büyü ilk olarak insanlar tarafından kullanılarak, alemler arası anlaşmayı bozmaya vesile olmuştur ki dünya dışı varlıkların dünyaya gelmesi bu sebepten dolayı olmuştur.
hiç bir zaman önerilmeyen durumdur.
pekçok folklörde, yapan kişinin adı zikredildiğinde, ortadan kalkmaktadır. bunla bağıntılı bir kuzey danimarka miti, olayı şu şekilde akseder;
"aziz olaf" isminde bir tanınmış sima, ismi "rüzgar" olan bir "troll"'ü, bir kilise inşa etmesi için tutmuş. eğer kilise belirlenen süre içinde tamamlanacak olursa; troll, aziz olaf'a sahip olacakmış. aziz, öylesine nüansa bezenmiş, muazzam bir yapı muhayyel etmiş ki; troll'ün bunu asla bitiremeyeceğini öngörmüş.
fakat: belirlenen gün geldiğinde hızlıca ilerleyen inşaattan geriye, sadece kulenin ucunu dikmek kalmış. korku içerisinde kalan aziz, devin mağarasının önünden geçerken, devin karısının çocuklara; "babalarının kiliseyi bitirmek üzere olduğunu ve yarın eve aziz olaf ile birlikte döneceğini" söylediğini duymuş.
aziz olaf hemen kuleye koşmuş ve; "bekle rüzgar! yaptığın kule yamuk!!!" demiş.
bunun üzerine dev kuleden düşmüş ve parçalara ayrılmış. burada da, büyü ile işini sonlandırmaya çalışan dev, ismi söylendiğinde büyünün tesiri geçtiğinden, kendi kendini bertaraf etmiştir.
kim ki onun hakkında "yoktur" diye düşünürse içinin sesini kısmalıdır. zira o her yerdedir ve harekete geçecek vakit bekler. bilerek veya bilmeyerek...
o, büyüyü görmedi. kendi gözlerindeki büyüyü. yarattığı her güzellik onun gözlerindeki büyüden doğardı. bu dünyaya ait değilmiş gibi; sessiz, huzurlu.. nefes alışları derinine işlerdi insanın. yanındayken o kadar berraktı ki; sanki ne düşündüğünü duyardın. avucunu açtığında içine konan bir kelebek gibiydi, avucunu kapatırsan büyüsü sönecek, ölecekti. yapabileceğin tek şey ellerin açık bir şekilde onu misafir ettiğin bir tek günün tadını çıkarmaktı; çünkü onu zorla tutamazdın, gitmek istediğinde elbet gidecekti. tamam, ömrü bir kelebekten daha uzundu belki; ama teninin üzerinde konaklayışı bir günden fazla asla olamazdı. doğasına aykırı, mükemmel doğasına tamamen zıt..
hem de gittiğinde her şeyi unutmuş gibi yapacaktı. senin sözcüklerin hiçbir şeyi anımsatmayacaktı. fakat unutmadığını sen çok sonra anlayacaktın. sessizlik içinde cesaretin yavaş yavaş yitip gittiğinde, onun sözcükleri seni harekete geçiremez kılacaktı. korkup, bir köşede aklındaki karmaşanın tutsağı olacaktın; güzellikleri işte sen o zaman unutmaya başlayacaktın. yine de yağmur tanelerinden geçen güneş ışığının renkli parlaklığı sönmüyordu işte, büyü bitmiyordu..
mükemmel bir grup yorumşarkısı. dönemin koşullarını göz önüne sermesi bakımından da önemlidir. sonuçta krizlerin, baskıların, fail-i meçhullerin olduğu bir dönemdi. ve şarkı bunları anlatarak yaralı bir toplumun hasar görmüş hafızasını geleceğe taşıyor.
büyü de baban sana büyü de büyü
acılar alacak yokluklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
bitmez işsizlikler açlıklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
baskılar işkenceler kelepçeler gözaltılar zindanlar alacak
büyü de baban sana büyü de büyü
büyüyüp de onyedine geldiğinde
baban sana idamlar alacak
büyünün tutacağına inanmazdım, bunlar hurafe der geçerdim. t'aki amcamın teyzeme büyü yaparak teyzemi küçük kardeşine eş yaptığı güne kadar. benim için orada bitti herşey. dağlar biraraya gelir biz gelmeyiz diyen kadın koşarak geldi büyülü makarnayı yedikten sonra. dehşete düşmüştüm, hala aklımda olanlar.
çok saçma bir türk filmi. saçmalığı içinde barındırdığı görülemeyen varlık temasından yada kötü oyunculuktan falan kaynaklanmıyor. saçmalığın asıl sebebi içinde barındırdığı ciddi mantık hatası. filmi izleyenler bilir, bir grup arkeolog bir köye giderler sonra ortaya çıkan bir varlık kimisini s.ker kimisinin içerisine girer fakat sonunda birisi hariç hepsini öldürür. o son kalan hatun kişide felak ve nas sureleriyle varlığıalt edip deli hastanesini boylar. filmin sonunda inasnın aklına şu soru geliyor tabi ' e be kardeşim madem biliyordun sen bu sureleri arkadaşlarının anasını bellerken nerdeydin, kendine müslüman mısın? '.
en iyi komedi filmine aday bir başyapıt!
hoca ve öğrencileri arkeolojik bir kazı yapmak amacıyla toplaşır. kazı alanına gitmek için bildiğin bir katıra nevaleyi yüklerler...günlerce ıssız yollardan , dar patikalardan yürürler eşşek de arkadan...
sonunda kazı yerine gelirler, eşeğin sırtından, langur lungur helak olmuş ama eşek bu arada, malzemeler iner. akşam kazı alanında ateş yakılır, e bir hoşgeldik valla geyiği yapılacak ya, şarap açılır. bilin bakalım allahın unuttuğu dağın yamacında şarap neyle içiliyor. bildiğin ayaklı kadeh! bu kadar meşakkatli yolculuk sırasında herkesin, eşek dahil, boku çıkmış ama şarap kadehleri sapasağlam torbanın içinden özenle çıkmıştır. filmin sonunda da paşabahçe ye bir teşekkür bantı bile geçmez bu düşüncesizler.