şimdi bi düşünelim adamın biri seçim dönemi hangi partiye oy vereceğini kararlaştırmadan önce bir izlenim edinmeye çalışıyor. ilgili partilerin tüzüklerine bakıyor mesela veya adaylarını tanımaya çalışıyor sonra partinin geçmişte ki vaatlerini yerine getirip getirmediğine, ülke için önem arz den veya kendisi için önem arz eden konularda hangi partinin ne düşündüğüne bakıyor. yani ilgili vatandaş sahip olduğu bir oyu kullanmadan önce baya bi düşünüp, araştırma yapıyor ve kendince savunduğu bir partiye oy veriyor.
ikinci örneğe gelince. diyelim ki bir vatandaş da seçim zamanı oyunu kullanmadan önce eline tek satır bi yazı alıp okumaz, adaylar hakkında bi araştırma yapmaz, partinin geçmişini geleceğini yorumlayacak bir birikime sahip olmaz, ideoloji nedir zaten bilmez ise ve oyunu vereceği partiyi belirlemedeki en büyük kriteri kendisine direkt sağladığı maddi kazanımlarsa veya bırakalım maddi kazancı bu kişi oyunu kullanacağı zaman dışardan yapılan ideolojik telkinlerle kendisi bir fikir sahibi olmadan oy kullanıyorsa ve kullandığı bu oy birinci örnekteki vatandaşla aynı değere, aynı temsil yetkisine sahipse...
ben böyle demokrasinin...
edit: benim cehalet anlayışımda diplomanın herhangi bir etkisi yoktur. diplomalı cahilerin, diplomasız alimlerin yaşadığı bir çoğrafyadayız.
"Demokrasiyi anlayamayan bir millete seçim yaptırmak, okumayı bilmeyen birine hangi kitabı seviyorsun diye sormaya benzer" demişti biri. Haklilik payinin olduğunu düşünüyorum.
goethenin: "hiçbir şey eyleme geçmiş cehalet kadar korkutucu olamaz" sözünü akıllara getiren cümledir. zira cahillerin oy kullanması da cehaleti eyleme dökme işlemidir.
memleketimiz için konuşursak; bütün insanlar ayım ayım aydınlansa, kütür kütür kültür dolsa bile gene de demokrasi olmaz.
memleketimizde işleyen sistem temsili demokrasidir.
savunanı çok bir söylem ama! savunucularının da kendilerinden bihaber olması gerçeği, o savunucu gibi görünen tiplemelerin suratlarına bir tokat gibi inmesine kafidir.