*
kucağınıza aldığınızda patileriyle yüzünüzü okşadığı andır.
oyun oynamak için kendini sevdirme bahanesiyle yere yatıp boynunu büktüğü andır.
sabah ayna başında hazırlanırken kıskanıp kafanıza tırmandığı andır.
elinizdeki eşyaya gözleri dikip kuyruğunu sallayarak atlamaya hazırlandığı andır.
korkutmak için iki ayak üstünde üzerinize doğru koştuğu andır.
yorgunluktan mıyışıp kendini sevdirirken bir yandan da gırgır sesler çıkardığı andır.
başka bir kediyle ilgilendiğinizi gördüğünde sizi babanıza şikayet ettiği andır.
şapşallığından balkondan atladığı an değildir. kediyi merak öldürürmüş..
sabah işe gitmek için evden çıkarsınız, apartman kapısından uzaklaşıp 4. kattaki pencerenize şöyle bir baktığınızda,kedinizin camdan sizi izlediğini, evden uğurlarmış gibi baktığını görürsünüz. sanki size el sallıyordur, güle güle dercesine.
günü dışarda geçirmişsinizdir ve kediniz de bütün gün evdedir. akşam eve geldiğinizde büyük bir heyecanla kapının önüne dikilir ve şeker ötesi edayla sevilmeyi bekler. siz de alırsınız evirir çevirir doya doya seversiniz, oynarsınız. ancak sevgiye doyan kedicik en fazla yarım saat sonra sizin yüzünüze bile bakmaz. siner bir köşeye uyur domuz gibi. hem bu kadar küstah hem de bu kadar güzel ve çekici olmayı nasıl başarıyorsunuz kuzum? *