baba geçen gün oğlum gel iki kadeh rakı içelim mi diye zarf atmıştın, kabul etmemiştim çok pişmanım kendimi yerlebir etmeye ihtiyacım var çok seviyorum yardım et.
sevgili babacığım,
oğlun eve geç geldiği zaman, okuldan kaçtığı zaman "ablasına benzedi bu çocuk" diye bana çemkiriyorsun ya, unutma ki beni de sana benzetiyorlar.
insanlığını, cana yakınlığını, çalışkanlığını her zaman örnek aldım. her zaman benim yanımda oldugunu ve aldıgım kararları desteklemen konusunda çok teşekkür ederim. ama yine de keşke memur zihniyetinde bizi yetiştirip her olaya maddi bakmamız konusunda bizi aşılamasaydın. kılı kırk yarmak konusunda elbette haklısın ama adım atmak konusunda biraz cesaret verebilseydin. seni seviyorum ve Allah seni başımızdan hiç eksik etmesin. varlığınla güç veriyosun.
elini omuzuma koyupta o konuşmana ihtiyacım olduğun zamanlardayım. bir çift bakışıma bir çift paragraf cevaplarına... ne zamandır tırmalıyor birşeyler, ne zamandır batıyor birşeyler, ne zamandır tıkıyor birşeyler boğazımı... kanıyor... bilirsin, sussam başkadır, konuşsam mahşerdir. bir ses ver bana bir ses...
sonra hatırlamak; birden, durduk yere, her akşam oturmama rağmen o koltukta, birden seneler önce senin de bu koltukta oturduğunu hatırlamak, bilmeme rağmen iliklerime kadar hatırlamak o an...
ne kokunu duydum bir yerden, ne akşam sohbetin geçti, ne de rüyama girdin kaç aydır. birden işte düştün aklıma; iliklerime kadar...
özlemişim acını bu kadar derinden hissetmeyi de...
hani seninle geç saate kadar televizyonda film izleriz ya film sarar ben kahve yaparım seninle oturur seyrederiz karakterler tam o sırada yiyişmeye başlar ikimizde bozuntuya vermeyiz sonra soyunurlar hala bozuntuya vermeyiz hayvan gibi sevişirler rtük'ün izin verdiği son seviyeye kadar sevişirler.
bozuntuya vermeyiz vermeyiz çok sürmez diye sonra çat diye kanalı değiştirirsin, babacığım sonra kanalın değiştiğinden bile haberi olmazmış gibi başka kanalı izlemeye devam ederiz ya 5 dakika sonra tekrar filme devam ederiz.
işte biliyorum ki sen de utanıyorsun. ama benim gibi bozuntuya vermiyorsun. eşşek kadar oldum söyleyeyim dedim nasıl dünyaya geldiğimizi biliyorum.
kırmızı ipek çarşafın tenime kattığı ürperme, buram buram çam kokusu ile birleşince ruhuma öyle bir nüfuz ediyordu ki aralıklı kapıyı kapatmaya mecalim neredeyse kalmamıştı. ruhumu ve bedenimi uykunun derinliğine bırakmaya karar verdiğim anda aralıklı kapıdan duyduğum ses beni dinginlik içersinde onu dinlemeye mecbur kılıyordu. bir süre sessizlikle oturup o aralıklı kapıdan giren hafif sesi dinledik. biraz eşlik ettim usulca, çok da iyi bilirdim ritmi. kardeşim ne zaman babama kızsa susar ve hep bunu çalardı bahçede.
ayrı ayrı odalarda da olsak, buraya hep onunla geliriz aslında. ancak kimseye bir birimizi tanıdığımızı belli etmeden, iki yabancı gibi geçiririz vaktimizi. aynı şeylerden kaçsak da, burada bambaşka bir dünyaya sığınır bir kaç hafta kalır kasabadan çıkana denk de tanımayız birbirimizi.
kardeşim çok sevse de, akordiyon sevemedim ben hiç, küçükken babamın, büyüyünce sevgilimin, ilerledikçe arkadaşlarımın ruhumu gerip gerip, bırakmaları arada bir de nefes alayım diye gevşetmeleri bana hep onu hatırlatıyordu.
