güzel günlerimiz oldu seninle. hatırlar mısın ağlamıştık bir kere birbirimize sarılıp. sessiz bir sokağın ortasında, bir gece vakti. eğlenirdik de birlikteyken. çok iyi anlaşıyorduk aslında. sen ne kadar inkar etsende.
yaşattığın her şey için çok teşekkür ederim sana. seni tanımadan önce gerçek mutluluğu tatmamışım hiç ve gerçek acı nedir bilmemişim. öğrettin her ikisinide.
büyüttün beni teşekkür ederim...
ben bu yazıyı sana yazdım her ne kadar okumayacak olmanı bilsem de...(yazıya girişim bile klişe)
şöyle göz attım biraz yukarıdaki girilen entrylere; içimizde ne özdemirler ne murathanlar varmış dedim kendi kendime; güzel yazmışlar ellerine sağlık.benden öyle afilli cümleler kurmamı beklemediğini biliyorum ama beklesen de kuramam ki zaten; yok öyle edebei bir yanım..biliyorsun; genelde komiklikler şakalar...
ancak senin için yine de bir şeyler yazmak istedim buraya.
her ne kadar şuan için yüzüne söylemeye cesaretim olmasa da; doğru zamanı beklesem de ,ki o ''doğru zaman''ın gelmeme ihtimali epey yüksek görünüyor,bir gün bunu yüzüne haykıracağım;
seni ben çok seviyorum...
hiç bir şey tesadüf değil.... rüya gerçeğin ta kendisi... uçurum başlarında açan çiçeklerin ne günahı var?..... uçurum ayaklarının altına konulmuşsa.... ve ben sehpaya yürüyorsam aşıksam uslanmıyorsam..... her seferinde inadına diyerek adımlıyorsam tüm yolları... nereye gittiği önemli değil yürüyorsam.... tomurcuk durmaya karar vermişsem kuru bir dalda.... özümsemişsem özüne inmişsem çözmüşsem şifresini hayatın.... mayın değil bir sevdaysa üzerine basınca patladığım.... kolumun bacağımın yokluğuna alıştırmışsam kendimi.... ve kendimi de inandırmışsam ölüme.... beyaz bir melekse suya çizdiğim... gögün maviliğine aldanıp kuş olmak istemişsem bir mavzerin ucunda... önce kanatlarımdan vurulmuşsam sonra koparılmışsa başım..... ve kaybolup gitmekteysem masum bir çocuğun bakışlarında...... zulmü taş ile dövüyorsam ya da tutulup bir köşede dövülüyorsam.... pekala cehennem burada cennet nerede diye soruyorsam ve susuyorsan sus pus oluyorsan... dilsizsen körsen... duyamıyor göremiyorsan.... ve sana bir tek soru sorsam cevap verebilir misin?...... hala umurunda mıyım?.....
bir dal gibi tutunabilir miyim sana....yada kırılır mısın ben tutununca?....bir yıldız gibi kayar mıyım bakışlarından.....bir dilek bir umut olur muyum içerdekine.....çentik çentik kanatır mısın beni tırnaklarınla?...acının içinde sevdam olabilir misin......umabilir misin beni bir bahar vakti kekik kokan bir kırda..... ilk sevdiğim ilk özlemim ilk hasretim ilk ve son sevda olabilir misin bir dokunuşta?....
cevap veremeyeceğin yerlerde olsan da duyduğunu biliyorum.... seni nasıl özlediğimi bir bilsen....
sana sesleniyorum daha karşıma çıkmamış sevgili.
neden beni bu kadar bekletiyorsun,
neden hala karşıma çıkıp bana seni seviyorum dedirtecek bir şeyler yapmıyorsun.
lan * ben böyle hayallerle yaşayacak ne yaptım sana.
sen şimdi okuyamayacak olsan da yazdıklarımı, bir tebessüm beliremeyecek olsa da sana ettiğim her iltifatın sonunda, haberin olmasa da burada bir yüreğin senin için çırpındığını, ben bu yazıyı sana yazdım.
her bir kıvrımında bir sıkıntımı eriten kıvır kıvır saçların dalgalanırken ağır ağır esen mayıs rüzgarlarında, gözlerinin ışıltısını söndüren acılara küfrederek yazdım bu yazıyı. hiç benim olmayacağını bilerek, gözlerindeki sevgi pırlantalarının benim için asla parlamayacağını bilerek yazdım. sen benim hiç olmadın, "ben de seni hiç sevmedim ki, yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim" demek ister ya deli gönül, sevdim, çok sevdim...
