ben bu yazıyı sana yazdım

entry31069 galeri293
    113.
  1. Üniversite hayatım boyunca gerek sosyal alanlarda gerekse mesleki alanlarda kendimi geliştirmeye özen gösterdim. Ne hayattan tek beklentisi dersler olan sıradan bir öğrenci oldum, ne de her şeyim sinema ve müzik oldu. ilgi ve eğitim alanlarımı oluşturan bu öğelerin dengelenmesinde çok hassas davrandığıma inanıyorum.

    Ayrıca kazandığım analitik düşünce yapısı ve ilgi ile geliştirmeye çalıştığım ve hala da geliştirmek için çaba gösterdiğim yabancı dillerim ile şirketinizde elit şartlar altında çalışabileceğime inandığımı söylemek isterim.

    Bu yüzden sizinle çalışmanın benim için büyük bir sevinç kaynağı olduğunu belirtmekten mutluluk duyarım. Her türlü görüşme için tarafınızdan gelecek tekliflere açığım.

    Cevabınız için şimdiden teşekkür ediyorum. Saygılar.
    17 ...
  2. 112.
  3. ben sana hiç yazı yazmamıştım bittikten sonra ama bu yazıyı sana yazdım diyebileceğim elle turulur gözle görülür bir şey olsun istedim.
    sana git dedim istemiyorum dedim... inandın gittin... belkide ben o zaman birşeye sinirlenmiştim içimde büyütmüştüm bu derdi ve sana böyle yansıtmıştım. çok sordun ama söylemedim, bir inatçı keçi gibi davrandım,tek taraflı düşündüm,gitmen konusunda ısrar ettim.
    gittin,haklıydın... ben istemiştim bunu. ama ben bunu şimdi sana yazıyorum.
    giderken bendende birşey alıp götürdün! kaç senedir kimseye tekrar veremediğim birşeyi aldın. canın saolsun. bunada razıyım..
    işte ben bu yazıyı sana yazdım.
    11 ...
  4. 111.
  5. okudum ve yazıyorum..

    En yakın dostlarım çevremdeydi, ama kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim. Hayatta.
    15 ...
  6. 110.
  7. "buz gibi havada camlara çarpan yağmur misali" gibisinden tanımlamalarla başlamayacak bu yazı. camus vari derin sözlerle kafa bulandırmayacak. herşey açık ve net olucak.

    inasanoğlunun yarattığı ve birbirine karşı güttüğü en karşıkonulamaz duygudur aşk. bunu ne kadar genç yaşınızda anlarsanız katlanılması o kadar kolay olur. zira taze olan kalbin yenilenmesi, farklı duygulara yelken açması kolay olur.

    hayatımın akışını değiştirdiğim gün bir insanın en mutlu anlarından biri olan bir doğum günü partisi idi. klişeleşmiş amerikan gençlik filmlerindeki "partide kız ayarlama tanışma koklaşma yiyişme" muhabbetinden uzakta, her bakışla eriyip biten, bir daha kendine gelemeyen ve hayatında ilk defa birine bakmaya bu kadar korkan bir insana dönüşmek. gözlerin derinlerindeki anlamından korkmak. midede uçuşan kelebeklerle oynaşmak. yere değmeyen ayaklarla koşmak.

    aşk...

    benim için 2. dereceden bir polinom denkleminden farksız olan aşk. ya da newton un etki tepkisi gibi kolay olduğunu sandığım aşk. her problemin içinde çözümünü barındırdığı, ya da her etkinin bir tepkiyi yarattığını düşündüğüm şey. insan olanı insan dışı bir şekilde bağlatan, yemeden içmeden kesen şey.

    mailler, telefon görüşmeleri, araya giren yüzlerce kilometre mesafeler, beklemeler dayanmalar sabretmeler. kavuşamadan geçen bir 3 yıl. en kolayı da bu olsa gerek. cümlenin anlamı. 3 yıl. 1000 gün. yazması kolay.

    ben bu yazının sonunu getiremeyeceğim...

    12/06/2007
    Micro
    *
    12 ...
  8. 109.
  9. karşımızdakinin yüzüne söyleyemediğimiz sözleri bir yerlere çizittirmektir. bazen bir parça kağıda bazen de uludağ sözlük'e yazılabilirler..
    14 ...
  10. 108.
  11. Acı istiyordun ya, işte sana acı! içine akıttığın bu gözyaşı, vefanın artık sözlüklere bile alınmadığı bir zamana dair süzülüyor gözünden. Yüzündeki gülümsemenin vaadi dolmakta. Ve evet, solmakta bu vermeye bile kıyamadığın çiçekler, en ufak bir rüzgarda yerle bir olan o sırça sarayda.

