post apokaliptik filmlere meraklı olanlara şiddetle tavsiye edeceğim filmdir. zira medeniyetin sonu beyazperdede defalarca kez gelmiştir. ama blindness'ta insanların başına gelen musibet daha önce hiç düşünülmemiş bir şey olduğu için film maça 1-0 önce başlıyor.**
filmin ilk bölümünde bir lord of the flies havası mevcut. insanın içine düştüğü en boktan durumda bile bir başka insana ne ibnelikler yapacağını çok iyi anlatıyor. özellikle doğuştan kör olan muhasebeci karakteri çok iyi düşünülmüş.
filmin ikinci yarısı ise sadece körlerin yaşadığı bir dünyanın resmini çiziyor. insanların en önemli yetileri olmadan nasıl birer hayvandan farksız yaşadıklarını görmek oldukça enteresan.
filmin finali belki de en kötü yeri. yahu ne vardı şöyle time enough at last* ayarında bitirseydiniz de biz de filmi izledikten sonra "nice olacak lan bunların hali?" diye düşünseydik.
"kör olmak" gibi insanın en çok korktuğu durumlardan birini farklı açılardan inceleyen film.ayrıca demokratik bir ülkenin , "körlük salgını" sonucunda nasıl baskıcı bir hale dönüştüğünü incelerken ; öbür yandan körlük salgını sebebiyle gözlerini kaybeden insanların bile nasıl da zulme yönelebildiklerini gösteriyor.
salgına yakalanan insanların karantinaya alındığı yerde sadece bir tane gören kadın var ve bu kadının içinde bulunduğu duruma dayanabilmesi de ayrı bir konu tabii ki.
yıllar sonra edit :sözkonusu "körlüğü" , akıl körlüğü olarak algılarsak , daha muhteşem sonuçlar elde edilebilir tabi...
sinematografik ve fotografik şölenin, kurgunun ve oyunculuğun dibine vurdurmuş hali. rahatsız edici, başlarda klostrofobik ve sonunda agorafobik olabilen, uyarıcı ve sorgulayıcı bir senaryo, bir uyarlama. içerisinde farklı düşüncelere yönlendiren, körlüğün dramatizasyonundan ziyade, görenin manipüle edildiği bir yapıda geçen hikaye.
yarı klostrofobik bir yapı çünkü, yaşanan şiddetin içinden kaçış yolu aratan, ancak kaçtıktan sonra sığınacak yeri aratarak agorafobik yarısını ortaya koyan bir yapım. fotografik dil açısından bir çok imgeye atılmış ithaflar içeren görsel bir şölen olmasının yanında, oyunculuklarıyla sizi gerçekten kör eden yada gördükleriyle sizi ürküten, romantizmi elden bırakmadan, kıyametin içerisine, mistik bir gerilim havası katan, yetenekli bir ekibin ortaya koyduğu, başarılı bir eser.
filmi beraber izlediğiniz arkadaşınızla 'din ve kilise baskısının devlet yapısına etkisi' ile ilgili zevkli yorumlar yapmanıza sebep olabilecek film. Öyle ki karantinaya alınanlar arasında küçük bir devlet oluşmuştur. Bu adaletsiz devletin oluşmasına sebep olan şey ise o dönemde avrupa'da etkili kilise ve din baskısıdır. din herkesi kör etmiştir. dinin etkisi kalkıp insanlar birşeylerin farkına varınca kör olanlar yeniden görmeye başlayacaktır. bu anlamda filmde körlük denen şey tamamen imge olarak kullanılmıştır. böyle düşünmeyen birisi için film basit senaryolu olabilir.
nobel ödüllü bir romanı hakkını vererek beyaz perdeye aktarmak daima zordur. ancak karşımızda ciddi manada hakkı verilmiş bir film var.
bir kasabada adamın birinin kör olmasıyla başlayan film, onu kontrol eden doktorun ve kasabanın tamamının kör olmasını ve bu körlük durumunda yüksek mevkidekilerin hastalarla kumar oynarcasına karantinaya kapatıp ihtiyaçlarını karşılamamalarını anlatıyor. kör olmayan tek insan doktorun karısıdır ve doğal olarak bu durumu diğer hastalardan gizler.
koğuşlar doldukça sorunlar çıkmaya başlar. üç koğuştan üçüncüsü kendisini kral ilan eden bir adamın grubudur ve bunlar tüm hastaları haraca bağlar. yiyeceğe karşılık değerli eşya isteyen koğuş, tüm değerli eşyalar bitince gözünü kadınlara diker...
film gerçek manada toplumsal körlüğe ışık tutuyor. insanların en zor zamanlarında bile ne kadar çıkarcı ve ne kadar bayağı olabileceklerini gerçek manada yüze vuruyor.
