iyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkede, hiçbirşey ileri gidemez..
demiş. bu adam sevilmez de ne yapılır diye sorduran yazar.
mesleğine duyduğu saygının yansımalarını ortaya koyduğu eserlerindeki detaylarda bulursunuz. çizmeden, karalamadan, incitmeden ve asla önyargılı olmadan gerçekleştirdiği objektif sunumlarda, son yorumu daima izleyiciye ya da okura bırakmak gibi hoş bir üsluba sahiptir.
sonunda adam gibi bir ana haber bülteni izlememizi sağlayan gazeteci. olayı olduğu gibi aktaran, aklı başında yorumlar yapan, utangaç bir adam can dündar. yoksa birand gibi, uğur dündar gibi etik değerleri yıkıp geçerek, evrensel habercilik anlayışından bir haber şekilde, 70'li yılların demogoji baygınlığına kendilerini izleyenleri sürükleyen, modası geçmiş spikerlerle saç baş yoluyorduk hala. sağol can dündar.
bugün babası Ali Rıza Dündar'ı kaybeden yazar. cenaze yarın Ankara Kocatepe Camii'nde ikindi namazının ardından kılınacak cenaze namazından sonra defnedilecek.
gladio gerçeğini ilk defa toplum kadrajına oturtan gazeteci.
özel kuvvetler komutanlığında gerçekleştirdiği çekimle susurluktan yıllarca önce derin devletin derin örgütünün ayak izlerini afişe etmiştir.
ufak tesadüflerin izinden gittiği öngörü dolu proğramına yıllar sonra baktığında kendisi bile gerçeği bu kadar net görmesine ama tam mansıyla algılayamamasına hayret etmiştir.
kimler ve hangi niyetlerle bu deşifre operasyonunun düğmesine basmıştır, asıl sorulması gerken soruyu ıskalamaktayız.
acaba tasfiye edilmenin aşamalarını mı izledik biz.
bir devir teslim törenimiydi bizim kadrajımıza yansıtılan.
EĞER, ONU HATIRLADIKÇA BAŞI GÖĞE ERMiŞCESiNE YA DA ASANSÖR BOŞLUĞUNA DÜŞMÜŞCESiNE ÜRPERiYORSA YÜREĞiN,
ÖMRÜ SAATLERE SIKIŞMIŞ KELEBEK TELAŞIYLA O HÜZÜNDEN BU NEŞEYE KONUP KALKIYORSANIZ GÜN BOYU NEDENSiZ VE HER KONDUĞUNUZDA DiĞERiNi iPLE ÇEKiYORSANIZ BU HiSLERiN,
ONUNLAYKEN PERVANELEŞEN YELKOVANLAR, ONSUZ MIHLANIP KALIYORSA YERiNE, BiR AKREP KADAR HAiN…
SINIFTA, YOLDA BÜRODA, YATAKTA iÇiNiZ iÇiNiZE SIĞMIYOR, ONDAN SÖZ EDiLiNCE YÜZÜNÜZ; SiZDEN HABERSiZ MiS KOKULU EKMEK DiLiMi GiBi KIZARIYOR, MAHÇUP SOMURTUYOR, YA DA MUZiP SIRITIYORSA …
VE O HER DURDUĞUNUZ YERDE DURUYOR, HER BAKTIĞINIZ YERDEN SiZE BAKIYOR, SiZ KEYiFLENDiKÇE GÜLÜP, HÜZÜNLENDiKÇE AĞLIYORSA…
DÜNYANIN EN GÜZEL YERi ONUN YAŞADIĞI YER, EN GÜZEL KOKUSU BEDENiNDEKi TER, EN DAYANILMAZ DUYDUSU GÖZLERiNDEKi KEDER iSE .HAYAT ONUN iLE GÜZEL, ONSUZ MÜPTEZEL iSE,ELMALAR PEMBE, KiREMiTLER PEMBE, GÖKYÜZÜ, YERYÜZÜ, ONUN YÜZÜ PEMBE iSE,
KIŞLAR iLKBAHAR iSE, YAZLAR iLKBAHAR, GÜZLER iLKBAHAR…HER ŞiiRDE ANLATILAN OYSA HER FiLMiN KAHRAMANI O, HER ROMAN ONDAN SÖZ EDiYOR, HER ÇiÇEK ONA AÇIYOR iSE,BiR ANLIK AYRILIK BiR ÖMÜR GiBi GELiYOR VE O GiDER GiTMEZ ÖZLEM, SAÇ DiPLERiNiZDEN ÇEKiŞTiRiP BEYNiNiZi ACITIYOR iSE,