    Zamana, kadere ve kendine hükmediyordun hani ! Göz açıp kapayıncaya kadar, evde yalnız kalmaya başladın. Sırf karanlığa duyduğun korkuyu içinden atabilmek için, evin arka odasında ışıkları kapatıp gözlerini dört açardın. Odanın loşluğu içine sinerdi. Kapkara gözlerinle birlikte, bir olurdun sessizlikle. Şimdi, yüreğin paramparça, kan damlıyor bileklerinden. Simsiyah !

    Oysa kan dediğin kıpkırmızı olurdu, değil mi, ya ? Kızıl düşler gerekirdi o zaman, içindeki karamsarlığı atıp sevgiye ulaşmak için. Oysa sen hâlâ o sekiz yaşında, karanlık bir odada uyuyakalan çocuksun. Daha hayatın ne olduğunu bile bilmiyorsun.

    Bedeninin istekleri uğruna, gözlerindeki sevgiyi göremeyenlere yanıyorsun habire. Bırak artık boş insanları, tıpkı onları acziyetlerine terkettiğin gibi. Şimdi hissettiğin bu büyük boşluğu, hayallerinin peşinden koşarken aldığın yaraları unutma vaktidir. Gözlerini güneşe çevirmenin ve gerçekten gülümseyebilmenin ne olduğunu anlama vakti geldi de geçiyor.

    Hayatın sana verdiği bu çürük yaşantılar, dua etmek için ve hayatta kötülüklerin de olduğunu görmek için bir bahane. Haytta bahaneden öte, sana sunulan bir hediye.

    içindeki sese güven. Karanlığın içinde inadına parlayan kapkara gözlerin yeniden ışıkla buluşsun. işte o zaman, mutlaka daha da ışıldayacaktır kimsenin görmediği ama her zaman gülen yüzün.
    16 ...
  12. 107.
  13. 106.
  14. her sabah , senin o suçlayan bakışlarınla çıkıyorum kapıdan... 3.5 yaşındaki suçlayan bakışlarınla. Sonra o suçlayan bakışlarını ananene çeviriyorsun , kreşin kapısında...
    her sabah 7.30 da başlayan bu adi suçluluk duygusu 12 saat boyunca peşimi bırakmıyor! (12 saat çünkü , köleliğim " yol dahil 12 saat " sürüyor. )

    " iş " ten nefret ediyorsun...

    kendin bildin bileli "annen" işe gidiyor.
    yine , kendini bildin bileli "baban" başka bir şehirde, iş için... yaşamımızın sürekliliğini sağlayabilmek için...

    iş e gitmeyen tek kişi de seni okula götürüyor. (senin deyiminle "okul". ve sanırım "okul" dan da nefret edeceksin büyüdüğünde)

    küçücük bakışlarınla , sen bizi suçlamaya devam edeceksin..
    seni yalnız bıraktığımız için...

    oysa ne çok isterdin " öyümcek adam konseye gitmiş, oyda da gitmiş otuymuş yukayı" diye şarkı söylemeyi annenle...
    157 ...
  15. 105.
  16. sen görevini yap gerisini tanrıya bırak.

    Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden
    bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder
    gibi hareketler yapan birini görür.
    Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile
    vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir
    adam olduğunu fark eder.

    Genç adama yaklaşır:
    - Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
    Genç adam yanıtlar;
    - Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.
    Onları suya atmazsam ölecekler.
    Yazar sorar;
    - Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.
    Ne fark eder ki?
    Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı
    daha alır, okyanusa fırlatır.
    - Onun için fark etti ama..

    ...anladın sen....
    12 ...
  17. 104.
  18. ayrılık deme bana...

    Ne zaman seni sevdiğimi söylesem, sensiz bir hayata başlamam için öğütler veren sen, bugün yine gitmekten bahsediyorsun. Hayır, efendim ! Alıştıramayacaksın beni sensizliğe !

    Sana, senin ismini söylerken bile kendini adeta inkar edip bir yabancıya söylemişim gibi geliyor sana. Sen, bana kendim için birşeyler yapmamı söylerken kendini hiç görmüyorsun. Kendi yapamadıklarını bana nasihat ediyorsan hiç boşuna yorma kendini. Ben, sana ulaşmayı gözden çıkararak seni sevmeye adamışken kendimi, bana "sensiz" vaatler sunman beni alt üst etmeye yeter de artar bile.

