devam edelim, öyle bir spor medyası ki, hocanın birisi rakip takıma verilecek teşvik priminin adam başı dağıtım listesini yapar, bir diğeri oyuncularının tek tek ne kadar aldığını bilir, bunların üstünde durmaz, o adamları hırpalamaz, hele hele birisini hep kocaman kocaman destekler, o zaman vicdanlar sızlamaz. kendisine kol geçiren çocuğun milli takım kaptanlığına ses çıkarmaz, canından,emniyetinden sorumlu olduğumuz isviçre milli takımını dövmekten beter ederiz, olayları organize eden kişi sütten çıkmış ak kaşıktır, imparatoredir,kurtarıcıdır. sıra gariban pascal'a gelince örf ve adetler, gelenekler. işte, bütün bunlardan sonra çakallara yem etmeyeceğimiz adamdır bernd schuster. maymunun gözü açıldı.
ülkemizde schuster in yaptığı hareketi yapmayan bir erkek var mıdır acaba? dikkat ettim de büyük kanallarımızda tek bir kelamı bile geçmeyen bir durumdur. insan safını bu kadar kolay belli edemez.
birilerinin "şu adamı yıpratın bakalım yavaştan" emriyle harekete geçen spor medyamızın, ki bu medya hakkında güzel bir yazı alttadır, linç girişimine başladığı adam.
işine geldiğinde gözünün önünde adamı yatırıp şeetseler başını adalara,modalara çeviren , bakarkör olan,işine geldiğinde ahlak zabıtası kesilen nadide,güzide,pek cici spor basınımızın son günlerde yeni kurban olarak belirlediği teknik direktör. antrenmanda şeyini tutmuş schuster,bunların da telleri dökülmüş. duyan da bizim spor medyamız mensuplarını,işerken pipilerini mandalla tutar sanacak. daha önce pascal'ı linç etmiştik, şimdi sıra schuster'de,hee mi? bir de baba hakkı'nın,şeref bey'in kemikleri sızlamış nağmeleri. gör bak yarın erman da katılır koroya. bayılır böyle boktan işlerin önde bayrakla gideni olmaya. adamınki kaşınmış,sabah mahmurluğu ile gitmiş eli oraya, senin merakın nedir ki şak şak asılırsın deklanşöre. schuster çıkarıp kafanız kafanıza vursaydı yeridir,bakma efendi adammış. ya da değmez mi dedi,nedir...
rotasyon sevdalısıdır. şu ana kadar görünen budur. ama takımına belli bir sistemi oturtmaya çalışmış ve başarılı olmuştur. sezon sonunda tekrar hakkında yorum yapmak doğru olur.
nobre, holosko ve nihat'la oynamak zorunda olandır. gönül isterki daha iyilerini verelim ona ama imkan yok. ha, dersinki bobo'yu niye oynatmıyor sürekli? orda hak veririm sana. bobo hep oynamalı. ama sırf trabzonspor maçı yüzünden eleştirilmemesi gerekendir. allah aşkına 3 ekim 2010 trabzonspor beşiktaş maçındaki yedek kulübesine bir bakın. ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
2. dünya savaşında almanlar bilindiği üzere sonuna kadar mücadele etmeleriyle ve disiplinden kopmamaları ile ünlüdür. savaşın son anı olan berlin kuşatmasına kadar emir komuta aşamasında herhangi bir sekme olmamış, hala savaşın kazanılacağına dair umutlar yemyeşil olmuştur.
beşiktaşta görüldüğü üzere maç başlar başlamaz rakip amansız ataklarla perişan edilmekte, rakip oyuncular büyük panik yaşamaktadırlar. maç içinde beşiktaşın kaleci zaafından yenilen goller beşiktaşı yıldırmamış son ana kadar mücadeleden kopmamasını sağlamıştır. nihayetinde savaş son anda da olsa kazanılmıştır.
kesinlikle rotasyonu seven bir hoca. kadrodaki her oyuncusunu hazır tutmak istiyor. ama zaman zaman kritik ve zorluk derecesi
yüksek maçlardaki bu tercihleri başımıza iş açabiliyor. ama yine de bu adamı mustafa denizli veya başka bir hocayla kıyaslamak
insafsızlık olur. zaman zaman yaptığı hatalarına rağmen bu adam beşiktaşta bir felsefeyi değiştirmiştir. bu takım kadıköy'de
fenerbahçeyi kendi sahasında kapanarak kontra atak oynamak mecburiyetinde bırakmıştır. yenilse bile bu takımı alkışlardım.
özgüveni yüksek, gol yese bile sabırla oynayan ve her zaman yediğinden fazlasını atabilmeye inanmış bir takım. ayrıca q7 ve guti
transferlerinde payı büyüktür.