herhangi bir şiirinden herhangi bir alıntıyı veya şiirlerine göndermeyi
algıladığım vakit gözlerimi dört açıp adını söylüyormuşum en azından
yıllar yıllar abim olanın tespidir benim için.
edit : ikinci yeni bir yazarı ismiyle hapsedemeyecek kadar yaratımcı olduğundan ikinci yeni altında ismi görülmesi gayet doğaldır.
işte tam bu saatlerde bir yara gibidir su
yeni deşilmiş uçlarına sokakların, küçük uçlarında.
senin o güneş sarnıcı gözlerin
ölüm yası içindeki bir evde
olmaması gereken bir şey gibi, kırılan bir ayna gibi.
bu saatlerde.
çarmıhını yanından eksik etmeyen bir isa gibi
merdiven taşıyan bir adam görüyoruz
bu adamı ne kadar çok seviyorum, bu kuşu ne kadar
sen ne seviyorsun sen zaten sevince
alnınla ayıklarsın yeryüzünü,
çardaklar binaların ağızlarında
aşar gider kendi sınırlarını
köpekler gizli bir dağı havlar.
bunlar iyidir diyorum bunlar senden haberli,
yoksa nerden bilecekler
korbon sınırlarında yaşayan balıklar
kovadan sızan hicret gününü,
peygamberin parmaklarına asıp paltolarını
nasıl girecekler tanrıevine
mucizesever müslümanlar,
ve on binlerin dönüşü sırasında
grek keçilerinin çiftleştiği
dağ yolları neyle donacak?
yine de sevişirken
kullandığımız her kelime
hırsızın devirdiği eşya.
minibüsleri morarmış sokaklar
buğdayın parayla değişildiği
paranın ekmekle değişildiği
ekmeğin tütünle değişildiği
tütünün acıyla değişildiği
ve artık hiçbir şeyle değişilmediği acının.
o sokaklarda.
saatler yağmuru gösteriyor,
bugün bu küçük salı günü
her şeyi eksik istanbul'un, tepedekilerden başka
yalnız galata
galata
gecenin bodrumlarında beslediği
o tükenmez paslanmaz tutkusu
bir ağız mızıkası halinde
denize yediriyor yavaş yavaş.
efsane şair.
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
O gülün yüzü gülmüyor sensiz
O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
Hepten hüzünlü bu günlerde
Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
Masada tabaklar neşesiz
Koridor ıssız
Banyoda havlular yalnız
Mutfak dersen - derbeder ve pis
Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
Vantilatör soluksuz
Halılar tozlu
Giysilerim gardropda ve şurda burda
Memo'nun oyuncak sepeti uykularda
Mavi gece lambası hevessiz
Kapı diyor ki açın beni kapayın beni
Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
Radyo desen sessiz
Tabure sandalyalardan çekiniyor
Küçük oda karanlık ve ıssız
Her şey seni bekliyor her şey gelmeni
içeri girmeni
Senin elinin değmesini
Gözünün dokunmasını
Ve her şey tekrarlıyor
Seni nice sevdiğimi.
Gidişini öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı.
Fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım.
Kırmızı mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya.
Manzaraysa ayrılığa sıfır!
işte herşey hazır...
Acılarımla iki lafın belini kırdık.
Yokluğunda bir kuş sütü eksik..
Yalnızlığım ve ben...
Seni Çok Bekledik...
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin
Ellerini alıyorum sabah kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
istasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım
Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene
" ben nerde bir çift göz gördümse
tuttum onu güzelce sana tamamladım
sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
bir bunun için yaptım
---garson bira getir
garsonun adı barba
ben nereye gittimse bütün zulumlardı
bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
namussuz bir çağ bu biliyorsun
---garson rakı getir
garsonun adı hakkı
sen belki de bir resimsin ne haber
kırmızı bir beykozun yanında duruyorsun
yapın bir de ağaç yapmış yanına
dallarına konsun diye kelimelerin
---garson şarap getir
garsonun hali harap
ci̇garayi attim deni̇ze
şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz
gökyüzünün o meşhur maviliğinde
uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
bir akdeniz şehri çıkabilir içinde
alıp yaracak olsa yüreğini
şimdi bir güvercinin
şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
önünde durulacak tam elinden tutulacak
hangi bir elinden güzelim hangi bir
bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
öbür elinde yetişkin bir günışığı
daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
çalışan insanlar için akşamlara kadar
toz duman içinde
bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun
biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
bir bulut geçiyorsa onu görürdük
bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
bir cıgara atmışsak denize
sabaha kadar yandı durdu
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan.
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın,
Kardeşim olan gözlerini unutamadım
Çocuğum olan alnını, sevgilim olan ağzını,
Dostum olan ellerini unutamadım.