nasıl masum nasıl tertemiz bir yüreksin sen ağabey?
o çizmelerine kapanıp, '' senin gibi namuslu, şerefli insanlar var mıydı?'' demek isterdim.
senin evladın, kardeşin, eşin dostun olup '' benim ağabeyim şerefiyle bizi doyurdu'' demek isterdim.
seni kahramanlaştırmak değil bu ağabey, sadece ''şükretmek'' böyle masum böyle güzel insanlar var diye ''şükretmek''...
o sedye senin itin olsun! sana verilen emeğe helal! nasıl bir aile terbiyesi almışsın ki içinde bulunduğun durumda bile başka insanları düşünüyorsun. helal olsun.
sedyeden değersiz gördün ya kendini göğsüme bir yumruk indi kalkmıyor. içim daralıyor düşündükçe, yere batsın malınız, mülkünüz. bu bir sınavsa hepimiz sınıfta kaldık.
neden cani pazardayken agzindan bu cumleler cikar ki insanin?
bu felaketi yarasiz ve hasarsiz atlatmis olmanin mutlulugu yuzunden hissettigin mahcubiyetten mi? olurken gordugun arkadaslarina lazim olur diye en azindan ambulansi kirletmemek mi amacin? neden hep fedakar olan sensin, o siyah takimli adamlar senin iyi yasaman icin kilini kipirdatmazken?
çizmenin en is lekeli yeriyle öyle bir iz bırak ki sedyede, anlasınlar senin hayatının bir allah'ın belası sedyeden daha pahalı olduğunu.
daha sert, daha güçlü bas ki bastığın yere senin hayatının da her bir vekilin hayatı kadar mühim olduğunu iyice kavrasınlar! Ancak o zaman o sedyeler maden göçüklerinin başından kalkacak çünkü...
orada kazanılan hiç bir para yitip giden canların bedeli olamaz... senin hayatın oraya yüzlerce korumayla gelenler kadar değerli güzel kardeşim; ama senin insanlık onurun var ya, işte o kefeyi tartacak bir ağırlık koyamam ben.