dün kendimi biraz kötü hissediyordum. uyuyamadığım zamanlar hep kötü hissederim. hatta intihar planları yaparım kendi kendime. bu arada, bunu fark etmem güzel, bir gün intihar etmeye karar verirsem bi kaç saat uyuduktan sonra yapıcam, bok yoluna gitmek istemiyorum. neyse.. işte dedim kendi kendime uyuyayım uyanayım, düzelirim. düzelmedi ya :/ ben de sözlüğe geldim. sınavım var zor bi sınav.. o yüzden girmemeye karar vermiştim. ama bi şeyler yazmak beni genellikle rahatlatır. ve müzik dinlemek.. https://youtu.be/Mssm8Ml5sOo bu şarkıya taktım kafayı. işte tam böyle bir insanım bence ben. nasıl tarif edemiyorum ama bu şarkının hissettirdiği gibi bir insan işte. en azından kendi içimde.
okula da gitmedim. uyanamadım. sonra düşündüm de bir kaç saat için bütün gün mutsuz gezmektense, o kaçırdığım şeyleri kendi kendime de öğrenebilirim. o yüzden bu saate kadar uyudum. aslında cuma günleri bin atlı akınlarda çocuklar gibi şen olurum, ertesi gün tatil olduğu için. ama bu sefer cidden uyanamadım. yoruldum galiba.
yazdığım kadar konuşamıyorum. bazı insanlarla konuşurken salak bi sessizlik olur ya arada. işte benimle konuşursanız muhtemelen konuşmanın yarısı o salak sessizlikle geçer. ya da biri size iltifat ettiğinde "bleeee" der kalırsınız. işte bana hep öyle olur. daha yeni yeni cool bir şekilde "teşekkür ederim" deyip gülümsemeyi öğrendim. artık refleksif çıkıyor hatta. neyse.. ama tuhaf bir şekilde bazı insanların yanında da çenem düşebiliyor. henüz bunun neden olduğunu bulamadım. sanırım sevdiğim insanlar oldukları için. gerçi diğerlerini de sevmiyor değilim.
sevmek demişken, geçenlerde eski bir arkadaşım biraz içini döktü bana. uzun yıllardır beraber olduğu sevgilisi tarafından terk edildi. ama o uzun yıllar cidden uzun yıllar yani. beş altı sene olmuştur. işte o arkadaş biraz kafamı karıştırdı. (#36089156) bilmiyorum, sevmek güzel olabilirdi belki ama ben kendimi hiç sevilecek biri olarak görmedim mesela. sanırım o kadar değerli hissetmedim hiç. aile hariç tabi. daha doğrusu annem ve abim. bu arada annem gelip yavrucum sen neden mahsunsun bugün annecim, cıvıl cıvıl ol yine, ben üzülüyorum bi sıkıntın mı var diye.. diyor. sanırım dünya üzerinde hiçbir insan beni bu kadın kadar sevemez. ikincisi de apple işte. ** işin tuhafı bir sıkıntım yok. hatta dün çok güzel bir gün geçirdim. bi arkadaşın doğum gününü kutladık beraber. muhabbet falan.. hatta genelde ilk ben kalkarım. son kalktım bu sefer. iyi geldi. eve gelirken de bizimkiler surat yapar diye düşündüm, kızarlar biraz geç kalınca. yapmadılar hatta onlar da kutladılar çocuğun doğum gününü. selam söylediler. çok iyi çocuklardır bu arada benim arkadaşlarım.
yazmak iyi geldi gerçekten. o linkini attığım şarkıyı da sanırım on beşinci kez dinliyorum. şimdi gidip ders çalışmalıyım. öğleden sonra da sivilcelerim için doktora gidicem. belki sonra birilerini ararım okulda ne yaptılar diye. akşam üzeri de yürüyüşe çıkarım belki. bu gün de erken yatarım sanırım. hala yorgun hissediyorum.
italya’ya gitmiş olabilirsin.
Yılın en şık ve en pahalı gömleğini satın almış olabilirsin..
Her akşam o gömleğin düğmelerini sen çözüyorsan yalnızsın demektir..
Son model bir cep telefonun olabilir.
Göz alıcı işçiliği ve hafızasında yılın en iyi şarkıları da olabilir.
Seni sadece yanlış numaralar arıyorsa bir yerde yanlış yapıyorsun demektir..
Saraylara benzeyen bir evde yaşayabilirsin..
Odalarında kimselerin yaşayamadığı zevkler yaşayabilirsin.
Yatak odanda yalnız başına uyuyorsan ölü gibi yatıyorsun demektir.
Herkesin imrendiği kariyerli bir işin vardır.
Her ayın 15’inde hesabına ödenen yüklü miktarda maaşın vardır.
Çiçekçinin, sinemanın veya restoranın yolunu bilmiyorsan fakirsin demektir.
Gündelik ilişkilerle ömrünü sürebilirsin.
