çocukluğunu özlüyor insan. basit hayallerini, isteklerini... saflığın getirdiği bilinçsizliği... bilinçsizlikle gelen huzuru. henüz kırılmamışken sızlamayan yanlarını arıyor insan. sevgiye şüpheyle yaklaşmadan, kırılan yanların batıp yine yeniden acıtmadan kucak açısını...sevdiği insanların iyi olduğuna inanmayı... şöyle içten gülmeyi, ima aramadan konuşmayı arıyor. top, sokak, bir parça ekmek, harçlıkla alınan çikolata ile gelen aydınlık ... aslında mutluluğu özlüyor insan.
mahalle arkadaşlarıyla saklambaç, toplu saklambaç ve istop oynamak. maç da iyidir ama ben yıldız bir oyuncu değildim açıkçası. bir keresinde diğer mahalleden 22 yaşındaki bir elemanın ayağından almıştım topu halen dün gibi hatırlarım. ne havam olmuştu be!.. şimdi ben o abinin yaşına geldim ve mahallenin haline bakıyorum da berbat. bacak kadar çocuklar küfür ediyor, mahalleleri pislik götürüyor. demek ki neymiş badem bıyıklılara oy vermek hiç bir şeyi iyiye götürmüyor; bir şeyleri yasaklayıp, sansürlemek de hiç bir şeye çözüm olmuyormuş.