çok ince bir zevke sahip, hayat deneyimi sınırsız, ermiş bir hocanın hatıratı. * Ayrıca okuması çok zevkli, sakin ve yalın bir dille kaleme alınmıştır. "nasıl tatsız bir karpuzu yemek zorunda değilseniz, tatsız bir kitabı okumak zorunda da değilsiniz" yazmıştır zaten kitabın bir yerinde.
insan denen varlığın yaşadığı hayatta nelere sahip olması gerektiğini , nasıl model bir birey ve kendisiyle barışık bir insan olabileceğinin sırlarını anlatan otobiyografi.
maddelerden ve bu maddelerin birbirleri ile ilişkilerinin sonuçlarından ibaret olan hayatta; asıl olan insanların düz ve fabrikasyon ürünlerini andırırcasına tek tip olmaları değil; çelişkilere sahip olmaları ve bu çelişkileri çözmeye çalışmalarına dayanır. çözülmeye çalışılan her çelişki sonucunda insan "bütünsel " bir varlık olmaya biraz daha yaklaşır, böylece aslında kocaman bir komün olan insan toplulukları beraber yaşadıkları hayatı ve dünyayı daha yaşanabilir ve daha rasyonel özelliklere sahip bir yer haline getirirler.
işte mina urgan bu kitapta bahsi geçen çelişkilere vurgu yapar. kendisi ile son derece barışıktır. yıllar boyunca mücadele ile geçen bir yaşamdan sonra emekliliğinde bu kitabı yazabilmesinin onun için büyük bir şans olduğunu söyler. ve bu şansı kullanabilmesine asıl olanak sağlayan olgunun yaşamı boyunca karşısında mücadele ettiği bujuvazi olduğunu söylemekten hiç çekinmez. burjuva bir aileden gelmesine rağmen uğrunda mücadele ettiği değerlerden eli ayağı tuttuğu sürece asla vazgeçmediğini anlatır bu kitapta..
insanın sol ya da sağ görüşlü olmasından öte; ortak bir özellik olarak güce ve iktidara sahip olma tutkusunun ağır bastığını anlatır. dar bir yolu paylaşamayan iki tane zengin kişinin yolu paylaşabilmesi için trafik polisliği görevini zorunlu olarak ifa ettiği o kısa 5 dakikada her şeyden önce insan olduğunu fark eder ve "iyi ki elime güç geçirmemişim , şu 5 dakikada bile ne kadar farklı biri olabildiğimi fark edebilmek benim için çok önemli bir tecrübe oldu" diyebilecek kadar dürüst bir insandır, bu kitaptan bu öğrenilir.
kadın -erkek denen ayrımının duygusal zeka kavramında kalkması gerektiğini belirtir. (bkz: emotional quotient) böylece günümüzde karşı cinsler arasında var olan uçurumların aslında yapay olarak derinleştirildiğini ve vahşi kapitalizmin bunu seve seve yaptığını dile getirir. okunduktan sonra hepimiz insanız dedirten bir kitaptır.
farklı bilgiler içermesi hasebiyle çok güzel bir eserdir. kendini edebiyat sever olarak nitelendiren herkesin kesinlikle okuması gereken bir kitaptır. kalıp dışıdır bildiğiniz doğruları değiştirir, yazarların, şairlerin edebiyat dışındaki hayatlarını gözler önüne serer.
inanılmaz güzel bi hayatı anlatan kitap. edebiyatla biraz ilgilenen herkes zevkle okuyabilir. içinde türkiye'nin en iyi yazar, şair, öğretmen ve ressamlarının yaşanmışlıkları varken, arka kapakta oğuz atay'la ayaküstü tanışmasının konu edilmesi de ayrıca ilginçtir..
Mina urgan tarafından kaleme alınan, okuduktan sonra acık yüreklilikle ve hiçbir sekilde satış tirajı düşünülmeden yazıldıgını düşündüren otobiyografik kitap.
küçükken alaksız bi şekilde elime geçen , ve bana gerçekten bi dinazorun anılarını okuyabileceğimi düşündüren ilk 5 sayfasından sonra beni suküt-u hayale uğratarak ilk göt anımı yaşamama sebep olan kitap.aslında mina urgan adında yaşlı bi teyzenin otobiyografik kitabıymış anılarını anlatırmış yer yer..
enfes kitap.
hatırladığım (aşağı yukarı) en güzel anekdot:
"karpuz kelek çıktığında yer misiniz...yemezsiniz. ben yemem...bu kitaplar için de geçerlidir. ben beğenmediğim kitabı sonuna kadar okumam. kelek bir karpuz gibidir kötü kitaplar. zamanıma yazık..."
ben de o günden beri berbat kitapları sonuna kadar okumuyorum işte. kelek karpuz yemiyorum. zamanımı boşa harcamıyorum.
saol usta.