şarkı söylerken ferhat amcanın ne demek istediği anlaşılmaz bir türlü, hem çok seviyor falan bilmem ne, hem de cenneti değişmem saçının teline diyor. cennete değişmem saçının telini demen gerekir diye mail attım, cevap vermedi, niye ki?
hıristiyan aleminin papası, II jean paul'a göre, üremeye gerek olmadığı için seks'in de olmayacağı yerdir.
ünlü bir imam-hatip hocanın kuran ve sünnetten süzdüğü bilgilere bakılırsa; yüz erkek kuvveti verilecek mümin erkeklerin, bir günde, yemeden içmeden uyumadan 100 bakire ile münasebette bulunacakları, kadınların her ilişkiden sonra yine bakire olacakları ''çok evlilikli'' öteki dünyadır.
heaven : ünlü alman yönetmen tom tykwer in üçlemesinin ilk filmi. almanya-ingiltere-abd yapımı bir film.
(bkz: dadından yinmez)
(bkz: pek güzel)
başrollerde cate blanchett ve giovanni ribisi oynuyor. üçlemenin diğer filmleri ise Hell (cehennem) ve Purgatory (araf)
ideal dünya yaratımlarının en büyük bileşkesidir. ütopyalara denk gelir. kabaca düşünüldüğü zaman hiç çekici gelmemektedir. huriler, nuriler bal akan ırmaklar vs..
daha önce kimsenin görmediği ama herkesin gitmek istediği yer.
yani var olup olmadığını bilmediğimiz bir yere gitmek isterken hayatımızı da bu isteğe göre düzenlemeliymişiz.
kimileri burayı görmek için yatar kalkar namaz kılar, kimisi pazar kiliseye gider,kimisi (bkz: yum kippur) diye bi günde yemek yemez ama hiçbiri sormaz ki cennet nasıl bir yer.
kimisi içinde şarap var der,kimisi huri var der. fakat kimse içi yılanlarla dolu demez, çünkü o zaman bütün oyun bozulur, cennetin anlamı kalmaz.
cennet belki de sadece herkes adam gibi davransın diye uydurulmuş hayali bir mekandır aslında,ki bu görmediğim ve varlığından emin olmadığım bir yere gitmeyi istemek fikrinden çok daha mantıklı geliyor.
şayet cennet varsa bile, herkes kendi kafasına göre yaşıyor.
teoride herkesin inancı var ama pratikte herkes kendi kutsal kitabını yazmış, ona göre davranıyor.
o halde bütün bu soytarılık, bu şamata ne?
veyahutta bu bağnazlık.
hayalimizce dayayıp döşediğimiz bir ev için mi?
yoksa herşey içi toprak dolu bir solucan yuvasına yem olmak için mi?
cenneti kimse göremedi,ama o deliği hepimiz biliriz.
demek ki şu an kesin olan sonumuzun aynı olduğu.
şu anda cennet yok şu anda hayat var.
ve hayat çoğu zaman cenneti yaşamak değildir, o halde ne yaşadığımızın farkında olmamız icap eder.
dolayısıyla kendimizi de aldatmamamız.
somutlaştırılması gereken bu tip hayali veya ruhani şeyler değil, şu anda geçerli olan şeylerdir.
insanlara önce vicdan sahibi olun deyip beyinleri yıkanmasa pek çoğu zaten saçmalamazlardı.
şöyleki;
insanlara insan olmanın meziyetlerini yerine getirmeleri için uygulanmış en eski promosyon kampanyası.
oysa gerçekten insan olanın böyle şeylere ihtiyacı yoktur kanımca cennet diye birşeyde yoktur.
ferhat göçer'in oldukça başarılı çalışması. ancak bende her dinlediğimde, yemeklerde çiftlerin dansa çağırıldığı şarkı izlenimi bırakıyor. Böyle çocuklar koştururken birbirine sarılmış sallanan çiftler geliyor gözümün önüne. *
Ama onun haricinde sözleri bakımından vurduğu doğrudur. 40 yıl sonra da aynı adama/kadına söylenesidir. ancak sanki uzun bir birlikteliği anlatmaktadır, gidip de üç günlük sevgiliye söylenesi pek değildir. *
'cehennemde ateş yoktur biz buradan götürürüz' demiş bi islam düşünürü.tersinden düşünürsek cennete gideceksek te şarabı manitayı burdan mı götürücez diye düşünmüştüm ilk duyduğumda.
bir hahamla tanrı cennet ve cehennem hakkında konuşurlarken, tanrı haham a "gel sana cehennemi göstereyim" der ve hahamı geniş, yuvarlak bir masanın olduğu bir odaya götürür. masanın etrafında ki insanlar açlıktan ölmek üzere, aç ve sefildirler. masanın ortasında ise müthiş güzel kokan dev bir tencere dolusu yemek vardır. ancak masanın etrafındaki herkes olabildiğine uzun saplı kaşıklar tutmaktadırlar. kaşıklar yemeğe yetişse de, tutanların kollarından uzundur ve aldıkları yiyeceği bu yüzden ağızlarına götürmeleri imkansızdır. hepsi açtır. haham bu oda da insanların çektikleri acıyı anlar ve üzülür...
tanrı "şimdi de sana cenneti göstereyim" der ve haham ı ilkinin aynı olan başka bir odaya götürür. aynı devasa masa ve masanın ortasında aynı devasa tencere vardır. insanlar yine aynı şekilde uzun saplı kaşıklarla masanın etrafında oturmuşlardır. ancak burda ki herkes iyi beslenmiş ,mutlu, kahkahalarla sohbet eden insanlardır.
haham şaşırır, nasıl olduğunu anlayamaz.
tanrı şöyle bir açıklama da bulunur;
"bu çok basit, ama belirli bir beceri gerektiriyor. bu oda dakiler birbirlerini doyurmayı öğrendiler." *