    Hayat derler bunun adına. Senin çevrende oynayan figüranlar, buralardan gitsen de başka insanların bedenlerinde yeniden canlanacaklar. Nereye kaçarsan kaç, kendinden kaçamayacaksın. Mutluluğu uzaklarda arıyorsun ya ! Mutlu olamayacaksın. Hatalarınla ve en önemlisi kendinle yüzleşmedikçe kendini bulamayacaksın. Cesaret ister hayat. Çünkü kuru gürültüyle dolmayacak kadar kısa.

    Ve sen, her gidişinle bir koz daha vereceksin onlara; yani seni hüsrana uğratanlara; yani senin kendinden şüphe etmene neden olanlara... Diyelim ki, benim ömrümü üç sene kısaltmadın da, bitkisel hayatta yaşayacağım ve sen bunu umursamayacaksın diyelim; başarılarınla gurur duyup, yaptıklarınla hayat bulup, ruhunu özgür bırakmadığın için sen, seni affedebilecek misin, böylelikle ?

    Hayır, efendim ! Sen bir bahaneyle kendini kandırsan da, ne hayat bu hatanı affeder, ne de ben bir daha böyle içten gülebilirim. Hem ne hakkın var beni böyle uykusuz bırakmaya ?

    Şunu bil, her zaman yanındayım. Çünkü yüreğim seninle ve gözlerin, gözlerimin önünde. Sen, düştükçe benim canım acıyacak. Hadi beni boşver ! Senin canın acıyacak. Ve sana uzaktan her bakıp yardım edemeyişimde bir boşluğa yuvarlanacağım. Elimi uzatacağım bir uçurumun dibinden; bulamayacaksın. Yüreğimden sesleneceğim sana; duyamayacaksın. Ve kendine hapsolunca sen de uyuyamayacaksın.

    Ne kendine yap bu kötülüğü, ne de bana. Hadi gel şimdi, içten bir kahkaha at bu dünyaya ve devam et yoluna. Herşeye rağmen gülmeyi bilmeli insan. Herşeye rağmen.

    Sesini duyurup biraz uyku ihsan et bana da, huzur bulayım artık.

    17.03.07 07.36 sonkuzu
    16 ...
  19. 103.
  20. manalara kapalı manalı yüzüm, sen avucuna aldığında sığınır gibi dua'ya, eğilirdi ellerine... ben, ağlamaklı yüzümle gözlerimi kapatıp ince bir acıyla sokulurken öptüğüm ellerine... senin nur cemalin mağrur gülümserdi, göğsüne bastırırdın başımı... uzun uzun ağlardık... hiç konuşmadan saatlerce baktığımı biliyorum sana, dizinin dibinde oturup ellerim ellerin arasında dinledim seni, dokundum yüzüne, gözlerine, saçlarına... dokundum biliyorum.
    biz seninle iki farklı diyarda kurulan tek bir hayalin içindeki birbirinden habersiz gezen ruhlardık...

    hayata dairdir hayal kurmak... birbirinden habersiz kurulan hayallerde buluştuğunu anlamak... acıdan, kızgınlıktan aynada gördüğün kendinden, gözlerini kaçıracak kadar utanmak... aynı hayali bir daha kurmamak için uyumamakta hayata dairdir... aşık olmakta... unutmakta... acıda.
    fashiondesigner
    02.06.2007 - 03:00
    12 ...
  21. 102.
  22. 101.
  23. kabus görmüyorum nicedir.

    uyanıyorum ve saatlerce boşlukta uyumuşum gibi hissediyorum.

    bu bir iç boşaltma yazısı, tam 8 aydır mühür olan ağzımdan asla duymadığım, muhtemelen burada da asla okuyamayacağın, gün olur da bi kere görürsen kimin olduğunu, kime yazıldığını asla anlayamayacağın bir yazı.

    dünya senin bana bahsettiğin kadar kötü değilmiş, hatta o kadar iyiymiş ki alkole dayanıksız bir bünye sızana kadar içmeden uyuyamazken artık "iyi ki bugün böyleyim" diye şükrederek uyuyabiliyormuş.
    sen, hep beni suçladın, her şeyde, yolda yürürken bana bakanlarlarda bile, yaşadığım bütün kötü şeylerde bile.. ama gelip sana sığınmıştım, güvenmiş, inanmış ve anlatmıştım.. sen ne yaptın? en sevdiklerime zarar vermekle tehdit ettin beni.

    yazık.

