arkadaşlarımın günlüğüne onlar hakkında yazı yazarken kullandığım, şimdi güldüğüm ama bana o zamanlar güzel gelen "kalbin kadar bu temiz sayfayı bana ayırdığın için" diye başlayan cümlecikler.
çalınmamış hayallerin iplerinin elinde olmasını, henüz elden kaçırılmamış olan balonları, kirletilmemiş masumluğunu, gün geçtikçe artan yükün sırtta olmayışını, dertten tasadan uzak olunuşunu, bir bebek gibi masumca çekilen uykuları, gülüşmeler hemde içten gelircesine gözleri yaşartmayanından.. sonra bir de geleceğe dönük kurulan hayaller vardır.. büyüdükçe elinden birer birer çalınan, çıkmaz sokaklarda kaybettiğin hayallerin vardır.. en çok onları özlersin.. bir daha hayalini bile kuramayacağın o güzel günleri özlersin.. bir iki damla yaş akar gözünden, silersin ellerindeki çocuksu sıcaklıkla ve olağanca gücünle sarılırsın özlemlerine.. çıkmaz sokaklarda yitirdiğin hayallerine veda etmiş olsan da, onları gerçekleştiremeyecek olsan da, başını kaldırıp, özlemlerine sarılıp devam edersin yoluna..
(edit : çok merak ettim bunun neyini eksilediniz yaa.. kaybettiğim her şeye neden olan insanlar, bırakın da kaybettiklerimin acısını rahat yaşıyım.. )
Maç yaparken annenizin camdan size seslenmesi üzerine sizin 5 dakida diye diye epey bi uzattığınız keyifli anlardır.Eve gelince zorla banyoya girmek ve anneden babadan yediğiniz azarda dahil olmak üzere geçen bütün olaylardır.
- pazar günleri annenin ekmek hamurundan kalan hamurla pide yapması. her ne hikmetse ekmek sarı olurken aynı hamurdan yapılan pidenin beyaz olması.
- annenin işten çıkıp eve geliş zamanını öğrenip son dakikaya kadar sokakta oynamak. anne sokağın başına geldiğinde, apartmandan içeri girecek zamanlamayı yakalamak ve bütün gün evde oturmuş ders çalışmış imajını başarıyla çizebilmek.
- evin karşısındaki küçük tepeye anlamsız bi şekilde defalarca tırmanmak. üstü başı toz - çamur yapmak.
- dalından iğde koparıp yemek. hatta iğdeler oluşmadan önce açan çiçeklerin o müthiş kokusunu doya doya içe çekmek.
- "anneeee bak ellerimi bırakıp sürebiliyorum bisikleti" " anneeee bak düşmeden paten kayabiliyorum" diye sokağın ortasında bas bas bağırmak. tam sürebiliyorum/ kayabiliyorum derken popo üstü yere düşmek. annenin içinin hop etmesi. yerden kalkıp eheh acımadı ki demek.
- eve girersen bi daha çıkamazmışsın gibi suyu balkona koymak. otların arasına işemek. kıça çalı çırpının değmesi. ( ehehe.. anne okuma sen burayı)
- mahalledeki tek kız olmanın acısını çekmek. " ben de maç yapcam yaaa beni de alın takımaaa" demek. " sen kızsın " demeleri. suratı asıp karşıdan izlemek maçı. top ağaçlara kaçınca inşallah alamazlar, inşallah patlar diye dua etmek.
- anneden kaçıp bisikletle taaaa uzaklara gitmek. sonradan baktım da gittiğim yola.. 5 dakikalık yürüme mesafesindeymiş. şehrin öbür ucu gibi gelirdi o zamanlar bize.
- ezandan sonra sokakta geçirilen her saniyenin bi ömür gibi uzun gelmesi. yepyeni bir oyuncak kadar mutlu etmesi.
- yandaki evde kalan yaşlı teyze. tepeye tırmanıp onun evine bakarak yenilen 5 kuruşluk çekirdekler. her çekirdek keyfinde teyzenin " ben bu evi 25 kuruşa almıştım. ne paraydı be o zamanlar..." demesi. her seferinde hadi yaa gerçekten mi diye şaşırmam. ama her seferinde. 25 kuruşa ev mi olurdu?! öldü şimdi o teyze. o güzel evi de yıktılar. apartman yaptılar yerine.
