kendimi bir fenerbahçeli fanatiğin yerine koyuyorum. ' neden bülent korkmaz' ı sevmiyorum? ' diye soran birinin yerine... sonra hatırlıyorum, galatasaray 4 sene üst üste şampiyon olup 2 avrupa kupası getirirken kupaları kaldıranı. ben de fenerli fanatik olsam ben de sevmem bülent korkmaz' ı, yoksa çirkeflik falan hikaye.
zoraki tanım: galatasaray' ın sembolü, büyük kaptan.
uefa' nın adam yerine koymamasının önemli olmadığı değer. öyle ki futbol tarihi onun adını maldini, beckenbauer gibi mevkidaşlarının adının yanına çoktan yazmıştır.
daha önce fenerbahçeli fanatiklerin bülent korkmaz' a neden tepki gösterdiğini, neden onu sevmediğini belirtmiştim. bugün barcelona taraftarının gözünde raul neyse, fenerbahçe taraftarının gözünde bülent korkmaz odur. açıkçası yıllarca bir kulübün sembolü olmuş, sayısız kupa kaldırmış bir kaptanı rakip takımı tutan bir fanatik olsam ben de sevmezdim. buna da empati deniyor.
bülent korkmaz' ı bekleyen tehlikeler vardır. sorumluluğu büyüktür. görevin ciddiyetini ve aciliyetini bilerek takımın başına gelmiştir. iki önemli stoperin sakat olduğu, isteksizliğin hakim olduğu bir takıma mucizevi sonuçlar aldırmaktan öte, galatasaray' a adına yakışan bir futbol oynatmayı hedefletmektedir. zaten 15 sene şampiyonluk görememiş ancak desteğini asla kesmemiş gerçek galatasaray taraftarı da bunun bilincindedir.
basın açıklamasında bülent korkmaz şuna benzer bir söz kullanmıştır: ' eğer bir şeyler başaracaksak, camia olarak başaracağız. '
bülent korkmaz' ın bu açıklaması, hedefini belirlediğini, bunun için gerçek galatasaraylının desteğine ihtiyacı olduğunu göstermektedir.
türkiye' de kendini otorite olarak gören futbol dehaları (!), erman toroğlu başta olmak üzere, başarılı olamayacağını iddia etmiştir. muhtemelen galatasaray camiasının içinde yer alan bunun gibi bazıları ve erman toroğlu benzerleri, muhtemel bir başarısızlıkta tüm yükü bülent korkmaz' a yıkacaktır.
gün dayanışma günüdür. farklı galibiyetlerde ve iyi günlerde kendini gösteren, mağlubiyetlerde takımını yerden yere vuran sahte taraftarlar dışlanmalı, bülent korkmaz' a en iyi biçimde destek verilmelidir. bordeaux maçı ve diğer maçlar ayrıntıdır. büyük kaptandan beklenen sadece takıma mücadeleci, göze hoş gelen bir futbol oynatması, bir yapı kurmasıdır. bunun için de galatasaray' ı gerçekten sevenlerin kesintisiz desteği lazımdır, gerçek taraftar belli olacaktır.
edit: harf eksikliği ve anlam karmaşası giderme ihtiyacı ile düzeltilmiştir.
bir gün alan shearer'ın newcastle'ı şampiyon yapmasını, paolo maldini'nin oğlunun ac milan'ın kaptanı olmasını, tuncay şanlı'nın 40 yaşında bile olsa bir şekilde fenerbahçe'ye dönmesini, manchester united'ı alex ferguson'dan sonra ryan giggs ya da gary neville gibi birinin çalıştırmasını istediğim gibi, galatasaray'la büyük başarılar elde etmesini istediğim kişi.
sevsek de sevmesek de galatasaray'la bülent korkmaz olmuş, kaptanlığını yapmış, çıkık omuzla oynamış. takımı başarısız olacaksa bile bülent'le, tugay'la falan başarısız olsun, çünkü bu adamlar taraftarın gözünde, başarısızlık için kredisi olan adamlar.
bizimkiler de hala aragones'le yola devam edeceklermiş. 317 yaşında adamla uzun vadeli plan yapmak çok mantıklı çünkü. olur da aragones giderse lestat'ı, armand'ı falan getirebilirler takımın başına. *
çırak oldun, ustaların/abilerin oldu; ölümsüz galatasaray ruhunu kalbine sarı renklerle kazıyan...
sonra büyüdün, kaptan oldun.
kupalar da kazandın. tarifsiz hüsranlar da yaşadın.
yedek kulübesinin bekçisi yapıldın,
gönderilecekler listesine konuldun,
paf takımıyla yani çoluk çocukla idmanlara çıkarıldın...
içim kan ağladı benim, ki ben de çoluk çocuktum o zamanlar,
ama sen, galatasaray'dan ayrı düşmeyi aklına bile getirmedin,
gerisi herkesin bildiği,
demem o ki John, Hans, Elizabeth, Garcia, jose, Nuria, oliver'lerin de bildiği,
bizi de kabarık göğüs manyağı yapan bir süper hikaye...
sonra futbolculuk günlerinin sonlarına yaklaştın.
oynamak da istiyordun ama bitti/bitirildi işte.
hem de hiç bitmeyecek, sana hiç yakışmayacak bir şekilde.
izan vardı, vefa vardı, kadirşinaslık vardı, hani ruh vardı ruh?
