hani olur ya bazen yasarken kendimize sorariz. yahu deriz 'ben bir rüyada'miyim' diye. birden etrafimizda en ciddi seyler bile ne bileyim damga pulu gibi anlamsizlasir.
insan metobilizmasinin en buyuk nimeti ve tanri tarafindan verilmiş olan en buyuk hediye unutmaktir. vakti zamaninda kökünüze kibrit suyu döken size bir azap cektiren olgu ve olgular zaman gectikce bir rüyamiş bir kabusmus gibi gelmektedir. mesela yillar evvel bir hiyartoluk neticesinde sağ elinizi kirdiğiniz vakit bir daha basket oynayamacağinizi ve oynasaniz bile eskisi gibi oynayamayacağinizin aci gerceği ilk basta fevkalade hicran verir.
gelgelim ki zaman gectikce bunu kabullendikce ve yerine baska seyleri ikame edince bu hicranin yerine sadece rüyadan arta kalan kırıntılar arz-i endam eyler.
zaten ömür dediğimiz hicranlarin ve nesvelerin birleskesi değil midir? eh insanda bunlardan mürekkep oldugundan göre hicranlarin ve nesvelerin rüya gibi gelip geçmesinden dolayi her insan bir rüya değil midir?
bu topraklarda gördüğü rüya üzerine ordusunu toplayip gittiği yere kadar giden körler ülkesinin karsisinda devletini kuran byzas efendiden istranbul'un adlari listesinde olan bir addan gayri ne kaldi?
Ölüm şeklindeki sırrın ma'nasını düşünme
Gölge gibi bir varlığın ru'yasını düşünme
Sabahı yok, nihayetsiz karanlıklar içinde
-Bir kıvılcım gibi- bir an beliririz, söneriz.
Varlık budur benim için, hatta senin için de;
bir hakikat var mi derken bir hayale doneriz.
Nice yüzler gördüm, geçti - ben unuttum- besbelli;
Her çehre bir hayalettir bu süreksiz ru'yada
Unut yavrum, sen de unut! . Bu ölümlü dünyada
Her cefayı unutmaktır bizler için teselli.
rüya gibi gelip geciyoruz vesselam su ahir dünyadan, ne yapalim hayat bu....