hem bu kadar çok duygusal görünebilip hem de hayatının her kararını mantığıyla sonuçlandıran tuhaf bir şeydir kadın. erkekle kıyas bile edilmeyecek derecede güçlü bir ruhsal yapıları vardır, sanırım tanrının kadına annelik yüklemesi de bu yüzden.
ortalama bir erkeğin bir kadın tarafından terk ediliş öyküsü hep aynıdır. ortalama bir kadın da hep aynı nedenlerden dolayı terk eder zaten bir erkeği. mutluluk çubuğu artık ona zevk ve tat vermez olur artık, mantık gitmesini söyler ve gider. bir aşk böylece biter. erkek güçsüzdür. zayıftır bir yaratıktır. kadının altındaki at değil elindeki kırbaçtır. siktiri boktan bir tasvirdir erkek bir kadın için. kendini iyi hissetmek için kurduğu sonra karaladığı sonra tekrar kurduğu cümleler gibidir.
sizi terk ettiğinde, kadınınızın kıçını seyre daldığınızda anlarsınız aslında sıfırlandığınızı. daha vuku bulmasa da bu eylem o anda. ilerki günleri tahayyül edersiniz o anda alelacele. bu ben onsuz naparım monoloğuna eştir. bu acelecilik durumu biraz daha katlanılabilir kılmak içindir belki de..
günler tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali değildir artık. durmuştur bir süreliğine akışı yaşamın. atlar durmuştur bir süre, duvarlar ses çıkarmaya başlamış, tasvirler artmış, beyin hapishaneye dönüşmüştür. evet tüm bunları bir kadın yapabilmiştir. her zaman bir seks objesi olarak tahayyül edilen kadın. erkeğin ütüsünü yapan, çamaşırını yıkayan, gece de koynuna girip vazifesini yapan, sabahları da çocuğu okula hazırlayan kadın.
bir balans bu. erkeğin olmadığı şeyler kadında, kadının olamadığı şeyler erkekte, hır gür hep bu doğal balans ayarından.
ama sonuç tuhaf.
bir odada içki içen erkek resmi.
kahkalarına kaldığı yerden devam eden kırmızı rujlu bir kadın resmi.