(cemale ağıt)
böyle miydi bir akşam saatinin
söğüt?te ahşap odalarda
kırgın çocuk odalarında
bir tutsaklık manzumesine varması.
kalın çalar saatler, kaşık tutmalar adına
babaların ve anaların hastalığı adına
-deniz bir özdeyiştir, az kullanılır-
kim bilir böyle midir bir akşam saatinin
bir piyanoyla sevişmesi, biliriz
uçar gider bir eski deniz, bir deniz akşamı
bir hüznün provası yapılır bir yeni ilişkide
deniz karşısında denizsizlik, susulur
belki sadece bir düğmenin
düdüklerin, ışıkların, işaretlerin
yerinde olmayışındandır? birden sonbahar
ayırdığım elmalar eşit gökyüzüne
sıkıntıya, suya ve insan yüzüne
inandığım bir akşam şaşkınlığıdır
-hatırlarım atkılar ve caddeler ortasında
yalnızlıktan kavrulmuş benizleri-
adreslerin değil adressizliğin şairidir. Cemal süreya hayatı boyunca bir göçebe olarak yaşamak zorunda kalmıştır. Pek çok adreste bulunmuş ama çocukluğundan itibaren başladığı göçebelik, yurtsuzluk durumu hiç sona ermemiştir. Gilles Deleuze göçebe oluşu şöyle tanımlar;
"Göçebelik bir yerden bir yere gitmek değil, mevcut düzenin kendisine direnmektir."
işte bu durum yani bu direnme hali Cemal Süreya'nın şiirine bile sirayet etmiştir. Yapılan ilk dönem eleştirilerde "bir mısra diğeriyle ilgisiz" denilmekte hatta "aforizma" olarak bile tanımlanmaktadır. Oysa durum bunun çok dışında hatta ötesindedir. Cemal Süreya'nın mısralarında görülen bu durum onun yalnızlığının, yurtsuzluğunun ta kendisidir.
“kuşlar toplanmış göçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“seni o kadar yakından görünce,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“hızla geçen otobüslerin ardından benzeşmek…
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“iyi anlarında sesin kalınlaşıyor.
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“baktım yeri toparlıyor ayak izleri
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“eşiklere oturmuş bir dolu insan
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“fazıl hüsnü diyor ki, ne diyor fazıl hüsnü?..
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
Sen el kadar bir kadınsındır
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli.
Bazı ağaçlara kapı komşu,
Bazı çiçeklerin andırdığı.
iş bu kadarla bitse iyi;
Bir insan edinmişsindir kendine,
Bir şarkı edinmişsindir, bir umut
Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli
Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda
Sevgili.
şu koşuşturmalı, memnuniyetsiz, mutsuz, yetinmeyi bilmediğimiz, hızlı tüketimden ibaret hayatlarımızı yaşarken, yaptığımız her şeyden çabukça sıkılıp, bir diğerinin peşinde koşarken; mutlulukla ilgili dizeleri yeniden gözüme ilişti de.
öyle güzel ve basit tanımlamış ki:
"mutluluk,
diyordu adam,
her konuda
tekrara düşecek kadar rahat olmak"
“Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.”
En güzel şiirinden bir parça: “sevgilim bir günün..”
Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların
Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa
Dörtnala sevişmek lazım.
--spoiler--