... Hep aynı yere varır aptallar. Artık zaaflarınızla barışın. Ona hayat denir. Ben hiç yalan söylemem. Ne gelecek hakkında ne de kalbimden bahsederken. Hepiniz içimde saklı kalmış duygu kırıntıları araştırırsınız. Çocukluğumun travmalarını, parasızlığımı, çaresizliğimi kurcalayıp durursunuz. Daha önce de tekrarladım. Bir kez daha söylüyorum. Ben kimseyi sevmiyorum. Defolun!
Zavalı ruhlar aşkla geldiğimi sandılar. Sadece sıcak bir yatak istemiştim bir de ufak eğlence. Onlar için beğeninin sevgiye dönüştüğü andı, benim içinse macera. Hayatını planlayanlar kahraman olamazlar.ihtirasım doyurulmuş gitmeye hazır kapıda beklerken, kadınlar paspasın üzerinde nerede hata yapmış olduklarını düşünürken buldular kendilerini. Lanet olsun hepinize! Yanınızda kalmayarak kaçtığıma inanmak istemiyorsunuz. Oysa sadece canım çekmiyor. Bedeninize bir kez dokunduktan sonra tiksiniyorum. Evet hepsi bir oyun tutkulanma oyunu.
Gece sıkıldığımda yanımda kim varsa onunla sevişirim. Bir şişeden sonra hepsi aynı gelir. Genç kızlar aklımı başımdan alıyorlar. Zamanın eskitemediği tenler ve narin bedenler. Yıllardır hayatıma girenlerin hiçbirine onları asla sevmeyeceğimi anlatamadım. Bazen geri gittim. o gece yalnız kalmaktan sıkılmıştım, ya da arabamın benzini bitmişti.
Kadınları bilirsiniz benim gibi adamlara bayılırlar. Tutkulu, sefil ve cürretkâr. hayallerindeki fantezileri yaşatacağımızı düşünürler. Ne büyük bir aptallık. Bu gelenin adını hatırlıyorum. Bir kaç gün önce de yine aynı taburede otururken yanımda zeytinleriyle oynuyordu. "Tuvalette çok iyi olduğum söylenir." o kadar zavallı bir cümleydi ki sevişmekten bile soğudum. Sigarasını uzattı, elleri hafifçe bacaklarıma dokundu. ihtiras ne beceriksiz bir eylem. Sarı saçlarında ki boyalar akmış olur.
Dün gece bir adamın yanındaydım. Zengin bir avukat. Bastırılmış duygularla kapanan yataklar hep çok tatmin edici olmuştur. An an canlanıyor. Yakın geçmişten, uzağa doğru. Siyah ipek çarşafların içine girmeden önce bardaydım. Kamyoncuların ya da kendinden saklananların gideceği türde altıncı sınıf bir mekân. Rezil bir kadınla konuşuyordum. Ne kadar kadın denebilirse tabii. Bana kendini sunmaya çalıştı. Önce çirkin bacaklarını saran eteğini açmayı denedi. Çoraptan nefret ederim. Çıkartmasını söyledim. Korkuyla baktı. ismini hatırlamıyorum, elleri şehvetliydi. Ardından bir başkası geldi, sarışın ve alımlı.
Bu gün dünden izler taşımadıkça katledilmeye mahkum. Yarın ertesi günün ilk sinyallerini vermeli. Rüyalar yoluyla yaşamın içindeki bağları kurabiliyorken, sabah yataktan kalkmamız zaman almalı. Ani gelişmeler, süpriz ziyaretçiler, beklenmeyen haberler imha edilmeli! Yalnızlık borusu çaldı, ayaklar iş başında.
Sekizi onyedi geçiyor. Saatin alarmı var. Asla kullanmam. insanın düzenini içgüdüleri belirler. Geri zekalı adamın teki bana para veriyor diye kalkacak değilim. Bedenim ne isterse o olur. O şimdilik bir birayı tercih ediyor. Evet sabahtan başlıyorum. Alkolik ölsem ne yazar hiç değilse kafam iyi giderim.
