tanrım!
aşık olma şevkimin üzerine bastılar.
iyi niyetimin üzerine benzin döküp yaktılar.
kalbim sıkışıyor. nefesim daralıyor bir hiç uğruna.
merak ediyorum orada mısın? beni duyuyor musun?
Dağılıyor gibiyim.. Önümde boş sayfalar, uzun zamandır şiir yazamıyorum. Aklım parçalanıyor ama kelimeleri oyuncak eden ben, ilk defa kendime tercüme olamıyorum. Oysaki bir girdabın içinde de değilim. Aksine söz verdiğim gibi, güçlüyüm ve tırnaklarımla kazımaya devam ediyorum hayallerimi. Ne oluyor bende bilmiyorum. Yokluğunu ilk defa bu kadar derinden hissediyorum. Neredeyse 4 yıl oldu toprak seni benden alalı. Biliyor musun bugün ilk defa seni son gördüğüm sokağa gitmek istedim. Ayaklarım gidemedi belki ama firari aklım koşar adımdı.. Gidip o son ana dönmek istedim. Ellerini tutup bırakmamak ve saatler sonra o acı haberi almamak istedim. Hani gittiğinden beri koltuk deynekleri elinden alınmış sakat gibi kaldım derdim ya.. Sanki şimdi çok daha fazlası, ifade bile edemiyorum. Sen gittiğinden beri kıranım hatta parçalayanım çok. ihtiyacım var bir an önce rüyalarıma gelmelisin. Hiç bir fanide sendeki deva yok. Güçlendikçe dağılıyor gibiyim. Hatta son zamanlarda gizli gözyaşlarımın en dibindeyim.. Sebepsizce yaşlar dökülür oldu sürekli gülen gözlerimden. Ne olur çok bekletme bir an önce seni görmeliyim. Beni bıraktığın bu dünyayı tahmin edemezsin. Ördüğüm duvarlarım bile yetmiyor artık. Belkide iyi oldu gidişin, ya sende bu insanlara benzeseydin.. Melakem iyi değilim, bir an önce düşlerime gelmelisin...
ben bu yazıyı sana yazdım.
ben bu yazıyı kendime yazdım.
ben bu yazıyı yazdım.
ne kadar çok yazacak şeyimiz var. ne kadar dolmuşuz, belki mutluluktan, belki üzüntüden, belki umuttan, belki hüzünden belki de minicik bir ihtimalden dolayı çok dolmuşuz.
başkasına söyleyemediklerimizi burada yazıyoruz, veya söyleyeceklerimizi burada şekillendiriyoruz ve ben bu yazıyı sana yazdım oluyor, belki bir arkadaşa, belki dosta, belki anneye, belki babaya, belki kardeşe, belki sevgiliye, çevremizdeki herkese karşı.
kendimizi bulmak adına, belki hep aklımda kalsın küçük bir not diye, ben bu yazıyı kendime yazdım yapıyoruz. kendimize yazdığımız yazılarla şekillendiriyoruz kendimizi.
ben bu yazıyı yazdımla ise, hayata bakışımızı şekillendiriyoruz, her şey hakkında genel konuşuyoruz.
insan her şeyden yoruluyor,
insanlardan olaylardan en basit şeylerden,
ama yaşam devam ediyor duramıyoruz o yüzden dinlenmeye zaman yok.
zaman acımasız, hiçbir şey için fırsat vermiyor,
ilerlemek zorundayız bu yüzden.
benden gittğin günden beri daha az güvenir oldum insanlara...hani vardır ya insanların örnek aldığı biri yada çok güvendiği; sen benim en güvendiğim ve örnek aldığım insandın ki beni yarım bıraktın, sensiz bıraktın...zaman durdu sanki yada ben kilitlendim, tepkisizdim...yalnız yürümeye başladım elimi tuttuğun sokaklarda önce...başımı dik tutmaya çalışırken seni soran gözlerle her karşılaşmamda daha çok içime kapandım, daha çok kırıldım insanlara...oysa kimseye veremeyeceğim hesabım yoktu ama eksiktim...gözümden akan yaş bitmedi uzun süre...sessizce ağladım duvarlar arasında sadece seni diledim allahtan ve sadece seni istedim yanımda...sonra ne mi oldu? dualarım kabul olmadı ne sen geldin bana ne de ben gelebildim sana...ayrı dünyalarda farklı insanlarda sürdürüyoruz hayatlarımızı...her gelende seni ararken kimsede bulamamak seni belkide en büyük hayal kırıklığım budur ve bu yüzdendir yerine kimseyi koyamayışım...kendi içimde sakladığım seni ara ara çıkartıp seninle kendimi avutuşum...
Gözlerime batıyor görmek istemediklerim. Hatırlamak istemediklerim bir tümör gibi bütünleşiyor beynimle. Geçmişten bugüne sadece yankısı ya da uğultusu kalmış sözler, gülüşler, seslenişler havada kalmış. Havadan kapmaya çalışıyorum onları elimle, bin bir şekle giriyorum., elim değdiği gibi dağılıyorlar bir avuç kum gibi.
Anıların o karşı konulamaz güzelliğini görmemek adına giydirmiştim kat kat. Edepsizce soyunmaya başlıyorlar gözümün önünde, kayboluyorum geçmişte. Yıldızlara dokunuyorum. Gecenin iç rahatlatıcı kokusu sarıyor ruhumu. Bir anda sabah oluyor gökyüzü büyük bir gürültüyle iniyor üstüme. Nefesim kesiliyor. Renkler , ışık , hava , umut koşarak uzaklaşıyor. Bir savaş anında bir annenin çocuğunu kucaklayıp telaş ve korkuyla kaçışı gibi. Bir ben kaçamıyorum o devrilmişliğin altından. Anılar geliyor o sırada; zihnimi okşuyorlar yalnız olmadığımı hissettirir gibi, kanıma karışıyorlar ve yine gece oluyor gök yerine geri dönüyor. Rahatlıyorum, huzur yeniden uzanıyor yanıma, anılarımı bir masal gibi anlatıyor tatlı ve sakin bir üslupla... Tam uykuya dalar gibi oluyorum, yüzümde huzurun armağanı olan tatlı bir gülümseyişle... Özür dileyen ve hüzünlü bir sesle izah ediyor ; '' Masal olduklarını unutma, onlar sadece geçmişin uydurduğu masallar, kaptırma kendini o dünyaya... '' Armağanını geri veriyorum huzura, yüzüm donuk ve duygusuz bir hal alıyor, içim bulanıklaşıyor, zihnim sabit ve donuk, gözlerim puslu ve boş bakıyor.
Benim gecem gündüzüm karışıyor birbirine böyle. Camdan baktığındaki gök yüzü rengi , akrep ve yelkovan değil geceyi gündüzü belirten... Anılar ne zaman dayanırsa kapıma o zaman gece; ne zaman uykuları gelmeye başlayıp dönerlerse evlerine o zaman çekilmez bir sabah...