demokrasinin olmadığı,
düşünce özgürlüğünün olmadığı,
daha toplum kişiliğinin oluşmadığı,
çağın yüz yıl gerisinde düşe kalka, bir ileri iki geri giden bir milletin faşist devletinin hak hukukundan ne beklerdiniz?
filmi izledikten sonra dayanaksız olarak ortaya koyduğu iddiaları ben de eleştirmiştim, zaten yaptığı belgesel, slayt gösterisinden ibaret bir şey. sadece para kazanmak için yapılmış, içeriğinde de tutması için tartışmalar yaratacak şeylere yer verilmiş bir balondan ibaret bir film.
ne can dündar'ı günahım kadar severim ne de yaptığı bir yapıta gerçek bir bilimsel ya da tarihsel bir çalışma derim bundan sonra. ancak böyle bir dava da en az bu film kadar gereksizdir. böyle davalar atatürk adını kullanarak şov yapmaktır.
eğer can dündar'ın bu yaptığını beğenmiyorsak ki beğenmiyoruz diyoruz yapmamız gereken şey turgut özakman gibi daha iyisini ve doğrusunu çekebiliyorsak çekmektir. adama dava açıp komik duruma düşmek değil.
atatürk düşmanlarından tiksindiğim kadar, atatürk ismini kullanıp sözde şov yapmaya çalışan adamlardan da tiksiniyorum. hepsi aynı amacı taşıyor çünkü, atatürk adını lekelemek.
bu filmde işlenen suçlara (!) bakar mısınız?
1-atatürk'ün parmaklarını ince uzun ve narin göstermemek.
2-atatürk'ün karanlıktan korktuğunu iddia etmek
3-atatürk'ün çok içtiğini iddia etmek
bunlar elbette ki çok ağır suçlardır,zaten filmi izlediğimizde de atatürk'ün kalın ve bol kıllı parmaklarıyla portakal soyup sonra da yapış yapış olmuş parmaklarını yaladığını,hatta portakalın birkaç dilimini de inönü'ye verdiğini,gece yatağının başında projektör yaktırıp bir oyuncak ayıya sarılarak uyuduğunu falan görmüştük,atatürk zaten bir çay bardağı birayla kafayı bulan,bir nefes cigarayla 2 saat öksüren bir adamdı.onları da kesin rauf orbay,kazım karabekir gibi karşıdevrimciler içirmiştir atamıza...atatürk normalde yoga ve pilates yapan,gençleşmek için çimen suyu içen,her gün avuç avuç vitamin yutan bir adamdı,değil mi?
normalde gülünesi laflar bunlar ama,gülemiyoruz ne yazık ki...çünkü yukarıdaki üç madde,can dündar'ın yargılanacağı davanın iddianamesinde gerçekten var!
aslında şaşırmamak lazım,bu ülkede ''gençler örnek almasın''diye atatürk'ün elinde sigarayla çekilmiş resimlerine fotomontaj yapıldı.
hey koca atam,seni savunmak kimlere kalmış be!
beyin nakli yapalım diyeceğim ama bunların bünyesi reddeder!
atatürk'ün kendisinin överek halkın üstüne çıkarttığı kimse yoktur. kendi şahsından bahsederken bile "benim naçiz vücudum" şeklinde bahseder. çünkü belki de hitabettiği toplumda sorunları çözme sorumluluğundan kaçmak için durumu bir üst merciye, kişiye, kavrama havale etme eğiliminin farkındaydı.
10. yıl nutku'nda devam eder:
"Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir".
böyle hukuk, böyle adalet, böyle sistem olmaz olsun. hani demokratiktik, hani hukuk devletiydik. ne yani bizler atatürk'ü eleştiremeyecekmiyiz? atatürk bir tanrımı? hiç mi yanlışı olmadı? elbet olmuştur, elbet eleştirilebilir ve bunada, ki eğer hukuk devletiysek kimse müdahele edemez...
belgeselde atatürk'ün insani vasıflarına değinilmiş, çoğu zamanda askeri ve siyasi başarılarından bahsedilmiştir.can dündar'ın belgeseldeki ses tonu ve yaklaşımıyla kesinlikle haketmediği bir yargılanma gerekçesidir.
socuların vefasızlığıdır. adamın fikriyatı belli samimiliği belli fosilleşmiş beyinlerin anlayamayacağı kadar mustafa kemal'i seven birisi. gel gelelim anlamazlar üstad anlamazlar bir kez kapattın mı kapıları düşünceye açılmaz ufuklar. ört kolpa yorgan yorgan üstüne kış çetin geçecek.
can dündar efendi son yıllardaki kürt savunuculuğu ve akp sempatizanlığı ile zaten insanların gözünde hakettiği cezayı aldı. eskiden bu kadar ortalıkta görünmeyen, saygıdeğer, donanımlı bir gazeteci idi. şimdi ise çapsız bir maşadan başka hiç bir şey değil. ironik olan şu ki, şu anda onu bazı insanların gözünde önemli kılan ne varsa, an itibari ile küfretmekte olduğu topluluktan aldı hepsini.