Susmak,itaat etmek, ahlak kuralları yüzünden vazgeçmektense şeytana ayak uydurmayı tercih ederim. O en azından ihtiyacımız olan özgürlükleri sağlıyor. Lanet olası güneş gözüme girmesin diye bütün perdeleri kapadım. Damarlarımı patlatacak gibi yapan viski oldu. Kanımda alkol dolaşırken uyumamın imkanı yok. Gözlerimi açtım, karanlık. Başımdaki ağrıyı bile farkedemeyecek kadar akşamdan kalmayım. Ne beynim ne de kalbim dinlenebildi.
Kavga ettim. Bar çıkışında. Sarhoşluktan falan değil. Herifin tekine sinir oldum. Bir yumrukla dudağını patlatmıştım ki, belime tekmeyi indirdi. Yere yığılmışım. Kendime gelmem vakit aldı. iğrenç bir geceydi. Bakın sarhoşken en iyi kararları verdiğimi idda etmeyeceğim ama doğru nedir ki?
En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar.
HER GÜN HiPODROMA GiDERKEN SAATLERiMi ÇÖPE ATACAĞIMI BiLiRiM. GECELER BENiM AMA. BAŞKA YAZARLAR NE YAPARLAR? AYNANIN KARŞISINA GEÇiP KULAK MEMELERi iLE Mi OYNARLAR? SONRA DA ONLARI MI YAZARLAR. YA DA ANNELERiNi. YA DA DÜNYAYI MI KURTARIRLAR? BU SıKıCı TARZDA YAZMAKTAN VAZGEÇSiNLER BEN ONLARI DÜNYAYI KURTARMIŞ SAYACAĞIM. O DURGUN VE ESKi SALYA TARZINDA YAZMAKTAN VAZGEÇSiNLER. YETER! YETER! YETER! OKUYABiLECEĞiM BiR ŞEYLER YOK MU? VAR MI? SANMIYORUM. BULURSANIZ BANA HABER VERiN. HAYIR VERMEYiN. VAR. BiLiYORUM: SiZ YAZDINIZ. KALSIN. BiR KERESiNDE ADAMIN BiRiNDEN SHAKESPEARE SEVMEDiĞiMi YAZMAYA HAKKIM OLMADIĞINI ANLATAN UZUN VE ÖFKE DOLU BiR MEKTUP ALMIŞTIM. GENÇLER BANA KAnıp SHAKESPEARE OKUMA ZAHMETiNE BiLE GiRMEYECEKLERDi. BÖYLE BiR KONUM ALMAYA HAKKIM YOKTU. SAYFALARCA BUNU SÖYLEYiP DURMUŞTU. CEVAPLAMADIM. AMA BURDA CEVAPLAYACAĞIM.
- otur stirkoff!
- sağolun efendim.
- ayaklarını uzatabilirsin.
- çk lütufkarsınız efendim.
- stirkoff, anladığım kadarı ile adalet ve eşitlik gibi konuları irdeleyen yazılar yazıyormuşsun; coşku ve kurtuluş hakkı üzerine de, doğru mu stirkoff?
- evet efendim.
-dünyada geniş anlamda bir adalet sağlanabilir mi sence?
- hiç sanmam efendim.
- öyleyse bu boktan yazıları neden yazıyorsun? kendini iyi hissetmiyor musun?
- son zamanlarda pek iyi değilim efendim. deliriyorum gibi geliyor bana.
- fazlaca mı içiyorsun stirkoff?
- tabii efendim.
- kendinle oynar mısın?
-sürekli efendim.
- nasıl?
- anlayamadım efendim?
- yani nasıl bir yöntem kullanıyorsun?
- dört-beş çiğ yumurta ve yarım kilo kıymayı dar ağızlı bir vazoya döküyorum. ---cam mı?
- hayır a...
- yahu vazoyu soruyorum cam mı?
- değil efendim.
- hiç evlendin mi?
- defalarca.
- ters giden şey neydi stirkoff?
- her şey efendim.
- hayatının en iyi sevişmesini anlat.
- dört-beş yumurta ve yarım kilo kıymayı dar ağız...
- tamam tamam!
- öyledir efendim.
- daha iyi ve adil bir dünya özleminin aslında, çürümeden ve başarısızlık duygusunda kaynaklandığının farkında mısın?
- evet efendim.
- baban kötü müydü?