"özhan canımıçoksıktın" yönetiminde maalesef bunların hiçbiri yoktu.
galatasaray formasından başka forma giymemiş senin gibi bir yaşayan efsane gitti.
bense hala ö.c'yi affetmedim.
...
mevsimler değişti. yıllar geçti.
bak şimdi yine buradasın, çok sevdiğin yuvandasın.
şimdi yeri göğü, türkiye'yi avrupa'yı yeniden sarıya kırmızıya boyama zamanı.
üzüleceğimiz günler de olacak, hiç önemli degil.
biz, biz olalım
biz bize olalım
değerlerimize sahip çıkalım
ruhumuzu ayakta tutalım yeter...
2000 uefa ruhunu taşıyan ve ilk maçında da bunu ortaya koyan galatasarayın eski kaptanı yeni teknik direktörüdür.
evine yeniden hoşgeldin bülent korkmaz.
sanıyorum 2005'teydi, gs futbol takımı da tüm görevlileriyle bir ziyarette bulunmuştu 100. yıl etkinlikleri dahilinde.
genç sabri, hasan şaş, kingston, song, karan, ayhan vs. vardı.
bir de hakan şükür, büyük kaptan, hagi.
ha bir de; canaydın ve tayfası.
program dahilindeki bir iki aksiyondan sonra; fotograf çekimi başladı şehitlik önünde.
bütün basın orada vve fotograflarını çekiyorlar. 1 dakika kadar bir süre -ki az da değil- şaklar şuklar oluyor. flaşlar patlıyor. büyük kaptan yeterli buluyor kafasında süreyi ama basın devam ediyor flaşlar patlatmaya.
"3 saniye!" diye bağırıyor büyük kaptan; sonra da yüksek sesle geri sayıyor: 3, 2, 1; kalk!
bütün takım fotograf pozisyonunu bozuyor ve takılmaya başlıyorlar.
o kadar net ki bu sahne gözümün önünde; hala etkileyici.
neyse sonra bir 10 - 15 dakika takılıyor futbolcular; taraftarla fotograf çektiriyorlar, imza veriyorlar vs.
hakan şükür'e yaklaşmak mümkün değil. o zamanlar ersun yanal meselesi var ve tüm kameralar hakan'ın çevresinde. sabri, kingston falan da boş boş duruyorlar. derken bülent'i görüyorum; yanında bir iki kişi var. gittim hemen yanına.
...ama çok garip lan; kitlendim orada. ne desem bilemedim.
- bülent bey, dedim ki daha devamını getirmeden (gerçi nasıl devam edeceğimi de bilmiyordum ya)
- ne bey'i yahu? "bey" deme bana, dedi yüzüme bakarak.
aptal bir utanç, garip bir gülme isteği var bende. bir de çok acayip bir korku. neden korkuyorsam sanki!?!
neyse, fotograf çektirdik; imza aldık; gittik. fazla da meşgul etmedik. o yanında olduğum 3-5 dakikada bir ton küfür çıktı ağzından, hiç de garip değildi. sanki çok yakışıyordu.
ha, aynı gün bir de song'la olayım vardı ki büyük saygı duymuştum adama. az buçuk bir fransızcam var söylemesi ayıp. gittim ben de yanına "bi' foto çeksek..." gibisinden bir şeyler söyledim. "tamam" dedi, tam çekineceğiz. az önce bahsettiğim takım fotografı olayı başladı, song ayrıldı yanımdan. göt gibi de kalmıştım. 5 dakika kadar sonra omzuma bir el dokundu; döndüm: rigobert song. adam beni bulmuş, yanıma gelmiş fotograf isteğim için. "büyüksün" dedim. çok daha büyük bir saygıyla fotografımı çektirdim.
sonra işte sabri, ümit karan, hasan şaş derken; futbolcular gs müzesine girdi komple. biz de arkalarından...
orada da hatırlıyorum; baliç'le, hakan ünsal'la çektirmiştim bir iki fotograf.
bir de hagi ile tabii ki. ilk kez o anda boş buldum onu ve hemen yaklaştım. verdim makinayı bir arkadaşa ve geçtim yanına, 40 yıllık dostu gibi pozumu verdim. arkadaş basıyor düğmeye ama olmuyor. poz bitmiş yahu, kingston'la falan foto çektirmekten. o anda "calişmadi, calişmadi" dedi hagi gülerek. yiyesim geldi adamı ama yine de bir skandala mahal vermemek için tuttum kendimi. yerdim yoksa cidden. valla lan. sadece ikimizin olduğu bir foto çekmek kısmet olmadı bize. diğer arkadaşlarla beraber grup olarak bir fotograf çekindik ancak.