bir güle benzemeni de sevdim yürekten ama ben asıl seni çok sevdim. platonik aşık şiirleriyle elitist bir tavır takınarak dalga geçerek geçirdim ömrümü ya, her kara aşık yazısına verebileceğim ayarı verdim ya, yüreğimden atamadım senin için çırpınan arabesk cümleleri. "geyiğine dinliyorum yaaa" mazaretine sığınsam da unutulan ya da cenneti dünyada seninle gördüm dinlerken, hep bir yanı acıdı kalbimin.
şairlerin sallanan dizeleri bir bir devrilirken seninle dolup taşan kalbimin üstüne, hep enkazdan kurtulmaya çalıştım, inkar ettim üstümdeki moloz yığınlarının aşktan miras kaldığını, kabullenemedim tek kurtarıcımın bir tatlı sözüne gizlendiğini.
ben bu yazıyı sana yazdım, sana yazıp da okutamadığım binlercesi gibi, ben bu yazıyı sana yazdım, sen bilmedin, duymadın, görmedin...
işte oturmuş düşünüyorum neyi dersen, seni değil, seni niye düşüneyim ki ben manyakmıyım 10 senedir görmemişim yüzünü duymamışım sesini, neyini düşüneyim senin o bukleli altın saçlarını mı ? şimdi kim bilir hangi renktirler.
yıllar bana olduğu kadar sana da acımasız davrandı mı acaba, yoksa hala göz kamaştırıyormusun ? bana ne yahu ! nasıl davrandıysa artık. zaten bu dar hayatta bir daha mı göreceğim seni, bir daha mı bakacağım yeşil gözlerine düşünmüyorum hayır düşünmüyorummm !!
formula yarışları ne oldu bu hafta acaba ? he he ben formula seyrederdim haftasonu sen dışarı çıkalım derdin de çıkmazdım kafama sıçayım... hayda gene başa döndük.
arabanın da bakıma ihtiyacı var eskidi artık bir türlü de satamıyorum, geçen gün sana araba kullanmayı öğretirken ağaca sürttürdüğün yere baktım yine, paslanmış benim gibi, sen şimdi nasıl araba kullanıyorsundur kim bilir ee hocan kim senin, belki de bir kamyonun altına girmişsindir, ne bileyim ben çokta umurumdaydı ne düşünüyorum ki seni delimiyim neyim. *
hayatıma girdiğin gün gözlerimin önünde. bir kitabın, bir hayatı değiştirebileceği düşüncesi bile bir imkansız iken,şuan gerçek aşkı bana yaşatabiliyor olmanın verdiği heyecan bütün damarlarımda geziniyor. her nefes alıp verişimde, her kalp atışımda.. ben bir tribün, senin ismin ise, o tribünün tuttuğu takımın ismi gibi adeta. renklerine gönül verdiğim..
Voila.. yine ben.. aslında sen.. beden olarak beni görsende aslında gördüğün bedenin ruhunda sen varsın. Tutkulu ve idealist bir karışımız biz. yani ben. yani sen.
ideallerimiz var. hedeflediklerimiz uğruna aylardır birbirimize yaptığımız yatırımlar. Gelecek planlarımız. Hedeflerimiz. hayat çizgilerimiz.. Hepsi tek bir amaç uğruna varlar. amacımızı gerçekleştirmek adına sahip olduğumuz en büyük gücümüzün kaynağı tutkumuz. asla tükenmeyecek, gurur duyduğumuz tutkumuz.. 6 ay kadar önce "aşk nedir" diye sorsalardı, " somut kanıtlarla ıspatlanabilecek hayallerin gerçekliğe dönüştürülme yüzdesi " diyebilirdim. aşk, benim için "kontrolsüz belirsizlik" idi. aradan 6 ay geçti.. aşkın tanımını değiştrdin. sen, "benim", ben de, "sendim" ya hani, "aşkı kanıtlayabilir misin ?
cevabını duyar gibiyim..