özellikle, doğuştan kör olan bir adamın da tecrit edildiği ve üçüncü koğuşun saymanı olması, normalde kör olan birinin körlerin halinden anlamasını bekleyenleri kesinlikle sarsacaktır.
hatta bir esnada koğuşların elektriği kesiliyor ve biz de bir süre bu körlüğe eşlik etmek zorunda kalıyoruz ister istemez, filmin uzunluğu nedeniyle seyircinin azalması muhtemel konsantrasyonunu böyle bir empati olayıyla çözmeyi düşünmüş olmalılar.
son periyotta ise uygarlığın körlükle savaşını izliyoruz. boşalan kente, görmediği halde organize bir şekilde toplanabilen grupçuklara şahitlik ediyoruz.
tarz ve konu olarak sineklerin tanrısı'na benzese de, modern çağın ütopyası olarak nitelendirebileceğimiz bu yapım insanlığın geçmişten bugüne çok da büyük bir yol almamış olduğunu ciddi manada sarsıcı bir şekilde dile getiriyor
--spoilerimsi--
Will Smith'in oyadığı filmde dünya üzerinde yaşayan tek insan konsepti varken bu filmde dünya üzerinde görebilen tek insan teması işlenmiş; iyi de olmuş.müzikler zaman zaman insanı etkilemiyor değil.
--spoilerimsi--
ne yazık ki beklediğim gibi çıkmayan bir film. başarısız bir uyarlama, tabii bu benim şahsi görüşüm. filmi fazlasıyla itici buldum. ayrıca yönetmen sanırım konuyu idrak edememiş, projenin altında kalmış.
öneri isterseniz şöyle diyebilirim : seyrederseniz hoşunuza gidebilecek bir kaç ufak detay (senaryodan kaynaklı) çıkabilir ama seyretmezseniz de hiç bir şey kaybetmezsiniz.
nobel edebiyat ödülü sabihi yazar jose saramago'nun aynı adlı romanından uyarlanan film.
başrollerini julianne moore, mark ruffalo, danny glover, gael garcia bernal paylaşıyorlar.
--spoiler--
körlüğe sebep olan bulaşıcı bir hastalık ortalığı kasıp kavurmaktadır. hastalıktan etkilenenler hiç bir tıbbi yardımın yapılmadığı, son derece pis eski bir akıl hastanesinde karantina altına alınırlar. ruh halleri çok da iyi olmayan hastalar arasında problemler çıkmaya başlar.
koğuşların birinde kalan bir grup insan, yiyecek stoğu üzerindeki kontrolü ele geçirirler. daha sonra silah zoruyla diğer hastaların değerli eşyalarını alırlar. kadınlardan ise sürekli olarak cinsel hizmet beklemektedirler.
bu arada bir kadın, hastalıktan hiç etkilenmediği halde doktor olan kocasının peşinden kendini karantinaya aldırır. buradaki kaos ortamına engel olmak için ailesinden biriymiş gibi yakınlaştığı yedi yabancıya kılavuzluk eder ve onları hastanenin dışına, kente götürmeye çalışır. amaçları kendilerine yeni bir yaşam kurabilmektir.
--spoiler--
hakkında yapılan başarısız bir uyarlama olmuş eleştirileriyle yakından uzaktan alakası olmayan, jose saramago'nun romanından gayet iyi ve derinlikli bir şekilde sinemaya aktarılan harika bir yapım.
söylenilenlerin aksine izleyiciyi sıkmıyor, olayların nasıl ilerleyeceğini az çok tahmin edebilseniz de gözünüzü ekrandan alamıyorsunuz. bir şekilde bünyesinde barındırdığı gerginliğin içine sizi de çekiyor. aslında birbirini hiç tanımayan, değişik yelpazelerden gelen, tamamen farklı hayatlara sahip insanların çaresizlikten birbirine kenetlenmeleri gerçekten etkileyici bir şekilde anlatılmış. filmin sonunda insanların tekrar sağlıklarına kavuşmaya başladıklarını fark eden julianne moore'un yüzündeki tedirgin, mutsuz ve umutsuz ifade gerçekten görülmeye değer. ki kendisi genelde olduğu gibi yine iyi bir oyunculukla karşımıza çıkıyor ve filmin böylesine izlenilir olmasında önemli bir paya sahip olduğu anlaşılıyor.