salıncakta sallanıp bütün gün sokakta gezmek. iş güç para derdi olmadan elini cebine attığında anne/babanın verdiği parayı çikolataya harcamak, hayal kurmak bol bol, masum olmak...
aslında en çok bana anlatılana, masallara inandığım gibi inanmak isterim... gelmeyeceğini bile bile noel babayı beklemek gibi o'nu beklemek yerine...
-akşamları aile ile oturmak, e tabi ozman bilgisayar cart curt yoktu.
-çırılçıplak denize girmek, kimse yadırgamıyordu.
-bisiklete binmek ama 4 tekerli olanına *
her canının bi'şey istediğinde ağlayıp zırlayıp, günlerce tripler atıp o isteğinin ailenin tarafından alınması... büyüyünce anlıyor ki insan, bazı şeyler için ağlasa da, kendini parçalasa da, uğruna bi' çok emekler verse de elde edemiyor...
ve mutluluklar büyük çıkarlara dayanıyor... çocukken, işten eve dönen babanızın elinde gördüğünüz bi' gofret sizi mutlu etmeye yeterken, şimdi hiç bi' şey bu kadar küçük umutlarla döşenmiyor insanın yüreğine...
+rahatça saklanbaç oynamak,
+eve gelen genç kızları rahatça elleye bilmek ( ee nede olsa çocuğuz )
+kız dolu ortama girince herkesin mıncıklaması.
+bilyalı ile kaymak
+misket oynamak
+en çok özlediğim ise hala bir çocuk kadar günahsız ve masum olabilmek..
büyüdükçe insanın içinde kocaman bir delik oluşur yani kocaman bir boşluk. yalnızlık der kimi kimiyse soğuk kanlılık. ben ne zaman o deliğin içimi acıttığını hissetsem o delikten habersiz olan cocukluğumu özlerim işte.