gönül isterdi ki ''gerçek aşktır..'' tanımıyla başlayayım bu yazıya.. ve bu satırlar sevdiği kız için dağı delen ferhat misali (ki kendisi tarihteki ilk bolu tüneli'ni yapan adamdır.. tek başına, ikinci bolu tüneli'nin yapıldığından daha kısa sürede işi bitirdiği dilden dile anlatılmaktadır.. ancak dilden kulağa değil de dile anlatıldığı için bu gerçeği pek kimse bilmez bugün.. herkes dedikodu yapacağına öpüşüp dururmuş eskiden..) zorluklara göğüs geren na şu gencin bir sevda çığlığına, bir tutku hatırasına tanıklık etsin, ettirsin.. olmadı, olamadı, olamazdı.. yanlış zaman, yanlış mekan, yanlış insan (ben) ve yanlış ortam vardı.. dört yanlış, hayatımdaki tek doğruyu da götürmek üzereydi..
ortada modernize bir aşk masalı yok.. iki-üç aydır sap takılan bir devenin (yine ben, n'aber abi?), kuzeninin ''bak benim bi arkadaş seni gördü bilgisayarda beğendi, yapayım mı len sana sarı saçlı mavi gözlü süper kız? he yapayım mı len? hehe nasıl da heyecanlandı dili tutuldu tipe bak.. it gibi kuyruk sallıycak nerdeyse..'' şekli gazıyla oluşan bir msn alışverişi ve sanal alemde tomurcuklanan en tırtından bir ''baba biblo gibi kız.. al yanına gezdir öyle yani.. hem kendi evi de vardır rahattır yani kız.. heihie..'' birlikteliği başlangıcı var..
ve bu birlikteliğin getirdiği bir yaşanmışlık hikayesi.. yaşanmıştır yani bu hikaye.. hikaye felan derken orada hata olmasın götümden sallamıyorum bu kadar paragraf.. yaşandı.. yaşandı bitti saygısızca aldatmanın tadına varınca.. doğru söylesen kimin umurunda siktir git..
***
sabah 12.00'de kalkıyorum... evet saat 12.00'nin bana hala sabah olarak kendini tanıttığı, güzel zamanlar bunlar.. duşumu alıyorum.. tam şu anda bütün hikayeyi şimdiki zamanda çekersem ebemin zıplatılacağını anladığım için yavaştan -di'li geçmiş zamana dönüyorum.. döndüm.. duşumu zaten almıştım.. telefonu açtım ve melih'e ''geliyosun di mi olm satış yok..'' dedim.. geliyor melih bizim bu tarafa bugün, satış yok.. telefonu kapatırken ayağımın küçük parmağını sandalyenin ayağınına vurdum.. ayakların dansında bir an gözlerimde ufak bir acı kıvılcımı çaktı.. sessizce küfrettim ama bugün keyfimi kolay kolay hiçbir şey kaçıramazdı..
seda ile dün gece konuşmuştum msn'de sabaha kadar.. bugün hentbol maçı vardı onun ve ben, uslanmaz bir romantik, daha da uslanmaz bir aç olarak bu maçta tribündeki yerimi alarak ona sürpriz yapacak, çıkışta da bir-iki öpücük kovalayacaktım.. ama asıl plan tabi ki öpücük değildi; bu jestimle ilişkimizin ileriki dönemlerinde yaptığım öküzlüklerde kızın aklına hep ''maçıma gelip sürpriz yapan düşünceli adam..'' olarak düşmek, bir nevi ilişkide saha ve seyirci avantajını lehime çevirmek niyetindeydim.. öperse bu karım olurdu ayrıca..
melih ise bu süreçte bana yarenlik yapmayı kabul etmişti.. çünkü bir kere ben de onun kız arkadaşı için lise çıkışı basmıştım..
maç yakacık diye hayatımda duymadığım bir yerde (sonra buranın istanbul'un semtlerinden biri olduğunu öğrenecektim) ito spor salonu diye bir garip komplekste oynanacaktı.. maçın başlama saati 17.00, hava hentbol için müsaitti.. ufak bir araştırma sonucu bir güzergah belirlemiştim yakacık'a giden.. 14.00'te melih'le kadıköy'de buluşup, bu güzergahla sevdiceğimin ito'sunu rahatça bulacaktık..
