filmi yeni bitirmenin etkisiyle, kafamda hala otopsi esnasındaki kesme, parçalama sesleri uçuşurken ve filmin çok katmanlı oluşundan dolayı şimdilik bir görünüp kaçma derdindeyim.
yalnız şunu söylemeden de geçmeyeyim filmin ne anlattığından çok ne hissettirdiği üzerine düşünülmeli.
boş yollar, gündelik/sıradan kasaba yaşamı, zorunlu/derinliği olmayan insan ilişkileri ve sonucunda bir duygu olmaktan çıkan adeta bir nesneye dönüşen 'sıkıntı/sıkılma hali'...
etkileyici, detay, detay ve yine detay içeren, herkesin izleyip beğeneceği bir film değildir. taner birsel ve doktor rolündeki adını bilmediğim oyuncu efsane performans sergilemiştir.
taner birsel'in oyunculuğuna şapka çıkardığım, yılmaz erdoğan ve muhammet uzuner'nın rollerinin hakkını fazlasıyla verdiği, fırat danış ve ercan kesal'ın mükemmel gerçekçi rol kesişleri ile bana süper bir 2 saat yaşatmış olan, ülkemizde uluslar arası kapsamda mükemmel yeteneğiyle kendini ispatlamış nuri bilge ceylan'ın son filmi.
oscar'a aday göstrilmese de nuri bilge ceylan koleksiyonunda izlenmesi gereken filmlerden birisidir.
eger hızlı, sahneleri ile göz dolduran akıcı filmleri tercih ediyorsanız bu filmi izlemeyin.
romantizm, macera, aksiyon arıyorsanız bu filmi izlemeyin.
görsellik, çekimler, tiyatro ve arka fon sizin için önemliyse mutlaka izleyin.
sürprizsiz bir senaryo ve ağır bir tempoda ilerleyen filmde doktor cemal ve savcı nusret ilişkisi göz doldurmaktadır. aralarında geçen her konuşma diğerine oranla ilginçleşmektedir.
yılmaz erdoğan ise ortalama bir polis amiri olarak biraz silik bir portre çizmektedir.
fırat tanış'ın bu kadar ince bir rolde oynayabilmesi yeteneğini göstermektedir. konusmaya gerek kalmadan salt hareket ve görsellikle başarılı bir portre yansıtmaktadır.
ama esas hakkı teslim edilmesi gereken doktor cemal roluyle muhammet uzuner'dir
şahan gökbakarın recep ivedik filminde nuri bilge ceylan filmleri için "telefon faturamı yatırmaya giderken adam yürüyordu. faturayı yatırdım geldim adam hala yürüyor" gibi bir cümle kurmuştu. bir zamanlar anadoluyu izlerken filmin başında görülen ve cinayete kurban giden adamın vücut yapısı ve giydiği gömlek de bana recep ivedik`i hatırlattı.
özellikle filmin cesedi ararken yolda geçen sahnelerini, konuşmalarını beğendim.
filmi beğenmeyenlere/beğenemeyenlere "sanat filmi o, n'aaanlarsınız siz cahiller" şeklinde pata küte girişilmemesi gereken nuri bilge ceylan filmi. Elbette ışık, görüntü ne var ne yoksa görselliğe dair kesinlikle harikadır, verilmek istenen mesaj yerine ulaştırılmıştır, taner birsel olsun, ahmet mümtaz taylan olsun, filmin evvelinde de zaten harikulade oynayan adamlar. Bunlara zaten laf eden yok, bunların hakkı kesinlikle teslim edilmeli. Bu ülke seyircisinin elbette ki sinema beklentisi six packli adamlar, sütun bacaklı kadınlar, silahlar, havaya uçan arabalar filan falandır, kesinlikle böyledir, çook uzun zamandır hem de; lâkin filmin senaryosu, arkadaş arasında anlatsanız kimsenin merak edip de "ee sonra" demeyeceği vasatlıkta ve bu senaryo iki buçuk saat boyunca biraz biraz** adamı boğuyor. Görsellik ve oyunculukla gönlümü kazanmış filmdir, gerisi pek de heyecan verici değil. Ve elbette ki nuri bilge ceylan "tutkuyla sevdiği, yalnız ve güzel" ülkesini pek güzel anlatmıştır, filmdekiler, sadece bir zamanlar anadolu'nun insanları değil, şimdinin anadolu'sunun da insanlarıdır, pek tabii ki izlenilesidir. Amma iki buçuk saat değil de bir buçuk saatle filan bitirebilseydik kesinlikle tadından yenmez olurmuş. *
5 (beş) gün sonunda izleyebildiğim her tarafından sanat akan filmdir.
