“bu adamlar büyük bir tezat ve ikilik içinde çırpınıyorlar. hiçbiri sırtında taşıdığı ve muhafazaya mecbur olduğu mevki veya paye ile ahenk halinde yaşamıyor. kafaları, zeka itibariyle olsun, yarım yamalak bilgileri itibariyle olsun, merhamete muhtaç bir halde. şahsiyetleri kırpıntı bohçası gibi. her şeyleri iğreti, her vasıfları, her kanaatlari iğreti... basit bir insan, mesela hiç okuması yazması olmayan bir köylü, bir amele, lalettayin bir adam bunlardan çok daha mükemmel bir bütündür. çünkü o adam, mesela hasan ağa, hasan ağa olarak düşünür, böyle yaşar. hükümleri hayatın verdiği birtakım tecrübelerin neticesidir ve kendine göredir. konuşurken karşısında hasan ağadan başka kimse yoktur. fakat bu efendilerin hiçbiri kendisi değildir. fikir diye ortaya attıkları her şey, kafalarına rastgele doldurdukları hazmedilmemiş, acayip, birbirine zıt bilgilerin tahrip edilmiş şekillerinden ibarettir”