televizyona abanan milyonların olacağı bir dünyadır.
edit: ben orta okula geçtiğimde nokia 3310 yeni çıkmıştı ve kimse de yoktu. her mesaj 2 kontördü, o yüzden telefon sürekli elimizde değildi. bilgisayarlar tek çekirdekliydi, istediğini indiremez, birden fazla sayfayı kolay kolay açamazdın. sonra renkli ışık veren telefonlar çıktı. sonra renkli ekranlı telefonlar, ardından kameralı ve ses kayıdı yapabilen telefonlar. ki ozamanlar polifonik melodi vardı. sonra da nihayet mp3 yükleme seçeneği ve internet geldi, geliştikçe gelişti.
gözümüzün önünde oldu yani bu. yokluk durumuna şaşırılacak bir şey değil.
anında, cep telefonu ve internetin olduğu başka dünyalar aranmaya başlanmasına sebep olur. halbuki aranmasa, bulunmasa... insanlar yeşilliklere koşup nefes alsa...
çok değil bundan 20 yıl öncesinin dünyasıdır. telefonsuz dünya daha özgür, internetsiz ise çok daha büyüktü. bunlar çıkınca dünya küçük bir köy haline dönüştü mertlik bozuldu. artık arkadaşımızın ne zaman sıçacağını, nereye ne zaman gittiğini daha iyi biliyoruz.
kimsenin kimseyi son dakika ekmediği, buluşmalara geç gitmediği bir dünyaydı. insanlar verdikleri sözlere sadıktı. gerçek anlamda özel hayatın, özel hayat olduğu, klavye şövalyelerinin, bilgi kirliliğinin, copy/paste haberciliğinin olmadığı zamanlardı. değerlerin değer gördüğü dünyaydı. çünkü bir şeyler gerçekten zordu. insanlar aşık oldukları kişileri bir daha görememekten, ileride yaşadıkları şehirler değişirse onların yüzlerini unutmaktan korkarlardı. ufacık bir fotoğrafın olduğu ufacık bir kağıt parçasının altın değerinde olduğu yıllardı.
tuhaf.. şimdi bir şeylere ulaşmak, unutmamak, denk gelmek çok kolay ama o duygularla yaşamak imkansız.