işte sanat akıyor da biz anlayamıyoruz ki efendim. doktorun cama 20 saniye bakması, komserin sigarayı saniyelerce çekmesi, arabaların dap yollarında kıvrılarak ilerlemesi, nefes alış verişler ciddi anlamda bunaltmıştır. 3 maymunu izledikten sonra "zinhar" demişken, aynı tuzağa tekrar düşürmüştür.
her ne kadar sanat toplum için olmasa da aldığı ödüller ve verdiği sosyal mesajlardan ötürü de nuri bilge'yi can-ı gönülden kutluyoruz.
--spoiler--
bu ödülü, tutkuyla sevdiğim,
yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum.
--spoiler-- *
daha önce yazıldı mı bilmiyorum ama doktorun eski karısıyla maktulün karısı birbirlerine ikiz gibi benzemektedir. maktülü öldürenin kenan değil kadın olduğunu anlamıştır ve şüphenin üzerine gidilmemesi için ciğerlerdeki toprak olayını gizler. artık kendisi de cinayete ortak olmuştur.(yüze sıçrayan kanı hatırlayın)
arkadaş hep boğuk boğuk boğuk , bu film de şahan gökbaharı haklı çıkartmak için ellerinden geleni yapmışlar , ben bu filme sıkıcı bile diyemiyorum sonuna kadar belki birşey olur umuduyla izleme salaklığında bulunduğum için kendimi affetmeyeceğim , bu yazar ve yönetmenler ülkemizi , insanımızı bokladıkça ödüller alıyor , Savcı karısının ölümüne sebep olan bir pislik , komiser çocuğunun ilacını unutacak kadar dangalak , doktor otopsi de yalan söyleyerek suçlunun cezasını hafifletiyor , şöför ölünün yanına koyduğu çalıntı kavunla efsane , muhtarın kızı camdan bakan aşifte , v.s v.s , adama sormazlar mı senin bu anadolu hangi anadolu ? Sanırım filme sponsor olan ülkelerin anadolusu ve o ülkelerin vatandaşları!!
ps: bu yakıştırmaların hiçbirisini ben uydurmadım bunu bazı arkadaşların izleyip algılama güçlüğü çektikleri bu film açıkça söylüyor ve maalesef bu anlamayan arkadaşlar türklerin uluslararası herhangi bir ödülü ülkelerini ve insanlarını boklamadan alamayacaklarını idrak edememişler. Komiser hangi kafadaymış :)) siz çocuğunuz olunca aman o kafayla ilacını unutmayın ! Ayrıca ben filmi çekim metodu , açılar , kadraj , montaj , genel hatalar ve benzeri yönlerden eleştirmedim benim için konu önemliydi ; şöför'ün cesedin yanına koyduğu çalıntı kavuna yorum getirmemişsiniz aman ne olur ona da bir açıklama getirin aydınlanayım. Çünkü bizim anadoluda bagajında ceset taşıyan şöförler hep tarlalardan çaldıkları kavunu ölü'nün yanına koyarlar! Ben sizi aydınlatayım ülkemiz de çok şükür böyle bir anadolu henüz yok ama birileri sanırım bizim anadolumuzu böyle istiyor.