melih ibnesi deniz otobüsünü kaçırdı.. buluştuğumuzda saat 15.00'ti.. ben onun poposuyla ilgili bir kaç uygunsuz benzetme yaptım, o da benim çarpık bir cinsel hayatım olduğunu ima etti buna karşılık olarak.. karşılıklı küfürleşerek bostancı dolmuşlarına bindik.. bostancı'da indiğimizde saat 15.30'du.. hesaplarıma göre buradan kartal dolmuşunu bulmak icap ediyordu.. hava çok sıcaktı.. ayrıca sabah sandalyeye çarptığım ayağım ağrımaya başlamıştı.. kartal'a dolmuş bulamadık ama durakta bir herif bizi kartal'a götürebileceğini söyledi.. atladık minibüsüne kartal'a gittik.. para istemedi adam.. kartal'daydık ve saat artık 16.00'ydı.. ito'da şu anda nefesler tutulmuş olmalıydı, bizim ise nefesimiz sıcaktan tutulmuştu..
kartal diye indiğimiz yerde hesapta yakacık minibüsleri olacaktı.. ancak ben sadece şenkardeşler gıda pazarı, şenkardeşler et dünyası ve şenkardeşler kıraathanesi görüyordum.. etrafımız şen kardeşler tarafından kuşatılmıştı.. ben o kadar şen değildim.. saat ilerliyor, güneş vuruyor, ayağım sızlıyordu.. çevirdik şen kardeşlerden olması gereken adamlardan birini sorduk yakacık'a nasıl gideriz diye.. ''beni takip edin..'' dedi.. 4 dakikalık yürüyüş boyunca ayhan abi ismini (görüldüğü gibi), politik duruşunu, müzik zevkini, askerlik hatıralarını, çocuğunun akp gençlik kollarındaki maceralarını ve galatasaray'ın durumunu bize aktarmayı başarmıştı.. minibüsleri görünce hemen o yöne koştuk çünkü adam bizi de gençlik koluna almak gibi bir şeyler söylemişti, resmen karambolde siyasete atılıyordum.. ayhan abi arkamızdan yetişti ve minibüsçülerle bir şeyler konuştu.. sonra yanımıza geldi ve bir minibüsü gösterdi: ''aha şu yakacık'a gider..''
teşekkür ettik, yengeye selamlarımızı ilettik ve ayhan abi'den ayrıldık.. ne olur ne olmaz diye de yola çıkmadan minibüsçüye ''abi ito spor salonu'ndan geçer mi?'' dedik.. o da sağolsun ''ewhhhhgghgattüüücrertttvermeyeen..'' dedi.. yeterli bir cevaptı bizim için bu.. ürkmüştük biraz çünkü..
saat 17.30.. biz hala yoldayız.. hayatımda görmediğim yerlerden geçiyoruz.. her taraf fabrika.. baya bir süre melih'le kim minibüsçü orman kralını bir daha rahatsız etme cüretini gösterecek diye bekledik ama sonunda ben ard arda 4 arabada da 34 plakasını göremeyince kendimi feda ettim:
- a-abi ito'yu geçtik mi?
+ yiğenim siz eto lastik fabrikası'na gitmiycek miydiniz?
yıkıldım.. o an yıkıldım.. yarin koynu hedefiyle çıkılan bu yolculuk resmen bir lastik fabrikasında son bulmak üzereydi.. off üstelik ayağım beni öldürecekti..
- o-olur mu abi ito'ya gitçektik biz.. n'aptık biz ya of.. ulan ayhan abi..
böyle durumlarda türk halkı yekvücut olur, yine öyle oldu ve herkes bize yardım elini uzattı.. minibüste her kafadan bir ses çıkıyordu nasıl ito'ya ulaşacağımız hususunda.. teyzenin teki şu lafı bile etti: ''evladım odtü burdan çok uzakta siz baya yanlış gelmişsiniz..'' o da haklı tabi bir yerde..
sonunda minibüsçe kararlaştırdık ki ileriki dönemeçte ineceğiz ve oradan bir taksiyle ito'ya 10 dakkada gidebileceğiz.. indik..