    oturup düşünmüyorum nicedir, ama bu sabah aklıma düştün yine.
    bitsin dedim, yazayım ve bitsin.

    bu ilişki yürüsün diye elimden geleni yapmalarıma, dokunmaya kıyamadığını söylediğin vücudumu mosmor edene kadar hırpalamana, çığlık çığlığa ağlayışlarıma, susup kalmalarına, bağırıp durmalarına, bağırıp durmalarımıza, kendimizden başka kimseyi umursamamıza, senin için sahip olduğum her şeyi bir kenara bırakıp atmalarıma, oturup hayal kurmalarımıza(komik değil mi? ), herkes en önde yürürken milleti arkadan takip edip iki cümlede bir gülmelerimize, beraber büyümemize rağmen kimsenin asla seni(yada belki de beni) tanıyamamış olmasına, güvensizliğimle dalga geçmelerine, gülüşüme dünyaları değişmeyeceğini söyleyip en iyisine layıksın deyip sadece ağlatmalarına, telefonda bambaska olmalarına, aslında dünyanın en romantiği olduğunu düşündüğüm sırada her şeyin paramparça olmasına, upuzun(ve artık asla yazılmayan) maillerimize, senin için aldığım ve tek bir kez bile seninle kullanamadığım kamerama, "bu kadar uzaktayken bile canımı bu kadar acıtmayı nasıl başarıyorsun?"a, her sinirlendiğinde dilinde zehirli bir yılan olmasına, beni her kızdığında ince ince kesmelerine, kalbime kıymık kıymık oturan acı sözlerine, zehir cümlelerine, bütün kötülüklerine karsılık en kandan en candan olmana, asla yalan söyleyememene ve aslında belki de canımı en çok acıtanın yüzüme baka baka "o daha..." diye başlayan cümleler kurabilmen olmasına, hediyelerine, kokuna, baştan aşağı tapılacak bir yaratık olduğumu düşünmene ve kendi putunu kendi ellerinle unufak etmene, yollara, havaalanlarına, terminallere, sokağına, binlerce kez gülerek geldiğim ve son kez ağlayarak ayrıldığım sana....

    bütün bunlara bakıyorum ve artık senden yana acı çekmiyorum.

    söylediğin gibi, zor oldu biraz, ama olmayacak değilmiş.

    sonra bir gün bir mucize olmuş, tam da hayatımın sonuna kadar senin cesedinle yaşamaya karar vermişken, her cümlede kendimi suçlamalar artık ruhumun parçası olmuşken..

    biri gelmiş ve elinde sihirli değnek bile yokmuş. gerçekmiş yani, inanılmaz.

    biri gelmiş ve dokunduğu her yer iyileşmiş.

    biri gelmiş ve sakinleştirmiş.

    biri gelmiş, yaptıklarımı aptalca bulmuş ama aşağılamamış, suçlamamış, yargılamamış.

    biri gelmiş ve baştan yaratmış.

    biri gelmiş en küçük bir "of" bile demeden bir enkazdan mutlu bir insan çıkarmış.

    biri gelmiş, söylemediklerimi görmüş, anlamış, ses etmemiş.

    biri gelmiş, gecelerimi sesiyle aydınlatmış, günler onsuz başlamaz olmuş.

    biri gelmiş, kader olmuş.
    19 ...
  24. 100.
  25. Blue Scene

    Yer: pay&roll
    Nihayet. Havanın görülmedigini iddia ediyorlar; hayat bilgisi kitaplarina not duşülmesi lazim, falanca saatte falanca yerde görüldu diye. Kirnizi hat. Barut kokusu. Lloyd'u hatirliyorum.
    kartal gol gol gol.
    yazmak yine bambaska bişey.ters giden birşey var;beni takip eden!ağaçların arasına girmem gerekiyor..bir ben,bir de benden dilim seçen..kabuğum serin,düşlerim kalleş..katilim düşünce de agacları ateşe veren...sonra seslenir ses...yürü yeşilden...beyaz burda korkutuyordu beni,sessizce...en büyük düşler üstüne garip ve gri idi .. gözlerim göl den nehre giren,suya hayat veren ve her parca da hayattı içim..parçalanarak şelaleden gizem'e süzülen...bir bütünün bütünsüzlügünden bütünleşme telaşındaydı nefesler....sarılmak için en kimyasal yalandı yılan,özünde sevgi üreten...

