can alıcı şiir dizeleri

entry1774 galeri26
    70.
  1. bütün şiirleri biliyorum içinde aşk olan, ancak bir tanesi daha da sana yakışan;
    -ben sana mecburum bilemezsin!
    4 ...
  2. 71.
  3. her seyi soylemek mumkun;
    epeyce yaklasmisim, duyuyorum;
    anlatamiyorum.
    7 ...
  4. 72.
  5. o mavi gözlü bir devdi.
    minnacık bir kadın sevdi.
    kadının hayali minnacık bir evdi,
    bahçesinde ebruli
    hanımeli açan bir ev.

    bir dev gibi seviyordu dev.
    ve elleri öyle büyük işler için
    hazırlanmıştı ki devin,
    yapamazdı yapısını,
    çalamazdı kapısını
    bahçesinde ebruli
    hanımeli açan evin.

    o mavi gözlü bir devdi.
    minnacık bir kadın sevdi.
    mini minnacıktı kadın.
    rahata acıktı kadın
    yoruldu devin büyük yolunda.
    ve elveda deyip mavi gözlü deve,
    girdi zengin bir cücenin kolunda
    bahçesinde ebruli
    hanımeli açan eve.

    şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
    dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
    bahçesinde ebruli
    hanımeli açan ev.
    6 ...
  6. 73.
  7. ne zaman gözlerinin içine baksam, biliyorum;
    ikimizi de aşar, o kapının ardındaki masal..
    5 ...
  8. 74.
  9. Güzelliğin on par'etmez
    Bu bendeki aşk olmasa
    Eğlenecek yer bulaman
    Gönlümdeki köşk olmasa

    Tabirin sığmaz kaleme
    Derdin dermandır yareme
    ismin yayılmaz aleme
    Aşıklarda meşk olmasa

    Kim okurdu kim yazardı
    Bu düğümü kim çözerdi
    Koyun kurt ile gezerdi
    Fikir başka başk'olmasa

    Güzel yüzün görülmezdi
    Bu aşk bende dirilmezdi
    Güle kıymet verilmezdi
    Aşık ve maşuk olmasa

    Senden aldım bu feryadı
    Bu imiş dünyanın tadı
    Anılmazdı Veysel adı
    O sana aşık olmasa.
    5 ...
  10. 75.
  11. şimdi ölüm bile yetmiyor
    acılarımızı tartmaya..

    artık zaman bile yetmiyor
    yaşadığımızı sanmaya..
    6 ...
  12. 76.
  13. seni aklıma düşüren
    yerçekimi değil
    yalancı yıldızlar
    öyle uzaksın ki
    üflesem soğuyacaksın
    sarılsam okyanus..
    8 ...
  14. 77.
  15. yangın kulesiyle verip
    omuz omuza
    ufuklarda kızaran
    gözleri seçiyoruz.
    nazım hikmet
    3 ...
  16. 78.
  17. 79.
  18. 80.
  19. birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
    boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
    değerlendiremez
    bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
    iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
    böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
    diziyorlar
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    (bkz: üvercinka)
    5 ...
  20. 80.
  21. '' her sabah bir intihardır çıkışlarım, dünyada
    üstüme sinmişliğin var.''

    turgut uyar
    8 ...
  22. 81.
  23. bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… en az erkekler kadar yani! ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!

    işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. gözleri buğulanır kadının sonra.

    ağlamayacağım, der içinden. ama engel olamaz işte.

    çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. ince ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… ve kadın ağlar; hem de çok!

    sanmayın ki gidene ağlar kadın! gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. o yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. her damla, daha çok kadın yapar kadınları. her damla bir derstir çünkü.

    bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. bilmediklerindendir böyle demeleri. çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler.

    içlerindeki zehirdir onları öldüren! ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.

    dönüşmemesi lazımdır oysa. o yüzden de bolca ağlarlar.

    zaman geçer sonra. kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı…

    çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
    güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan…

    insanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
    zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar.

    çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. e.. o zaman niye sarılsınlar ki!

    niye sarılalım ki!

    etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.

    bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.

    bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.

    bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.
    o da kim, ne diye sormayın artık. çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!

    aziz nesin.
    6 ...
  24. 82.
  25. süphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel
    hatta mükemmel olurdu.
    nasıl mı ?
    cami'de uyanıyorsunuz. bir tahta sandık içersinde, herkes
    karsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar
    helal edilmiş vaziyette.
    tabuttan doğruluyorsunuz,yaslı,olgun ve ağırbaşlı olarak.
    herkes etrafınızda,büyük bir itibar,iltifatlar,çocuklar
    torunlar hepsi hazır.
    arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
    doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir
    maaşınızı alıyorsunuz. ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
    altmışlı yaslara kadar her şey garanti, huzur içinde
    yaşıyorsunuz.
    sağlığınız gittikçe düzeliyor
    kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
    bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size
    hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor
    patronunuz..
    ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli
    bir insan olarak ise başlıyorsunuz.
    herkes karsınızda elpençe divan...
    vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor
    gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz
    diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade...
    aman ne güzel günler başlıyor...
    derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen daha iyi
    olur diyor. bu arada babanız ortaya çıkmış,"fazla çalıştın"
    diyor "artik eve don,isi bırak,okumaya basla,harçlığın benden
    olsun..."
    keyfe bakar mısınız ?
    okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor
    ekmek elden su golden bir donem başlıyor.
    derken anne ve babanız sizi oturup getirmeye başlıyor, araba
    kullanma derdi de yok artik...
    günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine
    bak,oyuncaklarınla oyna" diyorlar...
    mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile
    temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç
    tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
    derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor
    ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
    mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazır.
    bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
    beslenmek için ağzınızı ağmaya dahi gerek yok, bir kordondan
    besleniyor sıcacık yumuşacık ! gürültüsüz ve patırtısız bir
    ortamda yaşıyorsunuz.
    küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
    veee günün birinde müthiş keyifli bir gece ile hayatiniz
    bitiyor.

    can yücel / tersten yaşamak
    5 ...
  26. 83.
  27. yıllardır herkesin bu garip ülkede
    sanki kadermiş gibi çektiği;
    yanlış iliklenmiş gömlekte
    bir düğmeyle iliğin gülünç çaresizliği.

    metin altıok
    5 ...
  28. 84.
  29. ben yanmazsam,
    sen yanmazsan,
    biz yanmazsak
    nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..
    5 ...
  30. 85.
  31. " yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından. "

    nazım hikmet ran.
    9 ...
  32. 86.
  33. şimdi yine aynı penceredeyim
    o sabahların çok erken geldiği pencerede.
    mavi0kiyamet
    3 ...
  34. 87.
  35. How happy is the blameless Vestal's lot!
    The world forgetting, by the world forgot.
    Eternal sunshine of the spotless mind!
    Each pray'r accepted, and each wish resign'd.

    Alexander Pope
    6 ...
  36. 88.
  37. uzanıp yatıvermiş sereserpe;
    entarisi sırılış hafiften,
    kolunu kaldırmış koltuğu görünüyor
    bir eliyle de göğsünü tutmuş
    içinde kötülüğü yok biliyorum
    yok benimde yok ama
    Olmaz ki !
    böyle de yatılmazki !

    (bkz: ORHAN VELi)
    9 ...
  38. 89.
  39. Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
    Oysaki seninle güzel olmak var
    Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
    Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
    Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
    Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
    Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
    O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
    Derken karanfil elden ele.

    Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
    Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
    Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
    Birleşiyoruz sessizce.

    edip cansever
    5 ...
  40. 90.
  41. Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
    Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski

    Ümit yaşar Oğuzcan.
    4 ...
  42. 91.
  43. Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
    işte ellerimde al, diyebilseydim
    Anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
    Bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.
    2 ...
  44. 92.
  45. elimden gelen bu-atilla ilhan

    Elimden gelen bu ben iki kişiyim,
    Çoğalmak neyse ne azalmak zor.
    Birisi seni her an bırakıp gittiğim
    Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
    Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
    Gözlerine kirli bir bulut getirdim
    Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor.

    Elimden gelen bu ben iki kişiyim
    Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
    Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
    Bir yerin üşüse onun sıcaklığı,
    Öbürü en içten çağrını işitmiyor
    Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
    Bakışları kıyısız deniz uzaklığı.

    Elimden gelen bu ben iki kişiyim
    ikisi birden çıkmaya uğraşıyor
    Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
    Birisi yeni baştan serüvene başlamış
    Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
    Çoğalmak neyse ne azalmak zor...
    5 ...
  46. 93.
  47. meğer giderken en çok kendimden nefret edermişim ben,
    ve en sığ zamanlarında gururumun ;
    yılanlara ağlamışım ,
    ceylanlardan sakladığım gözyaşlarımla,
    şahmaranlarla savaşmış,
    karıncalardan korkmuşum meğer,
    meğerse ne çok kalp kırmışım
    en kırılgan yerimin kalbim olduğunu bilmezmişim gibi...
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük