büyüdükçe hayaller küçülmez hayal sınırlarımız küçülür. çoçukken kurulan hayallerin çoğu ütopyaya yakın şeylerdir. büyüdükçe daha gerçekci ve bu gerçeklikten ötürü daha sınırlı hayallerimiz olur, bu da hayal dünyasının sınırlanmasına sebep olur.
-anneee ben büyüyünce şarkıcı olucam
...
-anne ben büyüyünce çocuk doktoru olucam
...
-ya yok beni kan tutuyo ben avukat olucam
...
-anne uluslararası ilişkiler çok güzel bi bölüm yaa
...
-ya anne inan üniversteyi kazanıcam...
en büyük sebebinin zamanla hayat içinde karşılaşılan olumsuzluklar olduğunu düşündüğüm durum.hani cahil cesareti diye birşey vardır ya, hayatımız boyunca öğrendiklerimiz bizi cehaletten kurtarmaya başladıkça cahil cesaretinden de kurtarır.ve sonraları yapabileceğimiz şeyleri bile yapamayacağımızı düşünmeye başlarız.halbuki hayat mücadelesinin tek kuralı vardır vazgeçmemek.
bir zamanlar top oynadığın, koş koş bitmeyen boş arsanın ancak bir bina temeline yettiğini görürsün. halbuki o eğri büğrü taşlık saha ne dünya şampiyonası finalleri görmüş, taş ve pet şişeyle yaptığınız o kale nice altın gollere sahne olmuştur.
içinde her şey var zannettiğin büyülü mahalle bakkalının karşıya açılan tek "m" migros sebebi ile kepenk kapattığını farkedersin. yaşlı amcanın dipsiz dehlizlerden oluştuğunu sandığın şeker ve cips madenleri aslında yanyana tutturulmuş iki raftan ibarettir. arkadaşlarınla yaptığın "olm o dükkan benim olsa sonsuz tane "halley" yerim, yorulmam" - "o da bişey mi ben 510 tane "eti cin" yerim doymam" sidik yarışları şimdi çoook uzak gelir. bir zamanlar bayramdan bayrama yediğin, kağıtlarını bile atmaya kıyamadığın çikolataların, şekerlerin upuzun raflarda önemsiz birer kum tanesi gibi sıralanmasına hayıflanırsın.
aslında hayaller değildir küçülen ama kurmak istediğin düşlerdir boyutlarını azalttığın. büyük binaları, dev sistemleri ve sorumlulukları verip de geri almak istediğin minik parıltılar, anlamlardır belki de ufkunu küçülttüren.
bir zamanlar göz kamaştıran hatıraların karanlık koridorda hafifleyen yankı gibi eriyordur. tutunduğun değerler avuçlarından sıyrılırken, sayıkladığın isimler, yüzler netleşmiyordur bir türlü.
büyümüşsündür, hayalini kuracağın pek bir şey de kalmamıştır zaten..
küçükken büyüyünce ne olacaksın bakalım tarzı sorulara sürekli iştahlı bir şekilde doktor diyen bir çocuğun ergenliğinden sonra hayatın gerçekleriyle tanışmasıyla birlikte standartları ebeliğe kadar düşürmesine örnek verilebilecek gerçek.
yıllar geçtikçe hayal edilen birçok şeyin gerçekleşmemesi nedeniyle aza tamah etme durumudur. şöyle de bir gerçek var ki bizim hayallerimiz küçülmez gün geçtikçe, küçültülür hep birileri tarafından... hayallerinizin boyunuzu aştığı düşünüldüğü zaman insanlar taş koymaya başlarlar yolunuza. önceleri bu taşlar ilerlemenizi engellemez ama bir süre geçince yolunuz taşlardan görünmemeye başlar. çünkü yolunuza devam etme arzunuzu gören insanlar(!) tek tek üstünüze gelmekten vazgeçip; imece usulü saldırırlar size. hayalleriniz artık taştan bir duvarın arkasındadır. onları bırakıp yolunuza yeni ve insanlar tarafından daha makul gözüyle bakılan hayallerle devam etmeye çalışırsınız. bebeğini kaybetme gibi acı bir deneyim yaşamış annenin; yeniden hamile kalmasıyla birlikte hissettiği sevinç ve endişe duygularına ortak olursunuz o an. çünkü siz de hayallerinizi yitirme gibi bir deneyimi yaşamak zorunda bırakılmışsınızdır. bir gün yine aynı durumla karşı karşıya kalma olasılığınız azımsanamaz. çünkü sizin büyük hayalleriniz daima birinin göt.ne batmıştır ve batacaktır...
büyüdükçe gerçekleştirmek istenilen hayallerin kişiye ait bir sorumluluk olması durumudur.
oysa küçükken ne kolaydı hayallerimiz, oyuncak arabam olsun, 500 tane bilyem olsun...
Küçükken insanın içinde bir dünya vardır o dünya küçüktü(ama gerçekten büyük),
Büyüdük dünyamız büyüdü(ama gerçekten küçük),
Biz insandık küçükken ama büyüdük sanki dışlandık insanlıktan,
Biz küçüktük dünya iki kolumuzun arasındaydı, şimdi hayallere sığmaz oldu...
tıpkı büyüdükçe insanın mutsuzlaşması gibidir... öyle ya çocukken kurduğumuz hayaller ve mutlu olduğumuz şeylere şimdi yıldızlar kadar uzağız hepimiz...
büyümek hayatın içine daha çok girmektir, yaşamak, günü güzel bitirmek için çabaladığımızdan artık ne hayallerimizi ne de mutluluğumuzu umursuyoruz...
büyüdükçe kendimize daha çok acı çektiriyoruz ve ne yazık ki bunun önüne geçemiyoruz...
babam ve oğlum filmindede işlenmiş bir konudur.çağan ırmağın çocuğun hayllerini nereye bağlayacağını merak etmiştim tüm film boyunca..yerinde bi tasvirdi.
büyüdükçe (ve sistem yada sistemlerin de zorlamasıyla) imkansıza inanmanın artık zevk vermemesiyle ortaya çıkan rezil bir durumdur.
hayallerinizin küçüldüğünü anladığınız an artık büyümüşsünüzdür, geçmiş olsun.
ama aslında çocukluk hayal ettiğin kadar sürer.
kişinin zamana bağlı olarak kimi hayallerinden vazgeçmesi durumu ve kimpi zaman da küçükken yamayı çok istediği şeylerin büyüdükçe imkansız bir hal alması ile aklına getirdiği acı durum.