- apartmana yeni bir çocuğun gelmesinin üzerine her yaz birlikte oynadığımız en üst kattaki komşunun oğlunun yeni gelen çocuğu kıskanması. ben yokken çok iyi anlaşırlarken ben gelince çocuğu direk eve yollama girişimleri. "küçük o! oynama sen onla. biz bisiklete binip gidelim gezelim " demesi. çocuk da bizimle gelmeye kalkınca "evden uzaklaşma sen o kadar büyümedin daha" demesi.
- her yaz günü saat 6 da çıkıyorum diye saatin ibresi 17:59 dan 18:00 e dönerken kapıyı çalması. ya da "esraaaaaa çık hadiiiii" diye bağırması. ama her gün.
- yazlıkta kız arkadaşla sahilde otururken, bi çocuğun yanımıza gelerek uzaktaki birini göstermesi, sizinle tanışmak istiyorlar çağırayım mı gelsinler mi demesi üzerine bizim birbirimize bakmamız ve"istemiyoz gelmesinler neden tanışcakmışız" dememiz ve ardından kaçmamız o ortamdan. o saflık. o masumluk. artık ne için tanışmak istediklerini düşündüysek o zamanki aklımızla...
- eniştemin beni " dünya güzelim benim" diye sevmesi. eniştem hala öyle sever beni ama büyüdükçe anladım dünya güzeli olmadığımı.
-yaptığın muzurlukların hoşgörülmesi
-üzerinde hiç sorumluluk olmadan başkalarının sorumluluğunda idare ediliyor olmak
-yanlışlar yapmanın anormal sayılmaması
-yapabileceğin en büyük kötülüğün arkadaşlarınla oyuncaklarını paylaşmıyor olması
-karşı cinsten birini sevdiğinde asla canının yanmıyor olması
-en masum yıllar olması
-tek derdinin arkadaşlarınla biraz daha oynamak olması veya biraz daha geç yatmak olması ve daha bir çok şey..
çocuk olmak, çocuk kalmak varmış, o zamanki en büyük hayal kırıklıkları, yetişkin yaştaki en küçük hayal kırıklıklarının yanından dahi geçemediğine göre...
istediğin yerde istediğin zaman uyuyabilmek ve garipsenmemek, düşüncelerini herkesin suratına söylemek ama kovulmamak, dünyayı çizgifilmler kadar renkli ve mutlu görmek, hayalleri gerçekmişçesine yaşamak, saçmalamak ve yaptıklarından dolayı yargılanmamak. kısacası çocuk gözlerindeki pembe perdeler ve herkesin hoşgörüsü.
sabahın köründe kalkıp çizgi film izlemek.
sokakta sek sek, yakan top, renkli istop, dokuz kiremit oynamak.
'çanak çömlek patlaadıııı' diye dünyayı ben kurtardım edalarında bağırmak.
annenin verdiği kurabiyeleri kardeşinden sonra bitirmeye çalışıp ona 'cancık' yapmak. *
futbolcu kartları, tasolar, tombi, leblebi tozu, buz parmak.
toz toprak içinde sokakta oynamak, akşam ezanını duyar duymaz eve gitmek, anneye 'biraz daha oyniyim noluuurr' diye yalvarmak.
denizde 'nefesini en uzun süre tutma' yarışması yapmak.
halının desenlerini yol sanmak, oralarda araba sürmek.
kar yağdığında karda yuvarlanmak, bidonla yokuştan kaymak.
tüm mahallenin çocuklarıyla birlikte paten sürme yarışmaları yapmak.
saf ve doğal olmak, kalıplaşmış beyinlere sahip olmamak.
elma şekeri ve leblebi tozundan alınan tat.
misket oynayıp, kazanılan misketlerle övünülüp kaybedilen misketler için üzülmek.
sabunlanan taşların üstüne oturarak yokuş aşağı kaymak.
okuldan eve koşarak gelip, power rangers ı izleyerek kendini pembe power rangers zannetmek *
salonda uyuyup kalınca babanın yatağa taşıması. bu olayı uçuyo gibi düşünüp, yatağa kadar kucakta gitmek için baba geldiğinde uyuyo numarası yapmak.
yere minder koyarak ranzanın 2. katından atlamak.