aşk, uzaya benzer. uzay sonsuzdur, ama sonsuzluğu asla kanıtlanmamıştır. insanoğlunun algısı sonsuzluk kadardır. aşk sonsuzdur
mevsimlerden sonbaharmış, ama hikayenin kahramanlarının ilkbaharıymış. bir öğleden sonra adı gibi uzun boylu ve yakışıklı bir prensin, güzel prensesi öpmesiyle prenses uykusundan uyanmış. uyanmış ama bir rüyanın içine uyanmış adeta. öpücük öyle kuvvetliymiş ki prensese tüm geçmişini unutturuvermiş. gelecekse zaten prense teslimmiş. prensesin gözü belli bir yarıçapın dışına çıkamaz olmuş, hem zaten niye çıksınmış ki, orada gayet mutluymuş. ama korkarmış, acaba bir gün bu rüyadan uyanır mıyım diye. sonra hep dua edermiş tanrıya bitmeyen rüyalar da olsun diye..
di li geçmiş zaman. bir şeylerin bittiğini söyler ve de o şeyin kendin tarafından yaşandığını belirtir.
aşık olmaktı. aşık.
aşık + di li geçmiş zaman.
ulan seni ne sevdim be. ama söylemedim, söyleyemedim. o mükemmel güzelliğine değildi sevgim, aşkım. bu kadar güzel olmasaydın da seni bu kadar severdim, aşık olurdum...
bilmiyorsun ki neler yaptım sana aşıkken? neler mi yaptım?
ooy oy neler neler. anlatıp da rezil olmak istemem...
ama salak olduğunu gördüm. güçsüz ve işe yaramaz ve "bozuk" olduğunu bildim. buna rağmen aşkımdan vazgeçmedim.
severken vazgeçme;
bir gün dolmuşta, taksi dolmuşta dikiz aynasından salınan o söze dikkatlice baktım ve gördüm ki bu yazı yazıyor. vazgeçme lan volkan dedim.
vazgeçmedim. ilk fırsatta görüşeceğim dedim. bu kişi benim kaderim dedim. ilk sordupunda görüşmek istedim. ama talih beni itti uzak diyarlara. şans böyleymiş.
bu arada diğer kız bana bastırıyordu, nedir derdin diyordu, ahanda işte senden hoşlanıyorum, neden bu tafran diyordu. ben elimin tersiyle itiyordum. ne yaptım ki ben sana diyordu. olmaz diyordum.
kime aşık olduğumu söylesem ya bana acıdı, ya da hiçbir şey söylemedi kaçtı gitti.
bunun da böyle olacağını biliyorum. ama umurumda değil.
beni nereye çağırdıysan geldim, gelirim de, ben ne kadar çağırdıysam gelmedin. aferim.
biliyorum iki laf söyleyip üste çıkacaksın. kahretsin. biliyorum. ama artık yağma yok. sen kötülere layıksın. geber.
aklıma düşüyosun bu aralar hatta aklımdan cıkmıyosun demek daha dogru belkide. bilmiyorum bende hani arada sırada aklına geliyorumdur belki .. çaresizligin simsiyah sonsuzlugunda nefes almaya calışıyorum sadece . yoksun , üşüyorum .. hani hep gidişlerin arkasından söylerler ya "neler vermezdim o anlar için " öyle işte neler vermezdimki gözlerinin esiri olmak için.
sirf okumayacagini bildigim icin yaziyorum. korkuyorum cunku, hem de cok korkuyorum. sen izin vermeden; sana, bendeki seni anlatmaya cok korkuyorum. cunku en ufak bir fikrim yok aklindan gecenler hakkinda. simdiki belirsiz halini, aksi cevaba yegliyorum. bu yuzden bekleyebilirim iste. 'seni sevmiyorum'u duymaya cesaret edene kadar, o raddeye gelene kadar bekleyebilirim. nasil olsa ruyalarim avutuyor beni, her gun biraz daha. o kadar heyecanlaniyorum ki benimle oldugunu dusledigimde. sana olan butun sevgimi gosterme firsatini buldugumu, sarildigimi, seni izledigimi dusledigimde... ve ilk defa hayallerimin suya dusmesinden de korkmuyorum. icinde sen olan hicbir seyden korkmuyorum. su halinle bile, yillardir, iyi ki varsin. sana hazirim ben. ve evet, zaman geciyor. son 50 gun.
bu başlığı her gördüğümde içimden bir şey kopuyor sanki. en güzelini yazmak istiyorum her seferinde. ama olmuyor.
yüreğimden dilime akmıyor kelimeler.
bekliyorum, ümitsizce.