yok efendim taksi.. yürümeye başladık çünkü maç kaçıyor.. ayağım beni öldürmek üzere.. resmen allah'a emanet gelmişim yakacık diye bir yere, yürüye yürüye ito spor salonu'nu arıyorum.. sora sora, acayip yerlerden geçe geçe, köpeklerle koşa koşa, ben topallayarak melih gülerek bulduk ito'yu resmen.. tanrı bize gülümsemişti, saat 18.30'du ve maç hala bitmemişti.. içeri girdik..
ben ayağımı uzattım hemen.. bir örnek mor formalarla uzakten hepsi benim kıza benzeyen kızlardan seda'yı bulduk.. el salladık.. o da çok şaşırdı ve bize el sallarken bir pası kaçırdı hocası bunu oyundan aldı.. seda çok pis baktı bize biz de maç sırasınca bir daha el sallamamaya özen gösterdik..
bunların takım mahvoldu.. karşı takımda şişko bir kız tek başına 40 gol falan attı.. ilişkide artık saha ve seyirci avantajı bende, maçta artık saha ve seyirci avantajı ise seda'daydı ama şişko bu gerçeklerle ilgilenmiyor gibiydi..
biz geldikten 10 dakka sonra maç bitti.. tam sahaya doğru seğirtiyordum ki seda'nın hocası bağırdı ''seda hemen soyunma odasına!'' diye.. karıya bak bekaret kemeri sanki amına koyim.. sıçtığımın şaperonu.. n'oluyorsa ona? karşı takımdaki gol makinesi şişko kız da melih'e el sallayınca melih yavaştan gidelimlemeye başladı.. ben mesaj attım seda'ya.. antrenör bunu çok fena haşlamış ben de geldim diye.. direkt otobüse bindirecekmiş.. o antrenörün teknik taktik anlayışına sokayım dediysem de dinletemedim.. kalktık.. bir el sallama uğruna gelmiştim bunca yolu.. olsun..
hiç riske girmeden yürüye yürüye minibüsten indiğimiz yere geldik.. ben ayağımın ağrısından bayılacak gibiydim.. melih ise yanımda benim amıma koymak istediğini deklare ediyordu, bir sik yiyememiştim kızla antrenör yüzünden.. bunları belirtirken de tırıs adım gidiyordu ve tek ayakla ona yetişmemin olanağı yoktu.. minibüse bindik.. hayatım boyunca en çok nefret ettiğim ve edeceğim adamın teki bende uyandırdığı bu duyguların farkında bile olmayarak ayağıma bastı.. melih gülüyor, ben ağlıyordum.. başka bir yerde ise şişko kız gülüyor, seda ağlıyordu..
eve geldiğimde saat 21.00'di.. yatağıma attım kendimi, ayakkabımı dikkatlice çıkardım.. çorabımın ardından gözüken ayağım bir garip biçimliydi.. beni çorabımdan içeri patlıcana dönmüş bir parmak buyur etti.. aynı seda'nın formasının rengindeydi..
***
şu anda ne yapıyorlar..
rapper ninja'nın parmağı: düzeldi..
seda: gece o sinirle benle kavga etti ve eski sevgilisine döndü..
melih: işinde yükseldi, büyük paralar kazandı..
ayhan abi: oğlu chp'ye geçince şenkardeşler düğün salonu'nda kendini astı..
ormanlar kralı minibüs şoförü: ne yaptığını sorduk ''amınakodumuntaksicileri..'' dedi..
şişko kız: kariyerinin zirvesinden düştü, parmağını kırdı.. ne kadar ironik..
antrenör: onun ben geçmişini sikiim..
dünyada en çok nefret ettiğim ve en çok nefret edeceğim adam: mahallesinden suzan'la evlendi.. mutlu bir şekilde yaşamını sürdürüyor..
burak kut: ''doğru söylesen kimin umurunda gözüme inanırım haydi zıpla!''nın dünyanın en paradoksal şarkı sözü olduğunu fark etti, kendini dağlara vurdu..
ferhat: burak kut'la dağı delerken tanıştı.. çok mutlular..
şirin: delirdi..