- bilmiyorum efendim.
- bilmiyorum ne demek?
- yani kıyaslamak güç efendim. sadece bir babam oldu.
- benimle kafa mı buluyorsun stirkoff?
- hayır efendim: dediğiniz gibi adalet yoktur.
- baban seni döver miydi?
- sıra ile döverlerdi efendim.
- hani bir tek baban vardı?
- herkesin tek bir babası vardır efendim. annemi kastetmiştim. o da kendi payına düşeni alırdı.
- seni sever miydi?
- kendisinin bir uzantısı olarak evet.
- sevgi başka nedir ki?
- iyi bir şeye önem verecek kadar sağduyu sahibi olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu veya tereyağlı kızarmış ekmek de olabilir bu efendim.
- tereyağlı kızarmış ekmeğe aşık olabileceğini mi söylüyorsun stirkoff?
- her zaman değil efendim. bazı sabahlarda, güneş ışınları belli bir açıdan gelirken olabilir, aşk habersiz gelir gider.
- bir insanı sevmek mümkün mü?
- iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden izlemeyi severim.
- sen bir korkaksın stikoff.
- kesinlikle efendim.
- senin korkak tanımın nedir?
- bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden insan.
- peki cesur adam kimdir?
- aslanın ne olduğunu bilmeyen adam efendim.
- herkes aslanın ne olduğunu bilir.
- herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır.
- ahmak tanımın nedir?
- zaman ve kan ziyan edildiğinin farkında olmayan insan.
- öyleyse bilge kişi kimdir?
- bilge kişi yoktur efendim.
- o takdirde ahmak da yoktur. gece yoksa gündüz olmaz. siyah yoksa beyaz olmaz.
- özür dilerim efendim, ben her şey ne ise odur diye düşünüyorum. başka şeylere bağımlı olmaksızın.
- sen dar ağızlı vazolara fazla girip cıkmışsın stirkofff. her şeyin doğru olduğunu anlamıyor musun? hiçbir şey yanlış olamaz.
- anlıyorum efendim. olan olmuştur.
- başını kestirtirsem ne dersin?
- tek kelime bile söylemem efendim.
- demek istediğim su: başını kestirtirsem ben irade sense bir hiç olursun.
- başka bir şey olurdum efendim.
- benim seçimim altında.
- ikimizin de efendim.
- sakin ol! sakin ol! uzat ayaklarını.
- çok lutüfkarsınız efendim.
- hayır ikimiz de lütüfkarız.
- elbette efendim.
- demek zaman zaman delilik hissediyorsun stirkoff! peki bu durumlarda ne yaparsın?
- şiir yazarım
- şiir delilik midir?
- şiir olmayan her şey deliliktir.
- peki nedir delilik?
- çirkinliktir efendim.
- çirkin nedir?
- kişiye göre değişir.
- delilik gerekli midir?
- vardır.
- gerekli midir?
- bilmiyorum efendim.
- çok şey biliyormuş havalarındasın. bilgi nedir?
- mümkün olduğu kadar az şey bilmektir.
- ne demek o?
- bilmiyorum efendim.
- bir köprü inşa edebilir misin?
- hayır.
- silah yapabilir misin?
- hayır.
- bunlar bilgi ürünleridir.
- köprü köprüdür, silah da silah.
- basını kestireceğim stirkoff.
- sağolun efendim.
- o niye?
- beni motive ettiğiniz için. sıkıntısını çekiyorum efendim.
- ben adaletim.
- belki.
- ben üstünüm. seni işkencelere yatıracağım, çığlıklar atacaksın, ölümünü dileneceksin.
- şüphesiz efendim.
- ben senin efendinim anlamıyor musun?
- beni yönetebilirsiniz. ama yapabileceğiniz şeyler ancak yapılabilir şeyler olacaktır.
- zekice konuşuyorsun ama işkence altında bu kadar zeki olamayacaksın.
- sanmıyorum efendim.
- bana baksana. darius milhaud, vaughn williams dinlemek ne oluyor? beatles duymadın mı?
- onları herkes bilir efendim.
- onları sevmez misin?
- onlardan nefret etmem.
- nefret ettiğin şarkıcı var mı?
- şarkıcılardan nefret edilmez.