sesi duymamayı denesem de, iç sesimi duymaktan alıkoyamıyordum kendimi. neden bu kadar uzaktayım kendimden? sevmek, sevilebilmek tanrının bahşişi ise, babamı sevmemeyi bana kim öğretti, tanrı mı? yoksa ben mi öğrendim içte içe? babam hayatımın en okunaklı yolunu çizmiş bana meğer; onu severken, sevmemeye hatta nefret etmeye doğru koşunca ben aslında herkese aynı şeyi yapar olmuşum. bir zamanlar çok sevdiğim o insanlar artık telefonumda bile kayıtlı değiller. ama başrolü babam ilk sırada kayıtlı. i̇tiraf hat safhada haykırıyordu içimden, nefret ediyorum ondan.
sevemediğim bir sürü şey getirdi bu kahrolasıca akordiyon zihnime. herkes kütür kütür yerken elmaları ben yarım elma, gönül alma sevmem mesela zira bunu yapan herkesten şu an uzak bir odada kırmızı ipek çarşafın altında, buram buram etrafa yayılan çam kokularını içime çekerek uyumaya hazırlanıyorum.
farkında olmadan kaçıyorum aslında, gidiyorum. tıpkı, az sonra her şeyden uyuyarak uzaklaşacağım gibi. her bir zerrem unutulana kadar gidiyorum. severek hatırladığım tüm yüzler anlamını ifade yeteneğini kayıp edene, ettirene denk ama hep babamı sevmemenin verdiği huzursuzluk ile.
ellerimi, kaz tüyü olduğunu kanaat getirdiğim yastığın altına usulca gizlerken kapıdan gelen bir diğer sesle irkiliyorum. gelen pansiyonun sahibesi 40-45 yaşlarına rağmen hâlâ çekiciliğini koruyan, hatları neredeyse genç bir erkeği tasalluta düşürecek kadar net olan rum zengini kalli.
iyi geceler, kapınızı aralıklı görüp rahatsız ettim kusura bakmayın lütfen. ayrıca maruz kaldığınız akordiyon sesi için her ne kadar üzgün olsam da müdahale etmeye gönlüm el vermeyecektir.
neden?
bir kaç yıldır düzenli olarak bizi ziyaret edip, tıpkı sizin gibi bir kaç hafta tek başına kalarak daha sonra sessizce buraları terk eden bir dost müşterimizin babası, henüz yarım saat evvel vefat etmiş. tüm aşkını ve hüznünü ona döküyor.
anlamadım, şu kirli sakallı uzun saçlı beyefendinin babası mı?
evet. bahçede oturup iki kelam edelim derken telefonu çaldı o dakikadan beri gözlerinden süzülen yaşla sıkı sıkı sarılıyor akordiyona. aslını sorarsanız, tüm müşterilerimi kaybetmeye razıyım. istediği kadar çalsın, sanırım çok seviyordu ki böyle hüzünlü çalıyor. bir dakika! siz, siz neden titriyorsunuz bayım
ayda yılda bir kere iş için şehir dışına çıkıp iki gün ayrı kaldığımızda bile çok özlüyorum seni. bu gece uyku tutar mı beni şimdi? senin evde olmadığını bilmek bile huzursuzluk veriyor şimdi bana.
sakın beni sensiz bırakma emi babacım. daha çok yaşa ki bana verdiğin emeklerin boşuna gitmediğini sana göstereyim.
bu çocuk evden çıkarken üstüne hırka almadı, acaba sahil kenarı soğuk mudur, kasa dışarıda mıdır, cereyanda kalmış mıdır diyip gece 3'e kadar uyumayıp beni bekledin ya, sen cansın be baba.
nerde olduğunu iyi biliyorum, gerçekten içimde endişe yok, bir beşerin gidebileceği en güzel yere gittin, imtihanın en güzelini verdin, rüyalardan da bunu çok iyi anlıyorum, görüyorum, biliyorum ama erken gittin sanki biraz, gerçi yaratıcının işine karışmak bana düşmez ama bu kadar erken gitmesen daha az üzülürmüşüm, belki de böyle olması gerekiyormuş buna itirazım yok. ha bir de çok özledim söyliyim dedim, çünkü bazen kabullenemiyorum bir çok şeyi, bazen herşeyi kabullenebiliyorum ama hiçbirşey değil de özlem çok zor biliyor musun ? onun önüne geçemiyorum, özlem denilen duygu olmasaymış her türlü acı aşılabilirmiş. "yanında bulunduğun" sana çok güzel bakıyor buna eminim, her zaman ona güvendik, ona iman ettik, umarım o da bizi senin katına layık görür. sana layık olabilmek umuduyla, cennette buluşmak üzere. senin sık kullandığın haliyle arrivederci.
