akşam ezanı okunana hatta okunduktan sonra bile sokakta deli gibi bitmez bir enerjiyle oynamak ve hayattaki tek derdinin oynadığın oyunda kazanmak veya elmalı şeker, abur cubur yemek için ebeynlerden dilenen harçlıkların olması.
kalbimiz kırıldığında iki damla yaşla yarım saat sonra unuturduk.
şimdi kırgınlıklar çok yaralıyor, insan en çok o masum kırgınlıkları özlüyor sanırım.
çocukluğum..bir köy vardı şimdi kilometrelerce uzağında olduğum.tozlu yolları vardı,tek kat yazlık evleri görmek için sabırsızlıkla beklediğim..o yollarda o tozlarda büyüdük,hiç farketmeden büyüdük..her gün akşam yemeği yenir ve bir arkadaşın seni çağırması beklenirdi evlerde..derken biri çıkar gelir derken diğeri,diğeri işte toplanıverirdik böylece.hemen hangi oyunu oynayacağımıza karar veriridik ta ki o oyundan sıkılana dek.ardından diğer oyun ,diğer oyun ve gece en son saklambaçla biterdi.ağaçların tepesinden çatılara,otların arasından römorkların içine,aklına gelebilecek ya da gelemeyecek her yere saklanabilirdik hep saklandığımız yerden çıkmak üzere..gece biterdi biz ter içinde toz içinde yataklarımıza süzülürdük hiç kimseye çaktırmadan..(gecenin bir yarısı kim yapsındı banyo falan)..sabah uyanınca her şey yeniden başlardı,her gün ayrı bir heyecen vardı..şimdi özlüyorum o günleri inceden inceden...
seni özlüyorum ben. seni karşılıksız deliler gibi sevmeyi.çocukluğumun sana denk gelmesini. ben olmayı sana borçlu olmayı..
ben olmaktan senin yüzünden nefret etmeyi ama senin sayende katlanabilmeyi..
durduğun yer neresi olursa olsun içimdeki yerinin hep aynı olmasını.
bana yaptıklarına rağmen hissettiklerimin değişmeyeceğini bilmeni ve bunu kullanmanı. hep orda kalacağımı sanmanı. hep orda kalacağımı sanmamı.
sana olan sonsuz tahammülümün her daim varlığını.
yaptıklarının ardından gözümün içine bakmanı ve biz olduğumuz için demeni. ve benim seni sırf biz olduğumuz için affetmemi..
ruh eşi safsatasını, gözünün içine bakarak seni anlayabilmeyi ve herkesin buna şaşırmasını. buna şaşırmayı..
en eski en yakın arkadaşım olmanı ve bununla gurur duymayı.
sendeki yerime rağmen senin bende her zaman bir numara olmanı.
gecenin bir vakti aramak istediğim tek kişi olmanı ama aramaya bile kıyamamayı..
senden başka herkesi herşeyi sırf senin için bir kenara atabilmeyi.ama senin beni hiç bir zaman hayatındaki birinciliğe alamamanı sessizce kabul etmeyi..
sırf senin için kaderimi değiştirmeyi. sırf senin için en değerlilerimi kaybetmeyi.
bir gün normale döneceğini düşünüp sadece o günü beklemeyi. o günün geleceği umuduyla senden başka herkesi görmezden gelmeyi. senden başka kimsenin beni sevmesine izin vermemeyi.
tüm filmleri bizim hikayemizi anlatıyormuşçasına izlemeyi. tüm şarkıları senin kulağından dinlemeyi..
deli gibi isteyerek gittiğin tüm konserleri ben hariç başkalarıyla paylaşmanı..
senin için günahlar işlemeyi ve bunlar için pişman olmamayı.
harcadığımız ve birbirimizi tükettiğimiz onca yılın ardından gemiyi terkeden ilk kişi olmanı ve benim bunu başkalarından duymamı..bunu bile anlayışla karşılamamı..
Bunu söyleyeceğim aklımın hiçbir noktasından geçmezdi ama;
(bkz: ilkokul)
(bkz: ortaokul)
(bkz: lise)
hele ki; okul hayatınızı* bilgisayar oyunlarına fazla zaman ayırarak geçirdiyseniz, emin olun o ortamı çok daha fazla özlersiniz. *
pokemon'da her yeni pokemonu bir kağıda çizip, okula gittiği için izleyemeyen abiye göstermek, özelliklerini saymak. süper bi şeyse hava atmak.
barbi bebekleri acayip senaryolarla oynatmak. (kimin eli kimin cebinde belli değildi lan nası bi çocukmuşum ben.)
abi kişisi istediğini yapmadığında dramatik bi şekilde kendini yere atarak "ölüyoyum galibağ" demek. abinin yutmaması, "yürü la ordan" diyecek kadar realist olduğu gerçeği. (oha.)
abinin kolunu ısırması, abinin arkadaşlarının "bi öpücük verirsen olur" diye istediğin her şeyi yapmaları. (ne ayakmış o öyle ya.)
r'leri y olarak söylemek, "bebek gibi konuşan kızlar" klasmanına girmemek, çünkü zaten bebek olmak.
korunma hissi.. annenin babanın seni hayatta herşeyden koruyabileceği düşüncesi.. ne olursa olsun hiç bir zaman o saf o pervasız his tekrar duyumsanamıyor..*
sinek arabasının peşinde koşmak, aptal aptal muhabbetler etmek ve kimseden saçmala diye tepki almamak.
bunları şimdi yapınca 'ergen misin? çocuk musun? nesin sen ya? büyü biraz.' diye tepkiler alıyorum. sorma sözlük, çok büyümüş millet. sen sorma gitsin.
ne meraklıymış lan insanlar 'büyüdüm ben.' demeye.