- şarkı söylemeye çalışan herhangi birinden?
- frank sinatra
- neden?
- hasta bir toplumun hastalığının depreşmesine neden olduğu için.
- gazete okur musun?
- tek bir gazete.
- hangisi?
- open city
- gardiyan! şu adamı işkence odasına götürün ve derhal işlemlere başlayın!
- efendim, son bir istekte bulunabilir miyim?
- evet.
- vazomu yanıma alabilir miyim?
- hayır, bana lazım!
- efendim?
- yani el koyuyorum. zapta geçecek. gardiyan bu serserimi derhal götür! ve bana biraz şey getir...
- ne efendim?
- yarım düzine çiğ yumurta ve bir kilo kıyma...
gardiyan ve mahkum dışarı çıkarlar. kral öne doğru eğilip düğmeye basar, teypte vaughn williams çalmaya baslar. bitli bir köpek, güneşin altında titreşen harikulade bir limon ağacına işerken dünya dönmeye devam eder...
"ilgi duymuyordum. hiçbir şeye ilgi duymuyordum. nasıl kaçabileceğime dair fikrim yoktu.diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. benim anlamadığım birşeyi anlamışlardı sanki. bende bir eksiklik vardı belki de.. mümkündü.. sıksık aşağılık duygusuna kapılırdım. onlardan uzak olmak istiyordum. gidecek yerim yoktu ama.. intihar?.. tanrım, çaba gerektiriyordu.. beş yıl uyumak isterdim ama izin vermezlerdi."
bir aralar hastasıydım kendisinin.. bana çok çekici gelirdi hayatı.. her şeye meydan okuyabiliyordu.. kadınlara, sabahtan akşama kadar çalışmaya, samimiyetsiz dostluklara, düzene.. hiç bir şey umrunda değildi.. kendi için yaşıyordu. aslında doğru olan budur diyordum içimden.. kadınlar, alkol ve at yarışı... kitaplarında çoğunlukla bunlara dayalıdır.. ama anlattıklarının altında, aslında asıl görünmeyeni görebilenler kendisini sever, bunları göremeyenler nefret eder. bukowski ya yüzeyseldir ya çok derinden.. ortası yoktur.. sabahtan akşama kadar çalışan düzgün giyimli insanlardan nefret eder, hayatlarını öyle geçirmelerini hep eleştirir.. alkolsüz yapamaz.. alkol bukowski'yi hayata bağlayandır.. alkol sayesinde hayattadır.. klasik müzik bestecilerine ilgi duyar.. çünkü hayatları samimidir.. çoğunun hayatı yokluk içinde, mücadele içinde geçmiştir.. bunun bir anlamı olduğunu düşünür.. insanların iki yüzlü olduğunu vurgular hep.. dünyayı çekilmez yapan insanlardır.. bir asansörde insanlarla beraber yukarı çıkmak cehennemin dibidir onun için.. ne diyorsa odur.. bir şeyi demek istemez.. o şeyi der.. realisttir.. özü anlatır.. gevelemekten nefret eder, babasından da öyle.. genç yaşta evden ayrılmış, kendi başının çaresine bakmaya başlamıştır o yüzden.. nefret ettiği babası zenginse, o zengin olmayacaktır.. günlük işlere girip çıkar ki aç kalmasın.. kısa hikayeler yazar şansını dener.. bir gün bir hikayesinin bir dergide yayımlanacak olması haberini alır.. ama hayatı hiç değişmez.. yaşam tarzı değişmez..
"şiirlerinizin zaman kaybı olduğunu düşünenler var.
- charles bukowski :Zaman kaybı olmayan bir şey var mı? Kimi pul toplar ya da anneannesini öldürür. Hepimiz bekliyoruz, küçük şeyler yapıp ölmeyi bekliyoruz.
adına avrupa televizyonlarından alınmış görüntülerin ve röportajların eşlik ettiği bukowski: born into this adlı, 2004 yapımı bir belgesele konu olmuş yazar. film internette mevcuttur, lakin türkçe altyazısı yoktur. türkçe altyazıyı bulan altın bulmuş, ingilizce altyazıyı türkçeye çeviren simyacı olmuş olur. bekleyişteyiz.