    hadouken! bakın seyirciler muthiş bir karaciger yoklaması daha! ee meksikalı oyle yabana atılacak bir rakip degil tabiikii..
    bas bas bağırıyorsunuz da noluyor pıtır pıtır terli alın,almazsanız almayın.
    gazete almadım yine ulan,
    hem buraya roma rakamıyla 18 yazsam noluur? hiç yazamıyorum çükü...

    benim oyunum nerede?. siktiret oyunu yemek yiyelim..peki
    üç yumurta kaç yaşam barındırır içindende? üç yumurtayla ne kadar yaşıyabilirsin ?
    ..ah eğleniyor kendi başına,ah neşesi yeter, ah umurundamı sandın bu dünya ..
    çaresiz kalmakla nefessiz kalmanın arasındakı üç fark nedir? neden çaresiz kalırız? yada nefessiz?.

    nedir lan bu hayatı değerli kılan? neyin savaşını veriyoruz niye yaşıyoruz..neyin peşindesin?..bir şeyin peşinnde olduğunu düşünürsek senin peşindeki ne?

    ucabileceğini hiç hayal ettin mi? ucup ne kadar yükselebıleceğini?bana bunların cevabını ver.

    bu malzemeler olmadanda yemek yapabilir misin?

    olexekmısım gibi hissediyorum kendimi yaşlamadan hemde...

    rovans maçı istiyorlar,şut çekmemeye özen göstereceğim

    yaa su duvardaki balık söylediklerimizi duyuyor mudur? asılı olarak kalmaktan sıkılmamış mıdır.

    hayallerimiz yerlerde sürünürken nasıl özgür olabiliriz?
    16 ...
  26. 99.
  27. hayattan daha kötü davranmadın bana.
    davranmanı istedim,
    seni çok sevmemek için.
    umutsuzca sevmiştim biliyordum..
    gidişinle,
    umutsuzca sevmemi de alıp gittin.
    şimdi yağmurlar umutsuzluğuma, yalnızlığıma eş...
    16 ...
  28. 98.
  29. bunu, bundan bir öncekini, daha öncekileri.... hepsini sana yazdım...size...saygımdan değil siz demem. o kadar sıradansınız ki hepiniz. Aranızdaki farksızlık aslında seni siz yaptı. savaşlarım hep size karşıydı. bine bir. benler yarattım karşı koymak için. biz oldum. biz olduk. herbirimize bir tane sen düşsün istedik. ben istedim en başta. öyle çok istedim ki, benliğime sığamayışım haykırışlara dönüştü. bedenimden çıkan eller sardı dört bir yanımı. aydınlığıma parmaklarını soktular. ışığım, yüzlerce tırnağın arasındayken, beynim hala acıyordu. ve sonunda hissetmemeye başladım. bunu sen yapmadın. seninle savaşan ben yaptım. aslında sen hiç yoktun biliyor musun. Bu yazıyı sana değil kendime yazdım.
    10 ...
  30. 97.
  31. - bu yaziyi ben sana yazdim al oku.
    - benim okumam yazmam yok ki.
    - oha....!
    10 ...
  32. 96.
  33. sen simdi kapat pencereni,
    bak yıldızlara.
    o zaman gokyuzu kalacak,
    bulutlar dagılınca.
    sen al gotur kendini,
    sakın geriye bakma.
    sabah yalanlar kalacak,
    sana....

    (bkz: kargo)
    10 ...
  34. 95.
  35. sensizken de uzuyor saçlarım sanki elin değmiş gibi ...ben bu yazıyı sana değil, gidişine yazdım ...
    19 ...
  36. 94.
  37. 93.
  38. beklenilen var beklendiğinden habersiz
    ben bu yazıyı sana yazdım sende bundan habersiz.
    15 ...
  39. 92.
  40. izlerimi üstünde taşıyan sen, daha da bir güçlenip dönecek olan ben. bu gidiş bir kaçış değil, bir serzeniş ya da yıkılmışlık hiç değil. biliyor, görüyor, hissediyorsun. *
    15 ...
  41. 91.
  42. bu ben yazıyı sana yazdım, şimdi yazılarımı ve en önemlisi içimdeki seni de alarak senin hiç bulamayacağın bir sıra doğru gidiyorum.

    hoşçakal..
    18 ...
  43. 90.
  44. "sen" ismindeki zenan
    -----------------------------

    Affedersiniz, ama...

    Siz de kimsiniz ?