müze gezisi bitti 10 - 15 dakika içinde ve kapıya yönelindi. kapıya yakın futbolcular bekliyor kapının önünde. "lan" dedim "n'oldu?" ben böyle aptal aptal bakınırken, bülent geldi ve kapının çıkışa göre sol tarafına dikildi zımba gibi. en sakin duruşu bile çok sert adamın. sonra hagi belirdi ve kapının çıkışa göre sağ tarafına dikildi. en sakin hali bile çok sempatik idi. civarlarında da diğer futbolcular falan varken; özhan canaydın belirdi uzun boyuyla ve hiçbir duraksama göstermeden çıktı kapıdan. arkasından hagi, arkasından bülent, sonra da hasan şaş, hakan şükür gibi futbolcular ve diğerleri. o kapının önünde de başkanla çekindik birkaç fotograf. en heyecanlı hali bile sakindi. enteresan adam cidden.
öyle bir gündü işte. galatasaray kültürünün, futbol takımındaki etkisi çok net görülüyordu.
hagi çok tatlıydı. hasan şaş çok piçti. song çok saygılıydı. başkan çok sakindi. sabri çok heyecanlıydı...
büyük kaptan ise çok babaydı o gün. iki çocuğu olduğunu da duymuştum o gün ağzından zaten ama öyle baba değil, başka türlü babaydı. laf aralarında küfrederdi. futbolculardan net bir saygı görür, üstlerine çok net bir saygı gösterirdi. taraftarla çok samimi idi ve o günün tamamı düşünüldüğünde görülüyordu ki;
bülent korkmaz; bir futbolcu, bir takım kaptanı, bir teknik direktör, bir yönetici olmaktan çok;
bir gs taraftarıydı. çok gerçek idi.
galatasaray'da oyuncuyken en sevdiğim, şimdi ise tadından yenmeyecek kıvamlara gelmesini istediğim, ufacık tefecik ama bir o kadar da karizmatik adam. galatasaray sevdalısı. o da benden * .
galatasaray'daki ömrü uzun olmayacak teknik direktördür. bu söylediğimin bülent korkmaz'ın teknik becerisiyle hiçbir alakası yok. burası türkiye ve burda dünyanın en iyi hocası olsanız ömrünüz 3 sezon. ha inşallah yanılırım da istikrar denen şey türkiye'ye de uğrar.
teknik, taktik, idari ve daha birçok konularda hakkında belirtilecek çok şey vardır; ama tüm bunların haricinde, bordeaux maçının ardından soyunma odasından sabri'yi çıkartması ve onları taraftarın yanına götürmesi, alkışlanasıdır. özlenendir.
takımını, serçe parmağıyla çaldığı ıslıkla yöneten kaptan - teknik direktör. kimileri için umut biri, kimileri için gerçek. bunu bize zaman gösterecek. fatih terim gibi azim ve hırs dolu bir adam olduğunu düşündüğümüz de, zaman, gs taraftarını yanıltmayacak sanıyorum.
bugün yapılan antremanda alparslan isimli gencecik gariban topçuya herkesin içinde götünü yırtarak ''bi daha kimse burda kimse hoca demeyecek!! alpaslan!! bana bak!!'' diye bağıran otorite timsali(!) cesur yürek. şimdi biri de çıkıp 'götün yiyorsa cassio lincoln e milan baros a aynı hareketi yap da erkek görelim'' derse -yapar abi- diyecek var mı içimizde?
çok erkek adammış çok, helal olsun ne posta koydu garibana be.
galatasarayın başına teknik hoca olarak geldiğinden beri gösterdiği tavı ve davranışlara baıkılrsa bir zamanlar içinde olan hırsı ve azmi öğrencilerine aşılamak için her şeyi yapmayı kafaya koymuş olan büyük kaptan. uefa kupasına bir kez daha ulaşmayı da ne kadar çok istediğini gözlerinden her defasında belli eden efsane defanstır.
6 mart 2009 galatasaray bursaspor macinda yaptığı oyuncu değişikliklerinin "hata" olduğunu anlamasını dilediğimiz, takımımızın teknik direktörü. Shabani nonda,*, mehmet güven, volkan yaman gibi isimlerin galatasaray'ımıza hiçbir katkısının olmadığını, onları oyuna soktuğu her maçın galatasaray adına zorlaşacağını anlar umarız. Bu takım ideal kadrosu ve devamında yapılacak "mantıklı" 3 oyuncu değişikliği ile her takımı yenebilir. O yüzden maceraya, skibbe'yi örnek almaya, skibbeleşemeye gerek yoktur.