kalplerinde çok büyük yaralar açmaktır, kanaması durmayan ve bir daha hiçbir zaman iyileşmiyecek yaralar...
--spoiler--
çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. her
damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları
aşk gerçeği onların gözünde küçülür.. küçüldükçe değerini yitirir ve işte
o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...
--spoiler--
ekstra bir zahmet gerektirmeyen durumdur. bir kadın ota boka ağlar efenim. en basitinden görmeyeli kilo almışsın canım cicim derseniz gider kuytu bir köşede zırlar eminim. kadınlara ağlamakta yakışmaz.
4s kuralına bakarsak en iyi yöntemdir kadını baglamak icin. kadın seviyorsa, karsısındaki adam ister aglatsın ister agzına sıcsın gıkı cıkmaz*. kadınlar bu kadar maldır iste. bu da 4si dogrular. **
bir kadını ağlatmak hayatınızı paramparça etmektir sizi seven bir kadın ise o...
o ağlayan gözlerdeki kıvılcımlar yangın olur yakar sizi. hem de her gün döner, döner, yakar.
uzanmak istersiniz susturmak için geç kalmışsınızdır, size yalvardığı ölümüne peşinizden sürüklendiği zamanlara geç kalmışsınızdır hem de en tutsağından.
"ağlamak", "ağlatılmak" tan daha kolay katlanılabilen bir olgudur... daha az acı verir..
"ağlatılmak" ruhunuzu "tutsak" kılar, görünmeyen zincirlerle bağlar sizi; "ağlamak" ruhunuzu "özgür" kılar; siz hep özgür olun e mi ağlatılmaktansa...
hani olur ya bi gün sevginiz depreşir, tüm romantik yönlerinizi yanınıza alıp çalarsınız kapısını. ihtimaller burada başlar işte. karşınızdaki bir kadındır. duyguları ve mantığını bir arada kullanmayı çoğunlukla beceremeyen, dünyanın en büyük nimetlerinden biri...
bi bakarsınız suratı asık, hemen sorarsınız neler olduğunu öğrenmek için. tutup der ki "mario'da 4.bölümde takıldım kaldım". hafifçe gülümseyip içeri girersiniz. ceketinizi çıkartıp asarsınız. yürümekten yorgun düşmüş bacaklarınızı artık kullanmamak ve onlara hiç yük olmayıp dinlenmek için, hiç esnemeden, pat diye atarsınız vücudunuzu koltuğa. gülümseyerek gelir yanınıza. büyük bir içtenlikle sarılıp öpersiniz. beklersiniz ki o da anlasın hislerinizi. sevginizin depreştiğinin farkına varsın da ona göre karşılık versin. çok beklersiniz. çünkü onun zihninde hala mario'nun 4.bölümünün ne kadar zor olduğu düşünceleri dolaşmaktadır. karşlık alamayınca tedirgin olup sorarsınız tekrar neler olduğunu. klasik cevap gelir "yok bi şey."
aslında var. anlıyorsunuz. neden duygularını belirtmediğini düşünür, kurup kuruşturursunuz. sevgisi mi azaldı, bi şey mi yaptım, yanlış mı anladı beni, yoksa?. yok yok yapmaz öyle bi şey. biraz sabredip, kendinizi telkinlerinizle avutmaya çalışırsınız. o hala aynı soğukluktadır. dayanamayıp hafif sinirlenerek ve sesinizi yükselterek sorarsınız "ne oluyor" diye. kalkar gider. şaşırıp kalırsınız. mantık bulmaya çalışırsınız fakat bilmez misiniz ki bir kadını erkek mantığıyla ele almak ne büyük aptallıktır? gidersiniz arkasından hızlı adımlarla. "yapma" dersiniz. ya özür diler, ya da kızar.
bilemezsiniz ki. ne yapacağınıza karar veremezsiniz ki. onu biraz yalnız bırakıp içerideki koltuğa dönersiniz. gelir yanınıza, sarılır, ağlar. öpersiniz yine ağlar. başlarsınız hemen onu destekleyici cümleleri sarfetmeye. biraz da olsa işe yarar. susar kadın. keser ağlamayı. sonra açılır kadın. artık heyecanlanamadığını, sizi çok sevdiğini fakat eskisi gibi olamadığını, artık yenilik aradığını, sizin onu bırakmanızdan ne kadar çok korktuğunu anlatır durur. yine başlar ağlamaya.
derin bir çıkmaza doğru sürüklendiğinin farkındadır. elleri kolları bağlanmış, kendini kocaman bir çukurun içindeymiş gibi görür. o an farkedersiniz, ilişkiler bir gün bitmeye mahkumdur. o karşınızdaki kadın ne kadar mükemmel olursa olsun, tüm alışkanlıklarınızın onunla beraber değiştiğini bir kenara koyup, üzülmeden nasıl ayrılabileceğinizi ya da ilişkinin can çekişen halini nasıl diriltebileceğinizi düşünür durursunuz.
o yarım saat önceki romantik halinizden eser yoktur. düşünmek istersiniz. yalnız kalıp, onun ağlayışlarını duymadan, sakince bir odaya kapanıp düşünmek istersiniz. o hep ağlar. gidip kocaman bir milka alıp üzerine kurdale bağlarsınız, sarılıp öper, çikolatasını verirsiniz, bi an mutlu olup gülümser, lakin pek uzun sürmeyecektir. o da bunun farkındadır. kötü düşünceler bir anda aklını ele geçirir, yine o kaybetme korkusu gelir ve başlar tekrar ağlamaya. kadın böyledir. siz onun dünyasına müdahale edemezsiniz. o sizin davranışlarınızı değerlendirip koskoca iki insanın dünyasını tersdüz eder. hem iyi eder, hem kötü eder.
bir çok şeyden vazgeçirmek, Her damlada olgunlaştırmak, olgunlaştıkça o safça inandıkları değerlerin küçülmesine neden olmaktır kadını ağlatmak... Küçüldükçe değerini yitiren kavramlar karşısında külden yeniden ortaya çıkan anka kuşu gibi; Güçlü, yenilmez, mağrur ve inançlarını yitirmiş, güvendiği dağlara kar yağmış olduğunun bilincinde; kimseye yaslanmadan kendi ayakları ayakları üzerinde dimdik durabilmeyi öğrenen kadınlardır ağlatılan kadınlar.
ne aziz nesin ne de yılmaz erdoğan'a aittir. yılmaz erdoğan'ının ve aziz nesin'in yazılarını takip edenler zaten bu tür bişey yazmayacaklarını rahatlıkla anlayabilirler. Bu yazı tamamıyla kadın gözünden yazılmış, tüm suçu başkasına atan bir yazı zaten. inanmadım google'da kontrol ettim, biraz zorladıktan sonra gerçek sahibini buldum. gerçek sahibi Dilara Pekel adında bir yazar. linkten kontrol edilebilir. http://bit.ly/6FScvu