hoca 40 dakika boyunca konuyu anlattıktan sonra
- aa, çocuklar ben yanlış anlatmışım. durun yeniden anlatıyorum, demişti
arka sıralardan kamilin biri de:
-iyi ki dinlememişim, diye söyleniyordu
msn messenger in ilk kullanıldığı lise son yıllarıdır. ve sanırım boş olan bir derste sınıfça bilgisayar odasında oturulmaktadır. kimisi ders çalışmakta kimisi msn ile birbiriyle chat yapmaktadır*.neyse efendim sınıfımızda mustafa isimli komik mi komik, manyak mı manyak bir arkadaşımız vardır. kendisi neşe kaynağımızdır, mütemadiyen güldürmektedir bizi. ama okulda ki tek mustafa o değildir. müdür yardımcımızn adı da mustafa dır*. mustafa yı listesine eklediğini zanneden ranger ve diğer sınıf üyeleri o sırada etrafta söylenen müdür yardımcısının adresini eklemiştir listesine*. ben sadece benle mustafa arasındaki diyalogu aktaracağım:
ranger:naber lan mustafa?
mustafa:iyiyim.
ranger:olum bir espri yap da gülelim.
musatafa:adamın biri yolda gidiyomuş.
ranger:eee.
mustafa:düşmüş ölmüş.
ranger:hahahahaha.
bu olay üstünden epey vakit geçtikten sonra anlaşılacakır.
ahmet şimşek koleji yönetimi 2001 yılında, okulun yanına içinde halı saha, tenis kortu, olimpik yüzme havuzu, kapalı basket salonu falan olan muhteşem bir spor kompleksi yaptırmıştı; haliyle bütün öğrenciler beden eğitimi derslerinde oraya gidiyordu ve yine haliyle okulun bünyesinde bulunun kapalı spor salonu artık bomboştu ve inanılmaz olaylar silsilesi işte böyle başladı:
mekan nelere tanık oldu yıl yıl anlatayım;
2002: chaotic good ve arkadaşları mekanı keşfettiler, lgs öncesi sessiz sedasız okul içinde ders çalışabilecek bir yer bulmuş olmanın sevinciyle mekanda ineklediler. yönetim farketmedi.
2003: birbirlerinden kopamayıp yine aynı okulu tercih eden, mal chaotic good ve onun mal saz arkadaşları dünyanın en orgazmik içeceğini keşfettiler. dönem sonuna doğru mekanda çok ciddi bira düellolarına giriştiler.* aralarında son sınıfların da bulunduğu dört arkadaşlarını alkol koması eşiğinde kartal devlet hastanesi'ne yetiştirdiler. yönetim yine farketmedi.
2004: lise ikide fen derslerinden kurtulmanın verdiği haz ve öss stresinden hala bir nebze uzak olmanın verdiği gazla, henüz 16'sında bira göbeği yapmış chaotic good ve bira göbeği yapmış arkadaşları işbu mekana iki play station, üç televizyon, bir pinpon masası ve bir midi buzdolabı aldılar, mekanın ışıklandırmasını boydan boya değiştirip, hayatlarının önemli bir kısmını burada geçirmeye başladılar. ikinci dönemde kantinden araklanan masa ve sandalyelerle burada resmen bar işletiyormuş gibi takılmaya ve ceplerine ciddi meblalar sokmaya başladılar. mart ayında, bira düelloları ve kumarı yasaklayıp, format değiştirdiler, mekana altı tane nargile aldılar, bütün okul kavun kokmaya başladı, yönetim hala farkında değildi.