Geceleri sahte sevgi sözcükleriyle tenini yabancı tenlere sürebilirsin.
içinde geçmeyen bir sevişme yaşıyorsan eğer kalbin taş düşürüyor demektir.
bu tür başlıklara tılayıp her seferinde yazmaktan vazgeçmekten bıktım. sanırım bir tür bunalım içerisindeyim. son ses şarkı dinliyorum o an her şeyi unutturuyor ama sonra daha kötü hissettiriyor. bu aynı uçurup en yükseğe gelince çakılman için bırakılman gibi bir şey o yüzden üzüntülerimi untturacak şeylerden uzak durmaya karar verdim. bunları yaşamalı hissetmeliyim.
korkuyorum diyor aşktan,
seni düşünmek, sana bağlanmaktan.
ver diyorum elini,
tutayım götüreyim seni mutluluğa, huzura.
tut elimi işte.
yarını düşünme.
bağlanmaktan korkulur mu?
heyecan olmazsa ya da risk.
aşk olur mu?
öylesine ne yazsam ki. öylesine öylesine. şöylesine böylesine. yazmasam da olurdu, diyebileceğim ne yazsam ki. içimden gelmeyerek yazabileceğim şeylerin bir listesi gibi mi olsun. hep soru sorar gibi mi konuşmalıyım. yazmakla konuşmak aynı şey değil. konuşur gibi yazmakla, yazar gibi konuşmak da aynı şey değil. babam odama daldı az önceki cümlenin tam ortasında. kaçta gideceğimi sordu, söyledim. gitti. kapıyı açık bırakarak. ben onu görünce günaydın demiştim. her neyse.
bu her neyseler, boşverler falan çok gözüme batar oldu. düşünür gibi yazdığım için belki de. öylesine öylesine. yazmanın bir anlamı yok, anlamsız şeyler yazmanın bir anlamı yok,
bunlar bir takım uydurma laflardır. şimdi ben buraya niye çıktım, nasıl çıktım? çıkmamış da olabilirim; çıkmışsam çıkmışımdır, çıkmamışsam çıkmamışımdır...
o değil de bir çorba yapıp içeyim en iyisi ıscak ıscak.
hayatın tam olarak neresinde hata yaptım bilmiyorum ama sanki bütün evren benim karşımda. domino taşı gibi devriliyor her seferinde kurduğum hayaller. kimsenin hayatında olmamam gerekiyor gibi hissediyorum. bu nasıl bir uğursuzluk anlamadım gitti. kimden uzaklaşsam hayatı yoluna giriyor sanki. bir gün her şeyin çok güzel olacağı umuduyla bağlandığım bu hayata dair neredeyse bütün umutlarım birer birer tükeniyor. en güvendiğim insanlardan bile kazık yemekten bıktım. Artık hiçbir şey beklemiyorum kimseden. bana huzur verecek tek bir kişi yok sanki. ben herkesten ve en çok kendimden nefret ediyorum galiba. oysa ne de mutluydum seneler önce. kaybolan yıllarımı da istemiyorum bana sadece biraz huzur verseler yeter.
Ben bu yazıyı öylesine yazdım . Benden kalan son parçalara , tüm umutlarıma, hayallerime. Evim bilidiğim küçük bir çocuk gibi korkularımdan arınmak için sığındığım, güvenli bölgem olarak gördüğüm adama. Kırılmış bir kalbin, bozuk para gibi harcanmış değeri bilinmemiş bu aciz ruhuma. Mabedim olarak gördüğüm gelecek hayallerimin altında duran her inanışa. Biz kimdik , neydik , aciz vücutlarımızın altında , kelimelerin ağırlığı altında ezilen bir kaç parça ruh. Özgür kılmak için şimdi onları tek celsede silip atılan bedenlerimze inanmak zorundayız .
Dünden kalma yorgunluğum, geçmişten gelen hüznüm ve daimi uykusuzluğum yine üzerimde. Nasıl takım elbisenin olmazsa olmazı kravat ise benim olmazsa olmazım da bitkinliğimdir. Ben dünyaya gelmeden önce, bana sorarsalar; “dışarısı çok güzel ama kaladabilirsin” deseler, öyle bir hakkım olsa, doğmama hakkımı kullanırdım.
Günlerdir pide fırınına atılmış biber gibi yanıyordum sıcaktan. itfaiyeyi arayıp evimde yangın olduğunu söylesem, onlarda hortumlarla üzerime su sıksa anca vücut ısımı dengeleyebilirim. Bulutlar mı imdadıma yetişti yoksa güneş insafa mı geldi pek bilmiyorum ama bugün hava biraz daha vicdanlı. Pideler özel sipariş ve pideleri yakarsa işinden olacağını bilen bir ustanın eli değmiş gibi fırına.
bugün cumartesi. evde durmayın, çıkın, dolaşın, için, insanlarla sohbet edin, derdiniz varsa rakınızı içli içli çekin, derdiniz yoksa mutluluktan çekin, sevdiğiniz adam veyahut kadın varsa gözüne bakın, yoksa sevdiklerinize bakın ama evde tek başınıza melankoli yapmayın.
bugün cumartesi. gidin ve biraz olsun kafanızı dağıtın. bu akşamki son entrymi giriyor ve hepinizin gözlerinden öpüyorum. zira, çok içeceğim bir akşam, çok güleceğim bir akşam beni hazır bir vaziyette bekliyor.