çocukken neden mutlu olduğumuzun açıklamasıdır. büyüdükçe yani öğrendikçe mutsuz oluruz. yamulmuyorsam erken türkçede büyümek ve öğrenmek aynı anlama geliyormuş zaten.
Matrix filmini izleyenler hatırlayacaktır, serinin ilk filminde, makinalar şu an ismini hatırlayamadığım kel bir abimizden şehrin giriş kodlarını istemişti. Abimiz de gerçek olmadığını, tamamen bir kurgu olduğunu bile bile, ünlü olma, zengin olma ve saygıdeğer biri olma adına teklifi kabul etmişti.
Filmedeki bu paradoxtan yola çıkarak çok kişiye sordum sen ne yapardın diye. Çoğu insan ben de aynı şeyi yapardım dedi. Madem yaşadığımız hayat tamamen algılarımızın bir ürünü, gerçekliği veya gerçeksizliği algılamayacaksam ve algıladığım şeyler sadece mutlu olacağım şeylerden ibaret ise neden olmasın ki?
Bağlamak gerekirse, cahil adam gerçekten cahil olduğunun farkında değilse yaptığı ve yaşadığı ile de pekala mutlu olabilir.
hayatta en çok kızdığım şey cehalet. okumayanlara, gezmeyenlere, bakmayanlara, görmeyenlere, dinlemeyenlere, araştırmayanlara sinir oluyorum. ama onlar mutlu. algı düşük. soru yok, sorgu yok.
ya bunları yapanlar.
iyi ya da kötü bi şeyler yapıyorum işte. ama hiç mutlu olamadım. hep bir neden sorum oldu. hep bir ama oldu. olacak da. tıpkı mutsuzluk gibi. o da hep olacak biliyorum. buna alışmaya çalışıyorum.
tembel insanların ortaya attığı bir laftır. Adam/kadın napsın hergün yeni birşey öğren öğren, onunki de beyin ama dimi yazık, nereye sığdıracak o kadar bilgiyi. zaten hayatta öğrendikleriyle adam gibi yaşamını sürdürmeyi beceremeyen insanı hiç kasmayın bırakın cahil kalsın.
cehaleti ve mutluluğu nasıl tanımladığımıza bağlı olarak önerme doğrulanır ya da yanlışlanır. mutluluk eğer "olunabilen" bir kavramsa yani mutlu olmak için belli bir argümana ya da farkındalığa ihtiyaç varsa cahil insanın algılarının açık olması şarttır mutlu olmak için. bu bağlamda cehaleti de algıların ve algılayışın kapalı ya da sınırlı olması olarak kabul edersek, cehaletin her zaman mutluluk getirmeyebileceğini iddia edebiliriz. bu durum başta da söylediğim gibi cehaletin ve mutluluğun ne olduğuna göre değişir zannımca
tabi efendim, milletçe mutluyuz. bekleriz birşey bilmememize rağmen üç beş olaydan pay çıkarıp laf atmak için. bekleriz prim yapmak için eleştirmeyi. mutluluktur çünkü çoğunluk bir eğiticiye ihtiyaç duymuyor. madem ihtiyaç duymuyorsunuz, saygı da duymuyorsunuz, niye okuyorsunuz efendim? hiçbir öğretmen ayağınıza kırmıza halı sermedi? cehaletinizi bir nebze olsun gidermek için buradayız yine de. burada da olacağız. biraz keyfiniz kaçsın, aptalca mutluluğunuz uçup gitsin ve işin ciddiyetinin farkına varın diye...
biz halinizden mutlu değiliz. biraz da siz olmayın, ne var bunda?
cehalet kavramının anlamına göre yanlış veya doğru olabilecek önermedir. insanoğlu doğduğundan beri -hatta doğmadan önce de- bazı şeyleri bilmeye başlar ve cahil sıfatında kalması mümkün değildir. yani bu sebeple tartışmasız şekilde en mutlu olduğumuz dönem olduğunu düşündüğüm bebeklik tam anlamıyla bir cehalet dönemi değildir ve önerme çürür. cehalet kavramı kültür azlığı anlamında yani genelde kullanılan anlamda düşünülüyorsa doğru veya yanlış olabilecek önermedir. çünkü mutluluk bilmekle değil "bilme" olgusunu kullanmakla oluşur. sıkıntılı bir önermedir diyebiliriz. tüm bunların dışında en mutlu dönemimizi hatırlamamak da ne büyük bir ironidir.
bilgilerimiz arttıkça memnuniyetsizliğimiz arttığından, farkındalıklarla eksikleri hatalaqrı kötüleri farkeder mutsuzlaşırız. ama sorun tercihler de değişiktir. bilmeden mutlu olmak mı, farkında olarak mutsuzluk mu, tartışılır. beslenme alışkanlığı olarak budizme yakın derecede nebat sevsem de bitki gibi yaşayıp gitmek istemem. kalsın baba...
genel itibari ile tutarlı olan bir durumdur. efendim cahil insanın tanımlamaları, imgeleri bellidir. tanımlayamadığı her şeye yabancı ve uzaktır. bu anlamda araştırmayı, düşünmeyi de reddeder cehaleti. kaldı ki cahilliğe de yakışmaz, ters düşer böylesi bir uğraş...
peki insanı mutsuz yapan şeylerden birisi midir düşünmek? tam olarak değil. ama düşünmenin getirdiği huzursuzluk da aşikar... depresyonun en büyük belirtilerindendir düşünmek ve bilmek. (bkz: depresyon) çünkü görebilmenin gereklerindendir bu ikili ve yolunda gitmeyen birşeyleri görmek de insanın içini kemirir durur.
bu ahvâlde cehalet, insana yapay bir mutluluk getirecektir. ancak mutluluğun dahi ne olduğunu bilmeyen insan için bunun bir anlam ifade etmesini beklemek de cehalet olacaktır. mutluluk bu kadar basit birşey olamazdı tarihin hiç bir evresinde ve dünyanın hiç bir yerinde.
çok tırt bir laf. ülkede yaygınlaşmasının birçok sebebi var tabi. siyasi, sosyal, hnb...( her ne boksa)
alt metni şudur bir bakıma;
ben eğitimliyim, zekiyim, enformasyon patlaması yaşıyorum ama bunun bedeli olarak mutsuzum, siyasi olarak; akp beni yönetiyor.
1940- 50- 60 yıllarındaki eğitim şart diyen cumhuriyet kadını profilinin 2009 cover'ı. ben böyle enformasyona sokayım afedersin. nasıl bir zekadır ki bu , seçimlerin ,okumuş etmişlerin eğilimlerine göre tayin olacağını düşünmek..
eğitimli olan herkesin aynı ideolojiyi benimseyeceğini sanmak. eğitimlilerin en doğru kararı vereceğine inanmak...
cehalet mutluluktur...
yıllardır düşünürüm bu sözü
düşündükçe de
mutlu olamam
tuhaf.
..........
cebimde
çay ve sigara param,
midemde
helal lokmam,
sırtımda
anamın ördüğü mavi hırkam,
peeeh be
dünyayı kafama takmam.