Başlangıcını -hatta muhtemelen başlangıcından da ötesini- yaşadığım iddia edilen hastalık.
Yok öyle bir şey. inkar etmek için söylemiyorum bunu. Tamam entryleri okudum. Doğru çoğunu hatta neredeyse tamamını anlıyprum çünkü ben de yaşadım. itiraf ediyorum intiharı da çok düşündüm. Ama bunlar herkesin başına gelen şeyler. Kimseden her gün aynı ruh halinde olmasını bekleyemezsiniz.
iki hafta önce sevgilimden ayrıldım dört beş gün yataktan çıkmadım. içimden parmağımı bile oynatmak gelmedi. Şimdi ise gayet keyifli ve mutluyum. Olamaz mı? Hasta olmayan bir insan ruh halinden ruh haline geçemez mi?
Her mutlu olduğumda yalancı bu manik evre diyip ağzıma sıçmak zorunda mısınız?
Hasta falan değilim ben. Dönün bakın etrafınıza o sıraladığınız belirtilere sahip onlarca insan var. Ama arasından bir tanesini seçip bipolarsın diye hemen karar vermeyi çok seviyoruz millet olarak.
Hasta olmayanı bile hasta edersiniz şüphelerinizle.
Önceleri manik depresif bozukluk veya manik depresyon adıyla bilinen bipolar bozukluk, riskli davranışlar nedeniyle ilişkilere ve kariyere zarar veren, tedavi edilmediği zaman intihara bile yol açan ciddi ruhsal bir hastalıktır. Bipolar bozukluk, maniden depresyona kadar uzanan ruh halindeki aşırı değişiklikler olarak tanımlanır. Bu ruh hali oynamaları arasında, bipolar bozukluğu olan kişi normal ruh hali de deneyimleyebilir. Manik terimi aşırı hareketli, enerjik, konuşkan, umursamaz, güçlü, öforik bir dönemi tanımlar. Bu dönemde alışveriş çılgınlığı veya impulsif riskli seks isteği oluşabilir. Sonra, birdenbire bu yükseklerde uçan ruh hali karanlık bir ruh haline dönüşebilir, örneğin; sinirlilik, kafa karışıklığı, öfke, kapana kısılma hissi ortaya çıkar. Bu bir öncekine tamamen zıt olan ruh hali depresyon olarak tanımlanır ve üzüntü, ağlama, değersizlik hissi, enerji kaybı, haz kaybı, uyku problemleri ortaya çıkabilir. Bu yükselmeler ve alçalmalar her insanda değişiklik gösterdiğinden, bipolar bozukluk teşhis edilmesi zor olan bir rahatsızlıktır.
Bazı insanlarda mani veya depresyon haftalarca, aylarca hatta yıllarca sürebilir, diğerlerinde ise sık ve dramatik ruh hali değişiklikleri olarak görülür. Bipolar bozuklukta her zaman dramatik ruh hali değişiklikleri görülmez, esasen çoğu insan bunlarla rahatça başa çıkar.
Manik dönemler çok yaratıcı olabilir, bu yüzden işlerin harika gittiğini bile düşünürler. Mani artarak kötüleştikçe, tehlike ortaya çıkar. Değişiklik çok dramatik olabilir ve felaketle sonuçlanabilir. Kişi umursamaz davranışlarda bulunabilir, aşırı para harcayabilir, rastgele cinsi münasebette bulunabildiğinden cinsel açıdan riskler oluşabilir. Depresif dönemler de aynı derecede tehlike taşıyabilir ve kişi sürekli intiharı düşünebilir.
Bipolar bozukluğu olanların aileleri için de durum eşdeğer bir zorluk yaratır. Bu, aileler tarafından kabul edilmesi en zor olan ruhsal hastalıktır. Örneğin, aileler şizofreniyi daha kolay kabul eder, bunun bir hastalık olduğunu anlarlar. Fakat kişi çok üretkenken, birdenbire mantıksız ve saçma sapan davranmaya başladığında, bu durum ailede daha büyük bir hasara yol açar. Bu durumda yapılacak en iyi hareket bir psikiyatriste görünmektir. ister bipolar bozukluk, ister başka bir ruh hali ile ilgili bir problem olsun, tedavi her zaman mevcuttur. Önemli olan problemi fark etmeniz ve yardım aramanızdır.