iŞTAHINIZ KAPANIYOR, iŞTAHINIZ AÇILIYOR, iŞTAHINIZ ŞAŞIRIYOR iSE, iŞTAHINIZ HASRET ACISINDA BiLE KARŞI KONULMAZ BiR TAT BULUYORSA,ELiNiZ TELEFONDA YAŞIYOR, iŞARET PARMAĞINIZLA HABiRE ONU TUŞLUYOR,DARA DÜŞTÜĞÜNÜZDE KAPIYI ÇALANIN, O OLDUĞUNU ADINIZ GiBi BiLiYORSANIZ,MÜTEMADi BiR SARHOŞLUK HALiNDE, HER ÇALAN TELEFONA O DiYE ATLIYOR, ViTRiNDEKi HER GiYSiYi ONA YAKIŞTIRIYOR, KONUŞAN BiRiNi DiNLERKEN KEŞKE O ANLATSA DiYE iÇ GEÇiRiYORSANIZ,KOKUSU BURNUNUZDAN, SURETi GÖZÜNÜZDEN, SESi KULAĞINIZDAN, TENi AKLINIZDAN SiLiNMiYORSA BiR TÜRLÜ,ÖZLEMi SOL MEMENiZiN ALTINDA TEK NÜSHA YASAK YAYIN GiBi TAŞIYORSANIZ GÜN BOYU,HEM KiMSELER DUYMASIN HEM CÜMLEALEM BiLSiN iSTiYORSANIZ,ONSUZ GECELER ISSIZ, SOKAKLAR ÖKSÜZ iSE,AYRILIK ÖLÜME, VUSLAT SEHERE DENK iSE,GAMZE GAMZE TEBESSÜMDE ONUN iÇiN iSE,
ALEV ALEV ÖFKEDE, BUNCA TAVIR, BUNCA SABIR VE NiHAYETSiZ KAHIR, ONUN YÜZÜ SUYU HÖRMETiNE…UĞRUNA ÖDENMEYECEK BEDEL, GiDiLMEYECEK YOL, VAZGEÇiLMEYECEK KONFOR YOK iSE,DIŞARIDA YER YERiNDEN OYNUYOR, iÇERDE BU SiZi ZERRECE iLGiLENDiRMiYOR iSE,NEDENSiZ KÜSÜYOR, SEBEBSiZ AFFEDiYORSANIZ VE BÜTÜN BU HALLERiNiZE SiZ BiLE AKIL ERDiREMiYORSANIZ,KAYBETME KORKUSU, KAVUŞMA SEViNCiNDEN AĞIR BASIYOR iSE VE AŞK GURURA BASKIN ÇIKIYOR iSE HER DAiM,GECE YARISI KADiM BiR DOST GiBi KUCAKLAYAN TANIDIK BiR ŞARKI, BÜTÜN ACI SÖZLERi UNUTTURMAYA YETiYOR iSE,HER GiDiŞTE AYAKLARINIZ GERi DÖN DiYE YALPALIYOR iSE, VE SiZ KENDiNiZE RAĞMEN DÖNÜYORSANIZ, SABIRSIZ, SINIRSIZ VE DOYUMSUZ BiR TUTKU iLE,YARIN SiZiN GÜNÜNÜZ, KUTLU OLSUN.
SEVGiLiLER GÜNÜ iÇiN YAZDIĞI HARiKA BiR YAZISI OLAN MUHTEŞEM ADAMDIR.
lüsyen isimli romanıyla farkını ortaya koyan yazar kişisi. yok öyle değil bildiğn yazar lan bu. kitabı elinize aldığınız andan itibaren kilitleniyorsunuz bir kere, içine dalıyorsunuz ki çıkarabilee aşk olsun, hem kendinizi buluyorsunuz hem de edebiyat ve tarih alemine dair bilmediğiniz bir çok şeyi..
hani biliriz, severiz can dündar' ı ama, deselerdi ki bir gün ona olan hayranlığın iki kat üç kat artacak, hatta kıskançlık boyutuna ulaşacak, inanmazdım. ama adam yazmş beyler, saygıyla okuyor ve başarılarının devamını diliyoruz.
yazdıkları, yaptıkları kimi zaman mükemmel denecek güzellikte olabilmektedir. ancak adam da öyle bir tarz vardır ki; zaman geçse de değişmemektedir. (bkz: koca çerçeveli gözlükler)
şöyle ki; 2009 un bahar aylarından birinde, can yücel konulu bir haksızlığı mail yoluyla kendisine bildirmiş ve 3 aydan biraz fazla bir zaman cevap beklemiştim.ancak herhangi bir dönüş gerçekleşmemişti.3 ayın sonunda (hangi ruh haliyle bilmiyorum) bir kadın adıyla yeni bir e-posta hesabı alıp aynı maili kopyalayarak yollamış ve sadece yarım saat sonra cevabın gelmesi sonucu dumura uğramıştım.
