Lügatte "çekmek" ve "çekiş" anlamlarına gelen cezbe terimi, tasavvufta Hakk'ın kulu kendine çekmesinden meydana gelen bir haldir. Her ne kadar, halk arasında cezbe, bazan aklın baştan gitmesi anlamına gelen cinnetle aynı anlamda kullanılırsa da bu kullanış yanlıştır.
Cezbe, Allah'ın kula ihsanı olduğundan kulun elinde değildir. Allah'ın sevdiği kulun kalbinden perdeyi kaldırıp kulun çalışma ve gayreti olmadan onu yakın nuru ile manevi makamlara yükseltmesidir. Kul, cezbe sayesinde hakikatin kaynağına ulaşır. Allah'ın dışında herşeyi unutarak kendinden geçer, vecd ve istiğrak halini yaşar. Mutasavvıflar Kur'an'daki: "Allah dilediğini kendine çeker" (Şura, 131) ayeti ile bazı kaynaklarda hadis olarak zikredilen "Allah'ın kula olan cezbesi, iki cihan halkının amellerine denktir" sözünü cezbeye delil sayarlar. Hakk'ın kulu kendine çekmesi cezbe, bu cezbeyle kulun Allah'a yönelmesi aşktır. Böyle bir cezbe peygamberlerin ve velilerin sıfatıdır.
Tasavvufta cezbe, seyr'ü suluk (inisiyasyon) ile bir arada düşünülür ve sulüke bağı olmayan bir cezbe makbul sayılmaz. Çünkü irşada liyakat kazanabilmek için sülük yolundan geçmek gerekir. Nitekim imam ı Rabbani cezbeyi, süluke girmeyenlerin ve sülükünü tamamlamış bulunanların cezbesi olmak üzere ikiye ayırır. Salik olmayanlarda ruh, nefsin etkisinden kurtulamadığı için cezbe kalbidir, ruhi değildir. Böyleleri ruhlar alemini müşahade ettikleri halde Hakk'ı müşahede ettiklerini zannederler. Sülüklerini tamamlayıp ruhları nefslerinin etkisinden kurtulmuş kimselerin cezbesi ise ruhidir. Bunlar Hakk'ı müşahade ederler.
.
Bu cezbe, ister namazda ister namaz haricinde olsun; gücü nisbetinde, kişinin, cezbesini tutması lazımdır. Şayet takatinin dışında olan ses ve hareketlerse, hiç kimse bir şey söyleyemez. Allah'ın rahmetinin ağırlığına kim dayanabilir ki?
imam Ahmed b. Hanbel Müsnedinde, Hz. Ali radıyallahu anh'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ali'ye:
"Sen bendensin." Hz. Cafer'e "Senin ahlakın ve yaratılışın benim ahlakım ve yaradılışım gibi." Hz. Zeyde de "Sen benim azadlığım (azad olmuş kölemsin.) sın." demiştir. Bu şe-kilde söylemesi üzerine, vecde (cezbeye) gelip, tek ayak üzerinde dolaşmaya başlamışlardır.
Bu sahabilerin, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda, böyle bir harekette bulunmaları mümkün değildir. Fakat takatlerini aştığı için kalkıp semaya başlamışlardır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda, takatin dışında böyle bir olay zuhur ediyorsa, zamanımızda da böyle şeyler zuhur edebilir. Onun için bu gibi durumlara dil uzatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Ama özellikle namazda kendini tutması lazımdır. Çünkü namazda iki harf çıkması ya da üç hareket olması halinde namazıifsadedeceği için çok dikkatli olunmalıdır.
Namaz dışında rahmet ve feyzin gelmesi halinde, kendini serbest bırakmalı ve ses çıkacak diye rahmet ve feyzi nehyetmeye çalışmamalıdır.
Çıkacaksa ses, o feyz ve nisbetten çıksın. Kişi kendini sıkıp, Allah-u Zülcelal'den gelen feyz ve berekete engel olmasın...