2005: her şey güllük-gülistanlık gidiyordu. angut chaotic good ve onun hiper angut arkadaşları henüz sene başında bilardo masası ve pinball için para biriktirmeye başlamışlardı bile. ne olduysa o gün oldu. chaotic good'un angut arkadaşlarından biri, bir diğer angut arkadaşına sözlü bir sataşmada bulundu. iki arkadaş bakıştılar. bir anda ikisi de televizyonları, play station'ları, masaları, nargileleri mekanın bir köşesine yığmaya başladılar. ne olup bittiği anlaşılmıyordu. herkes şaşkınlıkla bu iki denyoyu izliyordu ki, çocuklar 2002 yılından beri bir köşede çürümeye yüz tutan jimnastik minderlerini eski yerlerine serdiler. minderin üzerine çıkıp, gömleklerini çıkardılar ve birbirlerine daldılar. şaka yapmıyorum, ağız-burun daldı herifler birbirlerine. öldüresiye. kimse karışmadı kavgaya, herkes hala şoktaydı. teki pes etti sonra, ikisi de birbirlerine sarılıp, öpüşerek kavgayı bitirdiler. kavgada yenilen ve hala burnundan oluk oluk kan akan iki nolu denyo şok içinde olan kalabalığa döndü ve şöyle buyurdu:
"beyler... dövüş kulübü'ne hoş geldiniz"
dövüş kulübü yedi ay boyunca, günde 50 seyircinin üstünde ortalamasıyla popülerliğini korudu. ne zaman ki son dokuz dövüştür yenilmeyen altın boynuz hüseyin'in karşısına, mekanı ilk keşfeden hoca olarak gelen süleyman ünsal (kendisi din hocasıydı) çıkmaya ikna edildi; o zaman oraların tadı kaçtı, eski keyfi veremedi. biz de dağıttık.
**
bu entry'de bahsi geçen olayların hepsi 2002-2005 yılında, ahmet şimşek koleji'nde, şimdi ilkokul yönetimine giden merdivenlerin altında bulunan gizli kapıdan ulaşılabilecek eski spor salonu'nda geçmiştir. bir gram abartı ve yalan yoktur.
bir grup canı sıkkın öğrencinin tamamen can sıkıntısından okula bomba ihbarı yapması,
bir sonraki tenefüs okula polislerin ve gazetecilerin gelmesi,
akabinde okulun boşaltılması,
herkes merdivenlerden aşağıya koşarken o bir grup öğrencinin (o canı sıkkın olanlar-gerçi can sıkıntıları geçmiş biraz)yukarıya doğru çantalarını almak için koşmaları,
kendilerini engellemek isteyen hocaları 'hocam bize bişey olmaz' diyerek itip geçmeleri,
ve devamında çantaları kaptıkları gibi okuldan kaçıp sahilde lak lak etmeye gitmeleri,
tabi bu arada yolda gördükleri tüm polis arabalarından saklanmaları.*
not: okulda arama yapıldıktan sonra ve bomba falan olmadığı anlaşıldıktan sonra resim hocasının yine de illa bahçede çimenlerde ders yapmak istemesi
not 2: çimenler -okul arası: 10 metre
(bkz: maltepe maltepe anadolu lisesi atatürk gençliğinin sarsılmaz sesi)
orta sıra grubunun sanki dolmusa binmiscesine sallanmasi, en ondeki ogrencinin dolmus soforu olması, birkac kisinin de siki baba sarkisini soylemesidir.
kantin fiyatlarının coşması üzerine kantinde protesto yapılması
müdürün gelip olay yerini dağıtmasının öğrencileri yıldırmaması. imece usulü sınıfa karton karton yumurta, kilo kilo biber, domates, bir sandık ekmek, tabak, çatal, büyükçe bir tava ve piknik tüpü getirilmesi. bu araç gereçlerle sınıfın ortasında angelistadam ustanın tarifiyle menemen yapılması. bir tabak menemen ve bir ekmeğin de öğretmenler odasına götürülüp hocalara ikram edilmesi.
menemen partisinden sonra uzun eşek oynarken kapının yerinden sökülmesi. kapı için gelen müdürün sınıfın ortasındaki tava ve piknik tüpünü görmesi. "sizin yaptığınızı ameleler yapmaz" deyip gitmesi. bunun üzerine sökülen kapının yerine gazete kağıdı asılması ve ortamın iyiden iyiye şantiyeye çevrilmesi.