Burada açıklamak istemediğim bir doktor tarafından üniversiteye başladığım ilk yıl teşhisi konulan hastalık. Hastalığı kabul etmedim. Hastalarda hastalığı kabul etmez dedi. Tüm aile toplandı. Sonra ilaç tedavisine ve psikoterapiye başlayalım dediler. Olanzapin verdiler bana ilaç beni tüm uyutuyordu. Yetmiyor okulda da uyuyordum. Deli gibi açtım sürekli. iletişim ve insan ilişkilerim öyle sıfır noktasına geldi ki bir gün en iyi arkadaşımla tek kelime konuşamadım. Şu an hala o günü "napim anca bunu bulabildim" in hiç konuşmadığı gün olarak hatırlarız. Okuldan eve gelince yemek yiyip saat 8 gibi yattığımdan ders çalışmaya da vakit yoktu. Okulda başarısız oldum. Psikoterapinin de işe yaradığı yoktu. Sadece artan dozlarda olanzapin alıp günümün yarısını uyuyacak geçiriyor kimseyle konuşmuyordum. Deli gibi bunun nereye varacağını düşünüp düşüncenin sonunu getiremiyordum. Bir şeylerin yoluna gireceğine dair inancım kaybolmaya başladı. Hatta öyle ki ailemin de inancı tükendi. Orda durmuş en verimli çağlarımda kelimenin anlamıyla uyuyordum. Bu sırada merdivenlerden adım adım aşağı indiğimi de hissediyordum. Dibe yavaş yavaş yaklaştığımı görüyor, değişik bir endişe duyuyor ama duruma müdahale edemiyordum. Olanzapinle dostluğumun 5. Ayı içinde bir sabah kalktım sıkıldım ve hayatımı değiştirmeye karar verdim. Şehir değiştirdim. Tüm ilaçları bir gün içinde bıraktım. Ve bazı dogmalara sıkı sıkıya bağlandım. 2 ay içinde her şeyi unutmaya çalıştım. Kısmen başarılı da oldum. Yaklaşık bir sene geriye bakmadım. Daha sonrasında el titremelerin için nörolojiye gittiğimde psikiyatri konsültasyonu istediler. Psikiyatrist uzun uzun ilgilendi. Geçmişteki teşhiste hata olabileceğini söyledi. Bir kurul topladılar. Sonra doktorlar beni ortalarına alıp bir takım sorular sordular. Sonuç olarak yalnızca kişilik bozukluğu dediler. Olanzapinin de boşuna verildiğini eklemeyi unutmadılar.
işin özü hayatımın en verimli çağlarından 4 ayı sikilip atıldı bir doktor tarafından. Ailemin yaşadıklarını söylemiyorum bile. Tüm dengelerim bir ilaç yüzünden bozuldu. Bünyemde bir darbe etkisi yarattı. Kendimi toplamaya yeni yeni başladım. Halen 3 ayımı hatırlayamayorum..
ismi havalı durduğu için herkesin üzerine kılıf gibi giydirmeye çalıştığı hastalık. minör depresyonlarına, şizofreni tanımı koyan tayfanın yaşlanmış hali.
Ruh hastasi diye cagirilmama neden olan hastalik. Karizmasi falan yok. Bazen kimsenin olmadigi bir yerde insan gorunce oldursem kimse gormez diye oldurmek icin yaklastigimi bilirim. Neden mi yapmadim? To be continued mk.
garip bir hastalık. belirtilerine bakıyorsun bir çoğu bende var diyorsun. ama hastalık bende var mı diye bakınca bilemiyorsun. bu hastalığın zaten kendi anlamsız olunca belirtilere bakıp da anlayamıyorsun. ne yapmak lazım bu aşamada bilinmez.
kaldı ki bu dünya da artık psikolojik bir hastalığım olsun olmasın ya da teşhisi konsun konmasın bu yüzyılda gözümde ben dahil herkes hastadır. ülke hasta. basit bir metro ya binerek bile anlarsın insanların spastikliklerini.
türkçesi iki uçlu duygu durum bozukluğu olan hastalık.
bir ucu mani diğer ucu ise depresyondur.
sadece doktor teşhis koyabilir, kimse burada anlatılan özelliklere bakıp bende de var demesin. hem öyle adına bakıp ta havalı bir şey gibi gelmesin. inanın bipolar hastaların hayatları sadece kendilerine değil yakınlarına da cehennemdir.
ancak doktorun verdiği ilaçları alır, psiko terapi seanslarına katılırsanız hayatınızı bir şekilde yürütürsünüz. yoksa işin sonu kötü olur.
bipolar insanların en önemli özelliği mani dönemlerinde beyinleri muthiş derecede çalışır, çok hızlı düşünürler, fikirden fikire atlarlar.
diğer tüm özellikleri normal olan insanlarla aynı olup, sadece yine diğer insanların yaşadığı duyguları çok daha yüksek dozda yaşarlar.
yani hepimiz bazı olaylar karşısında üzülürüz, seviniriz, heyecanlanırız, kızarız ya, onlar biraz daha fazla o duyguları yaşarlar.
bipolar bozukluk deha hastalığı falan değildir. dünya da hastalık oranı yüzde 1 in biraz üzerindedir, ancak dehaların yüzde 1 inden çok daha fazlası pipolardır, nedeni ise pipolarların en önemli özelliği olan hızlı düşünmeleri ile alakalı olabilir. ortaya çıkma yaşı genellikle ergenlik sonrasıdır. kadınlarda ve erkelerde yakalanma oranı birbirine yakındır. ve hastalık ömür boyu sürer.
onlara anlayışlı yaklaşırsanız yaşadıkları sorunları daha kolay atlatacaklardır.
