batı toplumlarındaki cami sayısıyla okul sayısını karşılaştırmak bu konuda aydınlatıcı ve "ab kriterleri"ne uyacak bir yaklaşım olmayacaktır. zira:
1) avrupa nüfusu gerileyen bir nüfustur.
2) avrupanın özellikle papalığa bağlı katolik kilisesi olmayan ülkelerinde ateistlik yüzde 70 ten fazladır, gençlerde yüzde 90 lardadır.
3) avrupada hristiyan kalanlar da artık kiliseye pek uğramamaktadır.
4) fakat bunların yanında avrupada her okula bir öğretmen düşürecek para vardır.
şimdi bu gerçekler ortadayken avrupa ile bizi bu konuda kıyaslama çocukluğunu yapmayalım, sabah sabah seda sayan izleyen teyzelerin zeka katsayısına sahip değilsek tabii.
bu haliyle anlamsız ya da en azından eksik olan önerme.
başına türkiye'de ibaresi eklenirse bir anlam ihtiva edebilecektir. ve lakin başına çin'de ibaresi eklenirse yanlış ve hatta yalan bir önerme olacaktır.
türkiye cumhuriyetinde din ile ilgili bir simge görmek istemeyen yaşam formlarının ağızlarında doladıkları bir laftır. belirli aralıklarla ısıtılır ısıtılır piyasaya sürülür. bu görüşü savunanlardan bir tanesi de kardeşim ben türkiyede cami falan istemiyorum dine karşıyım diyerek mertlik yapamamıştır. onun yerine caminin sayısı x den fazla gibi saçma sapan önermelerle insanların zihinlerini karıştırmaya çalışmaktadırlar. bu insanlara her ne kadar camileri halk yaptırıyor devlet yaptırmıyor dense de bunlar anlamaz veya anlamak işlerine gelmez. bu insanlar her ne kadar camilerin boş olduklarını sansalar da * camilerin bayram kandil ramazan ayı gibi belirli zaman dilimlerinde dolu olduklarını bilmezler.
senaryo üzerinden tartışılmaya götürülecek kadar pespaye bir iddia işte. gerçekte okul yaptıracağım diyen adamın yuhalandığı vaki değil, hele ki aynı meydanda biri çıkıp ne okulu yapacağız cami yapılacak diyecek de alkışlanacak. sallamasyon güya toplumsal tema işleyen dandik kemal sunal filmlerinden birisinden referans alan zihniyete gülüyorum geçiyorum.
zubuk filmi, dandik kemal sunal filmi diye eleştirilebilir, hatta "filmin öyküsünü yazan aziz nesin, ateistin teki,ne beklersin ki" diyerek savunmaya da geçilebilir.
ama bu savunma; bizim mahalledeki 4 caminin içindeki bes vakit namaz kılan insan sayısının bir camiiyi bile doldurmadıgı ve mahallemizin ilkögretim okulunda ise her sınıfın 50 ögrenciden mürekkep olduğu gerçeğini asla değiştirmez.
camilerin beş vakitte tek saf bile dolduramıyor olmamızın camilerin suçu olmadığı, cami sayısıyla okul sayısının birbiriyle alakalı olmadığı, olsa bile bu okullardan çıkanlardan ne kadar hayır geldiğini şu başlıkta gördüğümüz gerçeğini de değiştirmemektedir bu durum.
hayırsever insanlar, daha fazla sevap kazanacağı, hayır duası alacağı için cami yaptırırlar genelde. zira okul, hastane gibi kurumları devlet de yapmaktadır, ancak ülkenin çok büyük bir kısmı müslüman olduğundan, ve ibadet etmek için doğal olarak bir cami aradığından camiye olan ihtiyacı daha fazla olduğu düşünülmektedir.
gelelim beşinci boyut a;
salih ve ustası beyaz sakallı abim bir köydedir. salih köydeki caminin imamıdır. ancak aynı zamanda öğrencilere öğretemenlik yapıp onlara matematikten tarih e kadar geniş alanlarda bilgi vermektedir.
köyün ağası olan x ağa* artık yaşlanmıştır. ileride iyi ve mutlu bir şekilde yaşamak, öteki dünyada da sevaplarını arttırmak için köye cami yaptırmak ister. ancak köyde zaten bir cami vardır. salih "hocam etme eyleme, bak köyümüzde 1 tane ahstane bile yok ama sen gelmişsin cami yapıyorsun, bu insanların camiye şu anda ihtriyaçları yok" gibisinden bir cümle sarfeder. ama aga kızar. salihi kovar. cami ihtişamlı olacaktır der.
ancak aganın karısı hamiledir. bir gece sancı gelir. karısı elbetteki hastaneye yetiştirilemez ve ölür. içine acı çöken aga da köye çok büyük bir hastane yaptırır.*
sadece ve sadece mühendislik fakültesi mezunlarının sayıca kadrolu imam sayısını katladığı göz önüne alınırsa, ki diğer bölüm ve meslek dallarını hiç karıştırmayalım, gayet sakıncasız ve normal bir durumdur.
can dündar'ın da ilkokul matematik hesabı ile mantık yürüterek katıldığı saçmalıktır. bu ülkede 40.000 civarı köy vardır ve alevi köyleri hariç -bir kaç yüzü geçmez- her köyde bir, hatta karadeniz gibi dağınık yerleşmeye sahip yerleşim birimlerinde birden fazla cami bulunur (karadenizde köy camileri ufak, keresteden yapılma, maliyeti düşük yapılardır). şimdi kabaca 45.000 kadar cami zaten köylerde bulunuyorken 75.000 cami sayısından dem vurmak ve bunu okul sayısıyla karşılaştırmak ne kadar samimidir? senin laik uşaklar ellerini ceplerine sokuverip bi okul kampanyası düzenleyemezken hamallık yapan adam gidip cami yaptırmaya katkıda bulunuyorsa bu kimin gönül fakirliğinden kaynaklanır sormak gerektir. kimse kendi suçunu, kendi hanedanını sürdürme çabasını başka simgelere yamamasın, bu ülkedeki hastane eksikliğini aramak için de cami sayısından önce 28 şubatçıların götürdükleri, hortumladıklarıyla kaç hastane yapılır bir zahmet bakarlarsa suçlu aramak için illa da karşı mahalleliyi suçlamanın gerekmediğini göreceklerdir.
Yüzde doksandokuzu müslüman sanılan bir ülkede olmasının durumu haklı çıkarmayacağını düşündüğüm durum. Cami yıkıp okul yapın demiyoruz da iki kişilik sıralarda da dört kişi oturmasın.
gelişmemişlik katsayısı ile artan oran avrupada rönesans'dan önce kiliselerin okullardan fazla olması ile açıklanabilir. avrupada ülke başına 7000 sağlık kuruluşu ve 500 kilise varken bizim ülkemizde bu tam tersidir zaten buda içinde bulunduğumuz durumu gösteren ironilerden biridir.
olayları tarihsel gelişiminden bağımsız düşünenlerin anlayamadığı bir durumdur.
o camilerin büyük çoğunluğu * yapıldığında cami tek başına duran bir yapı değildi. caminin külliyesi içerisinde okullar vardı. külliyelerin içerisindeki bu okulları kapatan zihniyet yanlışı kendinden bilse daha iyi eder.
din elden gidecek dendi ya zamanında, şimdi bu yapılan camiler de dinin garantörü oluyor herhalde. insanlar camileri görünce laiklikten korkar filan diye düşündü galiba bu 'islama demokrasi getirdik' diyen hükümet akpsi.
