dün hayatıma bir köpek girdi
köpek, basbayağı köpek, sokak köpeği
dün girdi, dün 22 nisan salı
şapkamla beraber oturuyordum
mevsim mütehayyil, vakit akşamdı şehirde
aklımda yalan yere fiiller
yapayalnız, ben bana oturuyordum;
bir köpek geldi, hayatıma girdi
köpek, basbayağı köpek, sokak köpeği
bakışlarımız birden buluşuverdi
evvela gözlerim baktı, sonra ben baktım
kucağıma aldım sonra, sevdim okşadım
simitçi geçseydi simit ısmarlardım
küçük küçük doğrardım önüne,
simitçi geçmedi avucumu yalattım
köpekti ama anlayışlıydı
öyle köşede kalmış, öyle korkak
evvela benim gözlerime baktı, sonra ben baktım
gölgemi gördüm yerde sonra, seni hatırladım
bir tekme yapıştırdım köpoğluna
baktım saat kulesi orda, akrep altıda
baktım insanlar eski yaşamlarında
baktım bir şarkı almış gidiyor dudaklarımı
gölgemi gördüm de yerde, seni hatırladım
belinin ortası budur diyerek
bir tekme yapıştırdım köpoğluna.
"evet, gün geliyor bıkıyorum senden,
ama istanbul'dan bıkmak gibi birşey bu'
demiş bir şiirinde şair. iki kadını karşılaştırıyor, biri istanbul! ve içinden çıkılamaz bir kavram kargaşasına sokuyor bizi. bıkmak herkesin bildiği, hissettiği, yaşadığı bir kelime. önüne istanbul gelince anlamını yitiriyor her şey. eskisi gibi ifade etmiyor kelime.
istanbul'dan bıkmanın süresi kaç salise? ve kimilerine göre istanbul'dan bıkmak mümkün mü! ne anlatmaya çalıştın ey şair... bize bunu yapmaya, kafayı yedirtmeye hakkın var mı!
cemal süreya, ankaraya çok yakışırdı. ankara Cemal'e yakışmazdı ama. bayan nihayetin yanında evinin koltuğunda öldü.
Türk şiiri yetim kalmadı belki ardından, ama çokca eksik kaldı.
şiirin anasını becermeye devam edenler var çünkü. şiirin sahte babaları var, cemal süreya öldü. adaletin bu mu ey edebiyat.
biliyorum sana giden yollar kapalı şiiriyle asla birlikte olamayacağın birini sevmenin, sevgilisi olan birine aşık olmanın kısacası karşılıksız aşkın ıstırabını tanımlamış büyük şair. işte o şiir:
biliyorum sana giden yollar kapalı
üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
uyandım uyandım, hep seni düşündüm
yalnız seni, yalnız senin gözlerini
sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım
ben artık adam olmam bu derde düşeli
şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
bu böyle pek de kolay değil gerçi…
alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
bunun verdiği mutluluk da az değil ki
çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
Güzel şiir? Bir yeri güzelse, o şiir güzeldir. Ama geri kalan bölümleri de ortalama düzeyi tutturmalı. Zaten öyle olur. O bir kıymık güzelliği yakalayabilen kimse, daha alt düzeye istese de inemez. Bu konuda rastlantı olmaz. Ama aynı şiirde.
Güzel kadın? Güzel kadın biraz başka benim için. Her şeyi güzel olucak, öyleyken bu güzellik ufak bir noktada aksayacak (burnun çok küçük ya da çok büyük olması gibi). Yani bir kıymık çirkinlik taşıyacak.
Bir çouktun sen parıltılar yaratacktın düzensizliğinden .
bunun için belki de .
masmavi bir örtü gibi bırakarak gölgeni .
geçtin resim çeken söğütlerin içinden .
ikinci yeni akımının en seçkin yazarı. lirizm ve erotizm i harmanlayarak kendine ait bir üslup oluşturan, genellikle bireysel temleri işleyen fakat toplumsal meselelere de kayıtsız kalamayan dev şairimiz.
alıntıladığım şiiriyle, gönlümde hiçbir ozana kurulacak taht bırakmamıştır.
gitsin efendim
Gidilmemesi gereken bir içkievi
(Dişçiler, sakatlar, kalbi çürükler gitsin)
Gidilmemesi gereken bir ev Dikmen’de
(Üç kaatçılar, yalacılar, pijamalılar gitsin)
Gidilmemesi gereken bir ev Y. Mahalle’de
(Dönekler, uğrular, şerbetçiler gitsin)
Yolcu bir bardak çay için benimçin
(Aşıklar, şairler, işsizler içsin)
Yaprak, mevsimin içi ve Çin-i Maçin
(Devrimciler, namus erbabı, doğrucular içsin)
Yolcu o şarkıyı bir kez daha dinle benimçin
(Çıplaklar, mert kişiler, kuzular içsin)
Bin dokuz yüz o yıllarda içtiğim sigara
(Bin yıl koynumda beslediğim yılan içsin)
Tam bir yıl can alacağım var birinden
(Bir yılımı da işte falan filan içsin)
Her şeyi öğrenir kişi ve bağışlar sonunda
(Bir anamın sütü kaldı onu da bulan içsin)
Sen son kokladığım gül: adın zambak
(Sen başladın artık, her şey geçsin gitsin)
Sen incelikler antolojisi, uyut beni
(Sesin bir cibinlik gibi soluğumu kessin)
Bir kez daha diyeyim: Özenle katlanmış bir mendil gibisin
Sil beni neolur kırk yıllık kirim pasım gitsin.
bunu da söylemiş cemal, evet, eminim elinde sigarasıyla söylemiştir. ve adım gibi eminim ki bu şiirin sonuna da meşhur imzasını atmıştır. hani şu insan yüzü çizdiği.
anne ve baba ölümlerini şiirlerinde enfes işlemiştir.
sizin hiç babanız öldü mü
benim bir kere öldü, kör oldum
...
annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.
ölüm temasına başka şiirlerinde de rastlamak mümkündür cemal'ın. bir kış isimli şiirinde "bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm" derken, ölüm adlı şiirinde "ölüm geliyor aklıma birden ölüm / bir ağacın gövdesine sarılıyorum" dizeleriyle karşımıza çıkmıştır. her ölümün erken olduğunu söylediği üstü kalsınıyla da son noktayı koymuştur.