Bende zuhur eden hastaliktir. Bipolar 2 allahtan 1 olda seyi sey ettiydik. Manik atak donemlerinde zeka patlamasi, ozguven patlamasi ve bilumum yararli ozellikleri icimize sigdiramayacak kadar fazla hissediyoruz ama depresif ataga girene kadar elbette. Ve gunde 4 saat uykunun yetmesi gibi gozleri arada morartma ozelligide var. Tedaviyi almiyorum.
amcamın oğlu bundan yaklaşık 8 sene evvel üniversiteye hazırlandı. kapasitesi yoktu allah var ama amcamların haklı olarak şöyle serzenişleri vardı; "oğlum başka şansın yok bak, eğer iyi bir hayatın olsun istiyorsan kazanacaksın bu sınavı, yoksa biz gibi kalırsın bu tarlanın içinde"
evlerimiz aynı avluya bakıyor. bizim arka hayattan görünüyordu bunun odası, iki-üç yıl boyunca sabahlara kadar yandı o odanın ışığı. gerçekten çok çalıştı çocuk, gece gündüz çalıştı, okumak ve anne babası gibi çaresiz olmamak için çalıştı. sonunda kazandı ama bu arada geçen yıllar ona genetik miras olarak taşıdığı ama o zamana kadar ortaya çıkmamış bir hastalığı da sınav sonucunun yanında hediye ediverdi. bipolar bozukluk dediler, kaydını yaptırdığı üniversiteden ilk yılın ortasında da alıp geldiler eve. manik dönemiydi, deli gibi sigara içiyor, günlerce uyumuyor, sürekli konuşuyor, sürekli para harcıyordu. "ben kazandım ya, öğretmenlerim senin okumana gerek yok dedi, direk verecekler diplomayı" diye sayıklıyordu.
sonra arkasından depresif dönem geldi, intihar teşebbüsleri, günlerce başını yastıktan kaldırmadan uyumalar. ilkokul mezunu annesi televizyonlardaki sağlık programlarına abone oldu, bir yığın profesörle görüşüldü, birbirine benzer/benzemez ilaçlar alındı. şimdi o iniş çıkışlar düz bir hatta, ama nasıl; kata tonik bir genç var karşımızda artık. aldığı lityumdan dolayı sürekli elleri titreyen, ergenliği geçeli yıllar olmasına rağmen sivilceden yüzü görünmeyen, gülmeyen, konuşmayan, robot gibi yürüyen bir çocuk. işe giremiyor, arkadaş edinemiyor, ilacı bırakamıyor, okuyamıyor. "iyiye gidebilir ama hastalığı tetikleyen şartlardan uzaklaşması lazım" demiş doktoru. babayı uzaklaşır şartlardan, nereye gidiyor? anne ve babasıyla tarlada. geçen yine sınava gireceğinden bahsediyordu, yakında bir yeri kazanırım belki dedi kıpır kıpır bakan, odaksız göz bebekleriyle.
ve en azından tetikleyici olarak rolü var sınavın ve ösym'nin, anmadan geçmeyeyim; gencecik çocukların gözündeki ışığı söndürdü, söndürüyor yıllardır ya allah belasını versin.
kendimle mücadele veriyorum. kafam sürekli dağınık. geçmişi hatırlamak çok güç. geçmişi unutmak çok güç. kendini anlamlandırmak, uçarken yere çakılmak ya da düştüğün çukurdan doğrulmak çok güç. yaklaşık 8 yıl önceydi ilk farkettiğimde. yoğun stres altında bir kaç gün gelen depresif belirtiler hemen ardından yerini aşırı mutlu ve canlı bir kişiliğe bırakıyordu. karakter özelliğim bu dedim. kişiliğim dedim. taa ki 3 yıl sonra hayatımda çok değer verdiğim birini sırf bu yüzden kaybedene kadar. ortada hiçbir sebep yoktu, her şey yolundaydı ama ben kendimi toplayamıyordum işte. o kadar dipte hissedyordum sebepsiz yere ve o kadar acı çekiyordum ki ruhumdaki acıyı hissetmemek için bedenime zarar veriyordum. major zararlar değil elbette. gördükçe pişman olacak ya da dokundukça canım yanacak kadar. kollarımda çizikler, vücudumda morluklar, parça parça kesilmiş saçlarım. bir dönem yanımda makasla oturduğumu hatırlıyordum. uzundu o zamanlar saçlarım ve teker teker kesiyordum. kendimi son derece değersiz ve çirkin hissediyordum. ve ruhum sürekli ve o kadar çok acıyordu ki fiziksel bir acı olursa onu düşünmekten ruhumu fark etmem sanıyordum. işe yaradığı da oluyordu. o dönem yüksek dozda antidepresan kullandım. beynim uyuşuk, bakışlarım donuk. mal gibi gezerken ortada, hani 'dünya yıkılıyor, insanlığın sonu geldi' falan deseler; 'haa öyle mi? peki.' diyecek bir kafadaydım. işte o kafa bana hayatımda bir kez sahip olduğum ve aşırı değer verdiğim bir şeyi kaybettirdi. bir insanı. bir umudu. salak saçma yalnızlıklar sonra. o gittikten sonra bir silkelendim. daha çok acı çekmeliydim, ben daha da beterlerine layıktım. sigarayı bıraktım, antidepresanı da. 1 yıl içerisinde yaklaşık 20 kilo aldım. ruhumdaki boşluk hissi bir türlü geçmiyordu ve ben o deliği yiyerek doldurmaya çalışıyordum. 1 yıl sonra aynaya baktığımda kendimi tanıyamadım. hayatımın kontrolünü tekrar elime almam gerekiyordu. iniş çıkışları kontrol etmem gerekiyordu. ben de maskeler yarattım gündelik hayatımı idame ettirebilmek için. iyi de hissetsem ortalamaya yakın olmalıydım, dipte de hissetsem bunu dışarıya çok yansıtmamalıydım. sonraki 4 yılı bu şekilde geçirmek için elimden geleni yaptım. ancak şu son 5 aydır yine dengem bozulmuş vaziyette. ve iniş çıkışlar o kadar rijit, o kadar sert ve o kadar hızlı ki. kendimi bir anda dünyanın en başarılı, en mükemmel insanı hissederken ve parlarken; bir anda dipte, işe yaramaz ve dayanılmaz bir yük altındaymış gibi hissediyorum. yaklaşık 3 hafta kadar önce artık bu döngüden sıkılmış ve geçmeyeceğinin çaresizliği yüzüme soğuk soğuk vurmuşken ciddi anlamda her şeyi bitirmeyi düşündüm. hem buna daha ne kadar dayanabilirim ki dedim.. bir kaç gün sonra iyi hissetsem bile sonra yine kötü olacak her şey dedim. ama işte her ne kadar uzaklaşmış olsam da bazalde bir allah inancım var, şükürler olsun. korku de, bahane de, yeterince kötü değilmişsin de. artık ne dersen. ama bu 30 yıllık hayatımda yaklaşık 2-3 kez ciddi anlamda düşündüysem bunu, son seferi eyleme geçirmeye en yakın olduğum zamandı. ama durdum işte. sonra ağlama nöbetleri. yazarken major depresyondaymışım gibi hissettim. sonra doktora gittim. oysa ki ben kendimi yıllardır bipolar olmadığıma, bunun benim karakterim olduğuna, en kötü ihtimalle -o da belki- siklotimik olduğuma inandırmıştım. doktor bipolar olduğumu söyleyince hem dünyanın tüm yükü üstümden kalktı hem de bir karanlık perdesi indi üstüme. bir yandan hasta olduğunun tescillenmesinin verdiği rahatsızlık hissi, bir yandan da sebebi belli oldu, ben anormal değilim, sadece hastaymışım rahatlaması gibi. hani böyle kötü bir habaer beklerken o haber gelince en azından belirsizliğin bitmesi sebebiyle bir kötü rahatlık çöker ya insanın üstüne. hani çok önemsediğin bir sınava girene kadar tedirginlik vardır, kalacağım korkusu ve anksiyetesi. sonra sınavdan babayı alınca kötü de olsa bir rahatlama gelir. tam anlatamadım ama his bu işte. 1 hafta kadar önce bana duygudurum düzenleyicisi bir ilaç başladı doktor. 1 haftadır dozunu yavaş yavaş artırarak kullanıyorum. son 2 gündür manik / hipomanik faza geçtim. hayatım şimdilerde bombok ama yine de bazalde garip bir mutluluk ve gülümseme hali var. ama artık bunu anlamlandırmaya çalışmak ya da bununla mücadele etmek yok. ha bir de millet yazmış, 'herkes bipolar amk' ya da 'yeni nesil ergenlerin hastalığı' vs vs. insanda ağzını burnunu kırma hissi uyandırıyor. çünkü kendi canıyla ve stabilitesiyle uğraşan insanlar varken gerçekten, kenardan sağıklı insanların yaptığı primitif yorumlar son derece can sıkıcı oluyor.