senden çok şey öğrendim arkadaş. oturmayı, kalkmayı, yemeyi, içmeyi, adam gibi adam olmayı, yerine göre davranmayı, hatta küfür etmeyi... beni ben yapan seni sen yapandan ibaret. hep idolüm oldun olursunda. eğer bir gün daha iyi olmam söylenirse senin gibi olmaya çalışırım adamım. oturup sohbet etmeyi, karşılıklı bi büyük devirmeyi hatta hiç konuşmadan maç izlemeyi bile özlettin be. neyse finale de az kaldı geçmezsem zaten eve almazsın geçersem de bir büyükle ödüllendirirsin artık. hadi eyvallah.
--spoiler--
Babamı hiç sevmedim. Sevemedim daha doğrusu. Daha da doğrusu baba-oğul elektriğini veremedi. O ortamı kuramadı hiç. Neden bilmiyorum ama vurdumduymaz bir adam oldu. Onun dediği hep doğruydu, ona göre tabii. Ama içten içe de hayranlık besledim. Besliyorum da. Değişik bir adam. Kumar oynar, gelir ağlar. Ne bileyim ya. ilginç. Bir şey de diyemiyor ki insan. Mesela hiç böyle baba gibi sarılamadım. Elini de öpemedim zira o şekilde. içimden gelmiyor yani. Yapıyoruz ama. Bir eksiklik var hep. Sanki komşunun elini öper gibi. Konuşurken de öyle oluyor. Babamla değil de bir yabancıyla sanki. Ama bir yandan da seviyorum babamı. Yani seviyormuşum daha yeni anladım. Babamın tek eksik yanı, bir baba olamayışıdır. Onun haricinde birkaç arıza haricinde çok güzel bir adam bence. Annem öyle değil mesela. Klasik cazgır. Mesela lise yıllarım. Bir yerlere gideceğim, gezmeye, arkadaşlarım ya da sevgilimle. Anne para versene. Annem çıkartır en fazla 30 lira verir. Fazla bile gibisinden bakış atar bir de. Babam vermeye kalksa müdahale edecek biliyoruz. Babam da çaktırmadan cebime bir 50 daha sıkıştırır cebime. Ya da param vardır, bir yere gidiyorumdur ve cebimdeki para fazlasıyla yetecektir. Babamın içi rahat etmez. Biraz daha koyar cebime. Ya baba valla yeter, fazla bile. Olsun, dursun cebinde, der. Öyle bir adam.
Sene 2000. Ortaöğretim 3. Sınıftayım. Yani bildiğin orta 3 diyorlar işte. Sigaraya yeni başlamışım. Gizli kapaklı içiyoruz. Okulun hemen altındaki kuruyemişçi dal sigara satıyor. Uzun 2001. 250 liraydı lan o zaman iyi hatırlıyorum. Dalı 250 lira. Yani şimdiki 25 kuruş işte. Teneffüste kaçar oraya giderdik. Sigaramızı içip gelirdik geri. Bir de sigarayı alıp 5 sokak aşağıda bir arsa vardı orda içerdik sigarayı. Korkuya bak lan. Ahaha. Kimse görmüyor ya. Sabahın köründe apaçık bir arsada sigara içiyoruz. Çakallığa bak. Sanki görünmezlik pelerini var üzerimizde. Öğlen oldu eve gidiyorum. Dükkânın önünden geçiyordum babam gel diye seslendi. Girdim içeri. Sen sigara mı içiyorsun dedi. Hayır dedim. Der demez böyle fırça sapları oluyor ya onu üzerime doğru salladı bende kafam kırılmasın diye kolumla siper ettim. Kolum fena incinmişti. Sonra ben kaçtım tabii hemen. Babam akşam eve geldi. Odaya girdi. Dedim aha fena dövecek. Sarıldı bana ağladık. Eşşolueşek dedi. ilk kez vurdum sana. Sen vurdurttun. Neden sigara içiyorsun pezevenk dedi. Sahiden de öyle. Babamın bana hayatta ilk ve tek vurması o oldu. Fiske bile vurmaz. Ama annemden çok dayak yedim. Oooo öyle böyle değil. Hep yaramazlıktan işte. Babam da küçüklüğünde ben gibi olduğundan az çok anlıyor. Ki babam, annesini sağır eden bir adam. Sol kulağı. Ahaha. Bir gün babaannem el işi örerken elindeki tığın tersiyle kulağını kaşıyor, babam da görmeyip koca karı naber ya diye koluna vurdu gibi harst diye kulağı sağır ediyor peder bey. Böyle fırlama bir adam işte.