(bkz: bursa atatürk lisesi)
edit: kötüleyen arkadaşa selam olsun. tabii ki kapıyı bilerek sökmedik, kaza sonucu oldu. yoksa devlet malına kasten zarar verecek kadar hayvan olmadık hiç bir zaman.
video dolabının altına saklanan yavru köpeğin psikopat tarih hocası tarafından farkedilmemesi için köpek her mızıldadığında sınıfçak öksürülmesi ve "verem salgını" gibi saçma bir geyiğin hayat bulmasıdır.
efendim gecenin kör karanlığında bu dumur olay aklıma nereden geldi? neden sözlükle paylaşma gereksinimi duydum? inanın ben de bilmiyorum. ancak tek bildiğim bu lanet olayı birileri ile paylaşmamın gerektiği. yıllardır içime attim, belki de bu mahzunluğumun, bu otobüsde para uzatırken çekingen olmamın, bır kızla konuşurken sesimin titremesinin, bim'den ak süt alırken elimin titremesin, falan da filanın yegane sebebi bu iğrenç hadisedir. bu olayın hayatımda açtığı derin yaraları belirttikten sonra asıl konuya geçmenin vakti geldi sanırım.
efendim lise 1 çağlarımız,hormonlarımız kaynıyor, patlamaya hazır bir yanardağı misalı. o sıralarda bir güzele gönül vermişim. deli gibi aşığım, kız benim için taksim de domal dese yapacam tövbe haşa. Her neyse günlerden bir gün edebiyat dersindeyiz. ben kızı yandan yandan tarık akan bakışları ile kesiyorum, kız da kaçamak ve utangaç hülya koçyiğit bakışları ile beni süzüyor *. Neyse efendim dersin son 5 dakikası, hoca artık dersi bırakmış kolpadan ayak bacak muhabbeti yapıyor. Makara kukara derken hoca birden beni göstererek tüm sınıfa sordu:
-Çocuklar arkadaşınız ünlü birine çok benziyor, sizce kime benziyor bakim? demez mi *
Tabi hoca böyle bir şey sorunca ben de şaşırdım; biraz da havaya girdim. o zamanlar kendimi çok acayip yakışıklı buluyodum. Ben diyeyim brad pıtt sen de david beckham o derece. neyse hoca sınıfa bu soruyu sordu, bir baktım ki benim selvi boylumun narin parmakları havada, söz istiyor. ben tabi o an heyecandan ölmek üzereyim, acaba kime benzetecek diye kendimi yiyorum. Ya Brad pıtt ya Beckham olmadı mına koyim Tarık Akan ,Cüneyt Arkın tarzı bir şey bekliyorum. Neyse hoca kıza söz verdi. Cümle aynen buydu, kelimesi kelimesine aklıma mıh gibi kazıdım bu cümleyi:
-Hocam Metin Şentürk'e çok benziyoo bence.
O an hayallerim yıkıldı. Ne metin'i ne şentürk'ü mına koyim. Bu nerden çıktı şimdi? Sevdiğim, gönül verdiğim beni Metin Şentürk'e benzetmişti. Tabi bu benzetmeden sonra sınıftaki kahkaha tufanı işin tuzu biberi oldu. Bense kulaklarım kıpkırmızı, yüreğim ezik bir şekilde hayata küsmüştüm. işte sözlük beni kızlara düşman eden, sosyal hayatımı piç eden acı hatıra budur.
Not 1: Edebiyat hocası beni Mustafa Sandal 'a benzetmiş. Senin gözünün ayarına sokim ben hoca, ne gerek vardı böyle aksiyonlara?
Not 2: O kızı yıllar sonra gördüm. Çok kilo almış, götü 2 metre arkadan geliyordu. Kendi kendime "ulan bu kız için değer miydi be" dedim.
Not 3: Sen de Akrep Nalan'a benzemişsin mına kodum.