    Tek tek görsem sizi, her birinize "Sen..." derdim herhalde. Kalemi elime alıp, sizi düşündüğümde her biriniz "Sen..." oluyorsunuz çünkü.Ama yanlış anlamayın yine beni; sizi küçültmüyordum gözümde. O kadar büyüyordunuz ki, tersine, sizden başka kimse olmuyordu, hayalimde ve gözlerimde. Sadece "Sen..." kalıyordu kelimelerden geriye.

    Oysa ne hakkınız vardı hayatıma girmeye ve beni böyle dağıtmaya ? Tek tek girdiniz hayatıma, bir arada gelseydiniz, elbette, sadece birinize yer olacaktı kalbimde ve alt üst olmayacaktı ruhum boş yere. Bir öncekinin bıraktığı izler ve teker teker "Siz", şu yürekte gitgide büyüyen bir boşluk meydana getirdiniz.

    Kiminize "Aşkım..." dedim, kiminize "Dostum...", kiminize "Sevgilim..."... Pek azınıza "Seni seviyorum." dedim. Ama ben hepinizi, hepinizi çok sevdim. Kiminiz, farkında bile değildiniz bu büyük sevginin, kiminiz gözlerime bile bakmadan çekip gittiniz. Kiminiz, ruhumdaki ışığı görüp ya hayret ettiniz, ya da anladınız ki bu büyük sevgi size de yeter, başkalarına da. Ama hiçbiriniz değerini bilemediniz.

    Teker teker yaktınız beni. Her yanışımda yeniden doğdum küllerimden ama bir yangın daha bağrına bastı beni her defasında. Yine de tükenmedim, hayret! iyi dayanmışım doğrusu bunca ateşe. Gerçi içinizdekini açık açık söyleseydiniz, yanmazdı canım bu kadar herhalde.

    Sizden yadigar defterler biriktirdim, bir çoğu yarıda tükendi. Kelimeler, cümleler, mektuplar, şiirler... Hiç resim saklamadım, pek sevmem çünkü, mutlulukların geride kaldığının kanıtını yüreğimden başka bir yerde barındırmayı. Hafızam, bir fotoğraf albümüne sığacağından daha fazla anı saklıyor ve bazen hiç istemesem de döküyor onları gözlerimin önüne. Eskiyi unuttuğum zamanlar ise, kader, hayatımı işgal edip yeniden sunuyor aynı sevinçleri ve mutluluğun sonrasındaki aynı acıları. Ben alıştım artık, ama yürek ha gitti ha gidecek.

    Bedenim de iflas etmenin eşiğinde dolanıyor. Şimdiden unuttum geceleri uyumanın nasıl birşey olduğunu. Ağlamanın kâr etmediğini ise seneler önce öğrenmiştim sizden birini uğurlarken yüreğimden. Artık gözyaşlarını da unuttum galiba, gözyaşına hasret kaldı gözlerim.

    Hepinizi uğurladım sanmıştım ama bakın, yine karşıma çıktınız bu soğuk kış gecesinde. Sevda, geliyorum demez. Ama siz de demediniz, garip. Siz sevda değilsiniz, sadece birkaç eski hatırasınız, iyisiyle kötüsüyle. Ama hâlâ burada, bana emanettir bıraktığınız izleriniz.

    Yine de, ne iyi ettiniz ! Hoş geldiniz, sevda getirdiniz. Güle güle gittiniz, inşallah kederle dolmamıştır gözleriniz. Yine beklerim sizi. Ben hep burdayım. Eğer, bir gün dönerseniz, büyük ihtimalle, bıraktığınız gibi bulursunuz bu naçizane, bu virane gönlümü.

    Ama merak etmeyin, siz nasıl olsa bulursunuz bir gecekondu, o gün gelir de neşeyle dolarsa terkettiğiniz bu hüzün yurdu.

    29.12.2006 04.52
    19 ...
  45. 89.
  46. sana yazdım dağda ki korkak, şehirde masum halkımı öldüren pislikler.. erkeklik mi savunmasız, işten çıkmış eve giden insanları öldürmek. savaştığın bir ulustan hiç mi öğrenemedin insanlığı, seni yaralı ele geçirdiğinde hastaneye getiren askerden, yakalandığında korkudan ve soğuktan tirtir titrerken sana battaniye verecek kadar yiğit mehmetçikten mertliği.. öğrenemezsin, millet olamadığın gibi insan da olamazsın, hayvandan daha zavallı olarak yaşar ve pislik içinde, cenabet bir şekilde ölürsün, leş kargaları yer cesetini..

    not: herkes gibi aşk üzerine yazamadım, bizim aşkımız vatan aşkıdır çünkü..
    24 ...
© 2025 uludağ sözlük