bu yazısını okuduktan sonra bir kez daha takdir ettiğim büyük gazeteci:
son zamanlarda bir lise mezuniyet balosunda bulundunuz mu hiç? Gitseniz, gördüğünüz ağır makyajlı, cesur dekolteli, yüksek topuklu, cep telefonlu kızların 16 - 17 yaşında olduğuna inanabilir miydiniz acaba?
levent'te bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm. Dinlediklerime inanamadım 14 - 15 yaşında kızlar, ana babalarından habersiz gelip kaşlarını kaldırmak, fazla yağlarını aldırmak, selülit tedavisi yaptırmak istiyor"muş.
geçenlerde bir kız elinde Angelina Jolie'nin fotoğrafıyla gelmiş ve "Bununki gibi dudak istiyorum" demiş 18'lik bir kiz da göğüslerini büyütmesi için yalvarmış. "En büyük istekleri" neymiş biliyor musunuz? Zara'nın ya da Diesel'in 34 bedenine sığmak...
bunun için yarışıyorlarmış: "Çünkü televizyon da gördükleri mankenler 34 beden giyiyor. Onu giyebilmek için 44 kilo kalmaları lazım. Bunun için resmen aç geziyorlar. Gün boyu yedikleri, bir kase yoğurt, iki tas salata, sigara, kahve ve kola... 500 kaloriyle yaşamaya çalışıyorlar. O yüzden vücutlarında demir, sodyum eksikliği var. Yanlış beslendikleri için vücutları hızla deforme oluyor, müdahale için de bize geliyorlar." Uzman, bunun son 3 yılda gözlenen bir "patlama" olduğunu söylüyor: "Ben de anneyim, 18'lik 'lipolu' (yağ aldırmış) kızları görünce dehşete kapılıyorum. Biriktirdiği 300 - 500 milyonla gelip 'Dudağımızı şişir' diyenleri 'Bırakın dudağınızı da gidin kafanızı şişirin' diye geri yolluyorum."
Genelde üst gelir grubundan hastaları bulunan bir jinekoloğun gözlemleri daha da çarpıcı: Genç nüfusta müthiş bir uyanma var" diyor. 17 - 18 yaşlarında lise öğrencilerinin kürtaj için başvurduğunu söylüyor ve bazı gözlemlerini aktarıyor: Batı'da ergenlik yaşı 16 - 17'den 11 - 12'ye geriledi. Amerika'da 10 yaşa kadar düştü. Genç kızlar annelerinden çok daha erken adet görüyor artık... Bunun, iklimden beslenmeye kadar pek çok nedeni olabilir ama en önemli nedenlerinden biri "psiko - seksüel uyarımın artması"... Yani, okulda, çevrede ve özellikle de medyada cinsel teşhirin yaygınlaşması...
Baştan çıkarıcı klipler, uyarıcı filmler, cinsellik yüklü diziler, çıplaklığa çağıran reklamlar, beyinde ergenliği erken uyandırıyor, cinselliğin keşfini hızlandırıyor. Özellikle varlıklı kesimden gençler, lise çağında, özentiyle büyük ve seksi görünme derdine düşüyor. Karşı cinsi de sadece bir seks nesnesi olarak görüyor. Anneleri mi? Onlar da kızlarının ponponlu çorapları ve lastik ayakkabılarıyla genç görünme çabasında...Küçükler büyük, büyükler küçük görünmek için yarışıyor adeta...
Kimseyi suçlamayalım; bu tablo bizim eserimiz: iyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki? Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken, kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda nasıl çocuklara "Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt" öğüdü verebiliriz ki? Yasak çare değil... Beyin faaliyetine itibar kazandırmaya ve öncelikler konusunda topyekün bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var.
bu günlerde sabancı suikastıyla ilgili mustafa duyar'ın eşiyle yaptığı röportaj milliyet gazetesinde yayınlanmakta ve bu röportaj, katillerin yem olmaktan öteye gitmediğini bir kez daha vurgulamakta. ve o katillerin kabul etmek çok zor olsa da tıpkı rakel dinkin de dediği gibi birer bebek olarak doğduğunu ve hayat gailesiyle boğuştuğunu gözler önüne sermekte. özetle katillere karşı derin nefretimi bastırarak okuduğum başarılı bir röportaja imza atmış kişidir gözümde.