20 Aralık 2008'de, neredeyse tam 1 yıl önce çıkmıştı "Can Dündar'a 'Mustafa' Sorgusu" haberi. "Mevsimi mi geldi?" diye düşündürtüyor. Milliyetçi söylemlerin azdırılmaya çalışıldığı bir dönemde 1 sene önceki konuların gündeme getirilmesi şaşırtıcı olmasa da üzücü ve bir o kadar da açıklayıcı.
"Karara ilişkin değerlendirmede bulunan şikayetçi Demokratik Kitle Örgütleri Birliği Platformu Genel Başkanı Ali Berham Şahbudak ise "Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının, bir Atatürkçü olarak kendisini çok mutlu ettiğini" söyledi"(1).
lord kinross, "atatürk: bir milletin yeniden doğuşu" adlı kitabında mustafa kemal'in henüz 'atatürk' soyadını almadığı zamanlarda görüşlerinin "kemalizm" olarak adlandırılmasından hoşlanmadığından bahseder. bu durumdan kendisinin "atatürkçülük" lafına da sıcak bakmayacağını çıkarmak zor değil. zekasından düşmanlarının bile şüphe duymadığı atatürk neden fikirlerinin bir marka haline getirilmesini istememiştir? çünkü markalar sabittir ve bir ürün satmayı amaçlar. o markayı üzerine giyenlerin bir gün o'nun adını kullanarak kendi amaçlarını gizlemeye çalışacaklarını önceden görmüştür.
'Atatürk' adını kullanarak kendi gündemlerini gizlemeye çalışanlar "Demokratik Kitle Örgütleri Birliği Platformu" başlığı altında 'demokrasi' kavramının da içini boşaltmaya çalışmaktadırlar:
"insan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. insan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Klasik demokrasi tanımına benzerliğinden dolayı günümüzde insan hakları ve demokrasi sıklıkla beraber kullanılır"(2).
Bir ülkede "Demokratik Kitle Örgütleri Birliği Platformu Genel Başkanı" gazetecilerin ve sanatçıların ifade özgürlüğünü kısıtlama ve onları hapise gönderme çabası içine girerse şu sonuç kaçınılmazdır:
"ifade özgürlüğü'ne bağlı olarak basın özgürlüğü'nde Türkiye; Reporters Without Borders'ın raporuna göre; Dünya'da basın özgürlüğü'ünde 168 ülke arasında... 98'inciliği Fildişi Sahili ve Butan ile paylaşmaktadır"(3).
atatürkçü demokratik kitle örgütlerine atatürk'ün 29 ekim 1933 nutku'nda koyduğu hedef ise çok farklıdır:
"Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız".
insanları Atatürk ile ilgili belgesel, film yapmaktan korkar hale getirecek yargılamadır. Yahu dünya tarihine damga vurmuş önder ve fikir adamlarının içinde en ön sırada bululan Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatan ne doğru dürüst bir film, ne de Mustafa belgeseli dışında doğru dürüst bir belgesel vardır.Ha mustafa belgeseli yeterli midir? tabii ki değildir ama en azından bir basamaktır, bir başlangıçtır. Bu mükemmel insanı, gurur duydugumuz liderimizi dünyanın yeterince tanımamasının arkasında yatan neden, onun filmini yapmak istemeyen yönetmenlerin olması değil aksine onu anlatmak için çırpınan insanların sürekli korkutularak sindirilmesidir diye düşünüyorum. Mandela'nın, büyük iskender'in hatta ve hatta hitler'in hayat hikayelerini anlatan filmler gişe rekorları kırarken, atamızın adının duyurulamaması büyük bir utançtır. artık mustafa'nın da bizim gibi bir insan olduğunu, ancak bizim gibi olmasının onun mükemmel fikri, askeri yaşantısına gölge düşürmeyeceğini anlamak zorundayız. yoksa daha çok bekleriz sadece gerçekleri anlatan atatürk belgesellerini.