Ona asla bunları söyleyemiycem. Yüzüne karşı söylemek, içimden gelmiyor çünkü.
Sene 2011. Ben evimden uzakta, babamı özlemişim oturup bunları yazıyorum. Babama söylemek isteyip de söyleyemediklerimi yazıyorum. Neden yazıyorum onu da bilmiyorum. Canım sıkılıyor, göğsümde bir öküz oturuyor sanki
--spoiler--
artık hiç kimseye bulaşmıyorum adam, sevin hadi her nereden atıyorsan şimdilerde oltanı. galata, eskisi gibi izmarit yapmıyor. ki sana hiç söylemedim ama ben o üzeri bol pullu balığı oldum olası sevmemiştim. ben kaya balığını severdim en çok, onlar yenmezdi çünkü.
haydarpaşa gümrüğü'nden hala geçemiyorum. aslında geçiyorum ama geçerken dönüp de bakamıyorum kolayına. hele bir de yanımda biri varsa gidiş vapurlarının hep sol tarafında kalıyoruz. korkum ağlamak veya ağlarken beni görecek gözler değilse de sen yapım giriyor devreye ve insanların neşelerini kaçırmaktan nefret ediyorum.
iskorpit'i de severim, epeycedir gelmiyor oltama. sen dikenlerinin elime batmasından korkardın hani bir vakitler. sarayburnu'ndan sallardık oltaları. bir keresinde vatoz çıkmıştı hani, kuyruğunun ucuna ben basmıştım sen iğnesini çıkartmaya çalışırken.
alışamadık adam. arada bir valide sultanı yakalıyorum gecenin kör karanlığında ve uykularımı deliyor anılar. sevgilimle bir dargın, bir barışık hâllerimiz de cabası. bildiğin gibi işte durumlar ve gelmiş bir mezar taşı niyetine şu boktan ortamda dert anlatıyorum. sanırım iyiden iyiye yaşlanıyorum işin özü...
hissettiklerim çok garip ama erkek arkadaşımla zaman geçirirken sana karşı suçluluk hissediyorum. başka kimseye değil sadece sana karşı. seni aldatıyormuşum gibi. çok saçma farkındayım. seni çok özledim bir de.
seni hiç sevemedim be adam ! sen hep beni çocuk olarak görmek istedin.anlamaz diye düşündün.oysa ben hep hatırlıyorum içip içip eve gelip kavga çıkardığın zamanları , hiç unutmadım.annemi aldattığın kadınla yanımda konuştun..sesimi bile çıkaramadım.işte bu bana çok koydu be baba.kendin alkoliksin üstüne birde sigara tiryakisisin ama bir gün gelip yanıma oğlum gel karşılıklı 2 bira içelim demedin.Hep sahte geldi bana olan sevgin.bana sarılman sanki beni önemsiyormuş gibi davranman.bunları sana söyleyemiyorum belki ama emin ol içten içe bağırıyorum.içten içe beni üzdüğün her günün hesabını sormak istiyorum.Ama o nefret ettiğim lafı istemeden bile diyorum "baba".
sen yasakçı zihniyetten nefret edip her bir boku yasaklayan.sen başkalarından doğurduğun çocuklar olmasına rağmen hala eve gelebilen sen , çocuğunu hiç içten sevmeyen siktir git baba.siktir git.hakkımda bir bok bilmiyorsun ona rağmen beni kafana göre yargılıyorsun.Siktir git baba siktir git !