bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
bak bu sensin çocuğum enine boyuna
bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
bak bende yalan yok vallahi billahi
sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur
işte bak sen gözlerin de burda
gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
iyi ki burda yoksa ben ne yapardım
bak çocuğum kolların işte çıplak işte
bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
gözlerin sabahın sekizinde bana açık
ne günah işlediysek yarı yarıya
sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
bunların konuşması olur öpülmesi olur
seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
vapurdaydık vapur kıyıdan gidiyordu
üç kulaç öteden istanbul gidiyordu
uzanmış seni usulca öpmüştüm
hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.
GÜZELLEME/CEMAL SÜREYA
güneş olup ısıtsan,
yağmur olup yıkasan kalbimi sevginle,
rüzgar olup okşasan yüreğimi,
nehir olup aksan kalbimden yıllarca sevginle,
su olsan kana kana içsem sevginden,
sonsuza dek bir tek beni sevsen,
daha ne isterim bu dünyadan?
yeter bana bir tek gülümsemen
alıp gider aklımı benden
küçücük bir busen...
not: kendime ait olan bir şiirdir. Amacım kendimi öne çıkarmak değil, başlığa uygun olduğunu düşündüğüm için paylaşımımdır.
bugün, bir şeyler var boğazıma düğümlenen,
her düğüme bir ah sürüyorum.
dalgalanıyor zaman, zihnimin en köhne yerinde,
bir anıdan bir anıya sürülüyorum.
olmaz mı bu ayrılık kavuşmaya feda?
yüreğin vuslat okuyor, gözlerin veda
bugün, sükût perdesinden seyrediyorum dünyayı,
haykırış desenli yorganlarda üşüyorum.
acının örtüsüne dikiyorum bakışlarımı,
i̇plik iplik sökülüyorum.
ne zaman açılır ki bu geçit?
yüreğin gel diyor, gözlerin git!
bugün, karanlık yine itiyor güneşi dağların ardına,
kızıllığın kan renginde yüzüyorum.
bir sen kalıyorsun aydınlıktan geriye,
hüznün avuçlarına dökülüyorum.
artık bu yorgun çelişkiden uyan!
yüreğin dayan diyor, gözlerin yan
bugün, sürükleniyor vakitler yine yarına,
bir ömrü, bir günden süzüyorum.
bi dünya sessizlik boşalıyor ışıksız odama,
boynumdan kalbe bükülüyorum.
mecnun ellerimden tutarken, nerede leyla?
yüreğin sükût içinde, gözlerin vaveyla
uzun yıllar önceydi
deniz kıyısındaki bir krallıkta
belki bilirsiniz, bir kız yaşardı
annabel lee adıyla
ve bu kızoğlankız hiçbir şey düşünmezdi
bence sevilmek ve beni sevmekten başka.
o da ben de çocuktuk
bu krallıkta deniz kıyısındaki
ama aşktan da öte bir aşkla sevdik ben ve annabel lee
öyle bir aşk ki kanatlı serhapları göklerin
kıskanmıştı onu ve beni.
ve bu yüzden uzun zaman önce
bu krallıkta deniz kıyısındaki
bir rüzgar esti bir buluttan, üşüterek
güzel annabel lee'mi,
öyle ki soylu yakınları geldi bu yüzden
ve alıp götürdüler onu benden
bir mezara kapatmaya
bu krallıkta deniz kıyısındaki.
melekler yarımız kadar mutlu olmayan gökte
kıskanıp durdu onu ve beni
evet neden buydu
bu deniz kıyısındaki krallıkta herkesin bildiği gibi.
ki o rüzgar esti buluttan geceleyin
üşüten ve öldüren annabel lee'mi.
ama çok daha güçlüydü aşkımız aşklarından
bizden daha büyük olanların
bizden daha bilge olanların
ve ne melekler yukarıdaki göklerde
ne de şeytanlar altında denizin
ayırabilir ruhumu ruhundan
güzel annabel lee'nin.
çünkü ay doğmaz asla hayalini getirmeden
güzel annabel lee'nin
ve yıldızlar çıkmazlar ama parlak gözlerini hissederim ben
güzel annabel lee'nin.
ve böylece uzanırım yanısıra bütün gece vakti
sevgilim, hayatım ve gelinim
o deniz kıyısındaki mezarda
onun mezarında, uğuldayan denizin kıyısındaki.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
günaydın kadınım, sevgilim.
yine sabah oldu gözlerimde
etrafta senin kokun var
gene seni söylüyor dilim
nerde kaldın diyorum
bir an seviniyorum aslında
benimlesin ama yanımda değilsin diye
sonra üzülüyorum
şimdi benimlesin ama sonra gidersin diye
sonra ağlıyorum
gidersen ben ne yapardım diye.
sonra düşünüyorum
yapacağım birşey yok ölürüm diye.
ölmek senin içinse eğer korkulmaz
bir beklenti olmadan beklersin.
aniden
soluksuz.
ben umudunu kalbinde taşıyan
o umudun ismini "sen" yapmış
kalp atışları "sen" diye çarpan
dili hiç susmayan
ama aslında tek söylediği "sen" olan
en ufak sevinçte "sen" diye bağıran
sinirlenince, üzülünce "sen" diye haykıran bi adamım..
bu adam bir sabahı daha getirdi sensiz.
bir gün seninle uyanmak için
senin kokunda yatmak
sözlerinde uyuya kalmak
sana sarılıp ölmek için..
bu sabahta sensizim, bu sabahta sana uzaktın günaydın diyorum..
sen benim güneşimsin,
tam sağ elim daha fazla dayanamaz diyodum,
sen geldin.
sen benim her şeyimsin,
tam sabunlar bitti sen geldin.
sen benim dünyamsın,
sen yokken ben gene yalnız,
gene eliza...
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
bir kadına şiir yazacak kadar uzak kalmak istemem
şayet uzaksa sevdama gönlüm
yollara düşerim
ne kağıt ne kalemdir derdim
şayet mahsus mahal ise mekanım
ucu yanık ipek mendil beklerim
hayal ederim sevdamı
tarar gibi saçlarını tel tel
günleri kararım
bir deste kağıtta fal açar gibi
mahzun bir papatyada taç yaprağı misali
poyrazda tutuşmuş saçların gözlerimde
yolunu beklerim
bil ki şiir gibi bir mısrada dökülüyorsa göz yaşlarım
sana kavuşamaz ellerim
şiir vedadır
sana veda edemem
şayet vakitsiz bir sızı girerse aramıza
sengi mezarıma şu yazılsın
"seviyorum seni kadın."
evde beklemediğiniz bir anda çiçek, çiçek içinde bu şiir gelirse onunla göğe bakma durağına gitmek bile isteyebilirsiniz. şiir sevmem ama bunun özel bir yeri vardır.