atatürke atatürkçüyüm diyerek ama onun ne fikirleri ne ilkeleriyle uyuşmayan tam aksi istikametinde yol aldığı halde atatürkçü olduğunu savunan atanın gerçek düşmanları ne zaman yargılanacak ya da yargılanır mı diye düşündüğüm yanlı tarife.
atatürk nasıl bir hakarete maruz kalmıştır mustafa belgeselinde? gönül ilişkileri açısından mı diyeceksiniz yoksa yalnız bir adam olduğunun vurgulanması açısından mı ya da korkak olduğunun ima edildiğini mi savunacaksınız? bu üçünü sayıyorum, çünkü can dündar'a ilişkin yapılan ağır ve haksız yere olumsuz eleştiriler bu yöndeydi. gelin şimdi bu üç noktayı da biraz irdeleyelim; belgeselde atatürk'ün latife hanım ile olan evliliğinden, fikriye hanımın atatürk'e olan aşkından ve bir de atatürk'ün fransız bir kadına yazdığı ve bir aşk mektubundan çok cephede savaşan bir komutanın ruh halini yansıtan bir mektuptan bahsediliyor. peki bunların hangisi yalan? ya da hangisi yanlış veya günah? bunlar her insanın yaşadığı olağan şeyler. derseniz ki atatürk'e kadın düşkünü denilmek istenmiş ilk olarak size bunun bir hakaret olmadığını, sadece kişisel bir özellik olabileceğini hatırlatırım. kaldı ki evli bir erkek, ona aşık bir kadın ve bir kaç mektupla bu yargıya varmak imkansızdır. yani atatürk de bir insan ve bir erkekti, özel hayatından bahsedilince atatürk'e kadın düşkünü dendi diye kızanların atatürk eşcinseldi saçmalığını ortaya atanlara kızmaya hakkı yoktur her şeyden önce. ikinci olarak belgeselde atatürk'ün etrafındaki onca kalabalığa rağmen yalnız olduğundan bahsedliyor. o nu gerçek anlamda kimsenin anlayamadığından dem vuruluyor. peki ya bunun neresi hakaret? o zaman yalnız olarak nitelendirdiğimiz herkes hakaret davası açmalı bizlere. o kadar büyük bir devlet adamının yalnız olmasından daha doğal bir şey olamaz bana göre. zaten en yakın arkadaşı olan ismet inönü'nün atatürk öldükten hemen sonra yaptığı davranışlarda bu yalnızlığı kanıtlar niteliktedir. üçüncü olarak atatürk'e korkak denildiği iddası var birde. belgeselde geçen ve atatürk'ün söylediği belirtilen ''ben karanlıkta uyuyamam ki çocuk'' cümlesinden bu sonucu çıkarmış bazıları. ilk olarak atatürk de bizim gibi insandı ve can dündar'ın bu belgeselinin amacı atatürk'ün bize soğuk ve ulaşılmaz gösterilmesi sonucu atatürk'ten uzaklaşan ya da onu gerektiği gibi anlayamayan kişilere atatürk'ün bizim gibi olduğu gerçeğini anlatmaktı, o nu bilinmeyen yönleriyle tanıtmaktı. yoksa zaten daha önce çektiği sarı zeybek adlı belgeselden bir farkı kalmazdı mustafa'nın. zaten belgeselin adının mustafa olmasının sebebi de budur kanımca.
can dündar'ı eleştirenler şimdi lütfen ellerini vicdanlarına koyup bir kez daha düşünsünler. ne yaptı can dündar atatürkü bize daha iyi anlatmaktan başka? atatürk bu ülke için bir tabu olmamalıdır ve can dündar da bu belgeselle bu tabuyu yıkmaya çalışmıştır. şimdi söyleyin, bunun neresi yanlış?
yargılanıp hapse girse eminim bebek katilinin bugüne kadar yaşatıldığı lüksüne erişemez.
adam atatürk'ü karalamak istese belgesel niteliğinde niye sunsun bunu. neden masrafa girsin, propaganda veya gizli birliklere katılmak varken? atatürk'ün parmaklarını küt göstermiş, alkolikmiş, karanlıktan korkarmış.. e ne olmuş? bu ülkenin topraklarında vatandaşların bugün rahat yaşamasını sağlayan o kişi de bizim gibi bir insan. o yönleri tanıtılmasa, bu sefer "atatürk tanrılaştırıldı" diye mi yargılanacaktı? kararı kimlerin verdiği zaten ortadadır..
yeni bir osman kaçmaz harikasıdır. adam hukuku tamamen keyfi için kullanıyor. canı istediğine dava açıyor savcı gibi, sonra yargılıyor- yargılatıyor. çok ilginç, ve korunuyor!