boş derslerde müdürden izin alıp okuldan gitmek.
müdür izin vermesse bekçiyi kafalayıp okuldan kaçmak.
bekçi kafalanmayacak gibiyse bedenciden top istemek.
bedencinin topu vermemesi.
tüm bu talihsiz olaylardan sonra sınıfa gidip kös kös test çözmek.
gerçek dostlar. eğer küçüklükten kendinize bir kaç tane edinip hala birbirinizden kopmadıysanız dünyanın en şanslı insanlarından birisiniz demektir. aksi takdirde büyüdükçe bulmak o kadar zordur ki..
küçükken taşa oturma diye devamlı uyarır anneler. ne var bu taşta, hikmeti ne diye o yaşlarda olmayan beynimi az yormadım. demiyorlar ki "yavrimmmm, taş soğuktur, oturma cırcır olursun" diye. yok! illa taşa oturma. şimdi nerede bir taş görsem güzel oturulabilecek aninda yapiştiriyorum kıçı. "ohhh, negzel serin serin" diyorum içimden beni yillarca taşa oturtmayan anneme karşı. tabi cırcır olmak an meselesi, o da yalan değil.
küçükken yaptığım bir hata karşısında kimse bana hesap sormazdı. üzmezdim mesela kimseyi. çocuk işte der geçerlerdi. ya da yaptıklarım hatalar, üzdüklerim, birer birer karşıma çıkmazlardı.küçüktüm ya hata yapa yapa öğrenecektim. büyüdüm. üzme, hata yapma, hatta elime yüzüme bulaştırma kotam doldu. en çok bunu özlüyorum. birazcık insaf*