size,
nasılsın diyerek başlayan telefonlarınıza
(garip, tuhaf aslında)
beyaz bembeyaz tabiatımla
'iyiyim' diyorum.
yani aslında korkuyorum
bütün bunlar kıyamet
bütün bunlar cinnet
bütün bunlar cinayet demeye
bir daha düzeltilemeyecek sözler
söylemeye korkuyorum.
--spoiler--
eller boşta kalıyor, tutunamıyorlar toprağa
anlatamıyorlar anlatılamayanı.
anlatmak gerek: düşman sarmış her yanı
oysa, mesela selim işık
anlatmadan anlaşılmaya âşık.
böyle adama (darılma ama)
yaklaşmaz hiçbir güzellik,
doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
almak için bütün sızıları içine.
her zaman utanmıştır başkaları yerine.
Öyle çok özlüyorum ki sessizliği ve huzuru,
Aramadığım sokak kalmadı aşkımızın şehrinde...
Sokak sokak gezdim durdum,
Anladım ki bizim şehrimiz,
Çıkmaz sokaklarla dolu...
...
Sadece biz varız bu koca şehirde
O kadar gürültülü ki
Birbirimizin sesini dahi duyamıyoruz,
işte o an anladım;
Duymak için bazen susmak gerek.
unut demek kolay gel bana sor bir de.
unutamıyorum işte unutamıyorum.
bir şey var şuramda beni kahreden
şuramda tam yüreğimin üstünde.
çakılı duran bir şey var.
elimde değil söküp atamıyorum.
dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere.
kimi görsem biraz sana benziyor.
seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü,
şu kayaları döven deniz,
şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı,
bir zamanlar beraber dinlediğimiz
boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan.
şimdi diyorum o ne yapıyor acaba?
o güzelim gözleri kime bakıyor?
o canım elleri nerde?
oysa günler o günler değil
akşamlar o akşamlar değil...
bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,
ne dine, edebe aykırı gitmemizden;
bir an geçmek istiyoruz kendimizden:
içip içip sarhoş olmamız bu yüzden
ömer hayyam
Aşk
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karakoy köGoogle Page Rankingüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
geldik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik
...
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
aşk mümkün kılıyor hayatı anlamayı
ve sonunda öğrenmeyi herkese kanmamayı
birini öpmüyorsan sıkıp kanatmak içindir dudaklar
ve birini sevmiyorsan işe yaramaz taşıdığın kalp
bunu da herkes baştan bir yere yazmalı...
ellerin, ellerin ve parmakların
bir nar çiçeğini eziyor gibi
ellerinden belli olur bir kadın
denizin dibinde geziyor gibi
ellerin, ellerin ve parmakların
sabah vakti, gün doğmuş
elzem olmuş gözlerin
nefes almak zorlaşmış
arda kalmış sözlerin
cayıp gitmek zor
ezber etmek seni
rahatsız olmak
elden geldiği kadar kalmak
nedensiz konuşmak
tadını alamadan vaktin
oldu bittiye getirmek
perde arkası suretini
az geliyor görmek
laf etmeden bakmak
orada kalıp sadece izliyorum
görsen bile aldırmadan
lüks geliyor gözlerime
uzunca bakmak, görmek, izlemek.
Keşke hep masum kalsaydın benim için...
Uzaktan ve duvarlara dayanarak izleseydim seni,
Keşke tanışmamıza hiç fırsat olmasaydı,
Ve seni hayatıma şeker misali karıştırmasaydım...
Hayat kavramım senden ibaret olmasaydı keşke...
Seni hayatımın öznesi yaptım da ne oldu ?
Her gece bir acı,her anımda yaralı bir kalp..
Öznesi olmayan bir hayata mahkûm bir nesne kaldım sayende.
Oysa ne kadar masumdun önceleri...
Bir gülerdin dünya gülerdi sanki,
Kazara göz göze gelsek yıkılırdı içim,
Öpülesi bir el uzanırdı tenime.
Dokunurdu içime işlercesine..
Ne güzeldi eskiden,uzaktan seyreder,
En yakınlarıma anlatırdım seni...
Ne masumdun sen bana...
Aniden çıkınca karşıma,
Yağmuruna kavuşmuş toprak misali sevindi yüreğim...