oscar'a aday olabilmesi için, bu yıl seçilen nuri bilge ceylan filmi. aday olabilse bile ödülü alacağını sanmam. neden mi? aslında nedeninden önce biraz nuri bilge ceylan'dan bahsedelim. allah için adam iyi yönetmen. işin kamera kısmından çok iyi anlıyor. kartpostal gibi görüntüler izliyoruz. yani filmi durdur, al bir capture, masaüstü için arka plan resmi falan yap. adam öylesine iyi görüntüler yaratıyor filmlerinde. zaten cannes'da falan, şurada burada aldığı "en iyi yönetmen" ödüllerinden de belli oluyor. ama konumuz oscar olunca işler değişiyor. adamlar yabancı film kategorisinde, sadece en iyi film ödülü veriyor. en iyi yönetmenmiş, şuymuş buymuş diye ayırmamışlar. en iyi film için de sadece iyi bir yönetmenlik yetmiyor. iyi bir de hikayenizin olması lazım. oyunculukların iyi olması lazım. insanın facebook ya da twitter iletisi yapabileceği cümleler, diyaloglar olması lazım. işte bu noktada nuri bilge ceylan filmleri malesef zayıf kalıyor.
özetle filmimiz, bir buçuk saatlik araba yolculuğu, yarım saatlik otopsi ve karakterlerin, hayatlarını öğrenmemiz için çabaladığı yarım saatlik zorlama diyaloglardan oluşuyor. nuri bilge ceylan iyi bir yönetmen ama bir zamanlar anadolu'da iyi bir film değil.
neden öldürüldüğü otopsi raporlarına bilinmiyor geçiyor.
amaçta bu değil mi?
film puslu bi cam arkasında başlıyor. silin bakalım ne göreceksiniz ?
neden öldürüldüğü sorusu: kadın meselesi ve kişilik bozukluğu
nasıl öldürülüğü: görüntülerle apaçık ortaya koyulmuştur.
film başka cinayetlerin de aydınlanmasını istemiştir. coğrafyamızı, insanlarımızın sosyal kişiliklerini sert bi şekilde ortaya koymuştur.
--spoiler--
bir insan sırf başka birini cezalandırmak için intihar eder mi?
--spoiler--
anadolu.. uygarlığın beşiği.. belki uygar kalamdı tutunamadı ama türküler ağıtlar şarkılar sözler kaldı akıllarda belki yaşanmayı hayal eden yüreklerde.
oyuncu kadrosu, senarist ve yönetmenini görünce heyecanla girip ilk yarı bitmeden dayanamayıp çıktığımız film. film hakkındaki yorumları okuyunca anladım ki biz* sanat filminden bir halt anlamıyormuşuz sanırım. ya da böyle durağan, ağır işleyen, dakikalarca ordan oraya gidip başka bir işin yapılmadığı film bize göre değil. en son hatırladığım 40-45. dakikada "top gibi bir ağaç" aramaya koyulmalarıydı. sonrasında filmin ağır işlemesinin bizde oluşturduğu ağırlık, kasvet ve harcanan zamana sövmeyle gülme krizi geçirip kaçtığımız tuhaf bir sanat filmi...
nuri bilge ceylan 'ın sanatını başarıyla konuşturduğu yeni filmi. izlenesidir. oyuncuları harbiden oynatmış. bazen gülümsetiyor, güldürüyor, ama ne zaman ters köşeye yatıracağı da belli olmuyor.
--spoiler--
muhtarın kızının çay ikram etmesi gibi sahneler ise gerçekten akılda kalıcı.
--spoiler--
avustralya'nın queensland şehrinde, pasifik bölgesindeki filmlerin değerlendirildiği ve önemi dolayısıyla asya oskarları olarak nitelendirilen yarışmada en iyi yönetmen ve en iyi görüntü yönetmeni dallarında ödülleri ülkemize kazandıran film.