Gün ışığının gecenin karanlığını kuytu köşelere saklamaya başladığı vakit, bir kişinin günün en işlek saatinde bile arkasına bakmaktan korkacağı bir sokakta, iki adımının birbirini takip etmekte zorlandığı kişiyi, ancak bağrışlarından fark edebilmişti, zira kendisi iki adım bile atamayacak kadar eğlenmiş olsa gerek, buz gibi havadan nasibini almış parke taşlarda yatıyor vaziyette duruyordu.
Damarlarının adrenalinle birlikte taşıdığı kanı kaldıramadığının farkındaydı kalbi, hızla çarpıyordu; Gözleri fışkıran kanın hava da süzülüşünü keyifle takip ediyordu.
Zümrüt gibi parlıyor du sinekleri..
Güneş ışığı, hava sıcaktı erken sabahta bile yeryüzünü ortmekteydi, adaçayının ağır kokusu.
Gün boyunca daha da kurutacaktı güneş kuru toprağı. Küçük bir sıçan fırladı çalılardan, korkuyla kokladı havayı. Huzursuzca varıldı sinekler. Hakkını istedi sıçan da.
Yalnızca cırcır böcekleri duyuluyordu.