Ölüyorum sandım.tamam dedim her şey buraya kadar.köşede kıstırıldım Azrail tepemde.gidiyorum dedim,bitti. Sonra uyandım ve öyle bir nefes aldım ki,nefes almanın bile yaşamak için güzel bir sebep olduğuna inandım o an. Uyandım kahvaltıya geçtiğimde masada yoktun oysa.herkeste surat beş karış.
Tam öldüğüm rüyayı anlatacaktım annem konuşmaya başladı ve artık senin bizimle yaşamayacağını büyük insanların bazen aralarında anlaşamayacağını falan zırvaladı. Ne büyük insanı dedim içimden,annem gittikçe küçülüyordu gözümde.bende küçüktüm zaten.öldüğüm rüya gerçekti artık,sen gitmiştin ve bende kısmen ölüydüm.o an sol elle yazmaya,yemeye içmeye başladım.sen eksik kalan tek yanım oldun.şimdi tam 11 sene oldu işte.11 sene evvel bugün öldüğüm rüya öldüğüm gün.beni öpmeden gidişindi,beklide sadece gidişindi öldüren.dün gece güle oynaya yattıkta sabah neden ölü gibi kalktık.
Bu yazılardan en az yüz tane var bende.her günü kaleme almadım ama özel günleri ve bir evladın babasına en çok ihtiyacı olduğu anlarda yaptığını yaptım.sana sarılamadım belki diklenemedim ergenliğimde ama sürekli yazdım.herkesin gözüne sokarcasına bu yazıyı da an itibariyle sana yazdım.
ben bu yazıyı sana yazdım tıpkı tüm yazdıklarımın sana olduğu gibi... ben bu yazıyı sana yazdım, sen okuma, bilme, görme diye... ben bu yazıyı sana yazdım çünkü sen benim içimdekilerin dışa vurumusun, çünkü sen bilinçaltımın en gizli köşesisin, en görünmeyen kısmındasın, en güzel yerlerini anılarınla kaplıyorsun...
ben bu yazıyı sana yazdım, çünkü sen sana yazılacak iyi, kötü, güzel, çirkin tüm yazıları hakediyorsun. çünkü sen teksin, çünkü sen benim için kelimelerimin ekrana dökülmesini gerektirecek varlıksın...
çok güzel cümleler kurmak istedim sana. ama kurduklarımın hiçbirini beğenmedim. yetmezdi ki sana. sonra yardım istedim can baba'dan. zannederim okkalı bir küfür sallamıştır yattığı yerden. ulan hislerinizi bile yazamayan andavallar, bir de ortaya aşığım, seviyorum diye çıkıyorsunuz diye. tabi o bu kadar kibar söylemezdi muhtemelen. ama sonra gözlerime bakınca anladı halimi can baba. oku evlat dedi, şurda bir kaç bişi karalamıştım diye. okudum ve senle paylaşmak istedim. okur musun?
Bunca zaman bana anlatmaya
çalıştığını,kendimi
bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu
varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
`Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,
okuyarak,dinleyerek değil..`
Bildiklerini bana neden
anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün
kayıpmış,
`Aşk peşinden neden yalınayak
koştuğunu anladım..`
Acı doruğa ulaştığında
gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını
anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla
ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde
anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir
tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her
damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler
terkettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği
gizlememekmiş marifet,
Hiç beklemediğim bir anda, hiç ummadığım zaman da tuttun ellerimden. Çıkmazlara doğru giden adımlarımı döndürüp geriye yürüdüm sana doğru gelen yollara. Bilmediğim bir hikayenin bilmediğim bir satırında kalan bir sevdayı yeniden gösterdin bana. Cümlelerimiz ''Sen''li ''biz''li oldular. Umutsuzluğa ait tüm gözyaşlarımı silip mutluluğa dair damlalar döktüm gözlerimden. Çünkü gözyaşlarımda sen vardın ve mutluluk. Gözyaşlarım içimdeki ateşe düştü ve söndürdü. Şimdi bozgun sonrası imkansız zafer kazanan bir orduyum. Bir yenilgi de ne kadar zafer kazanılıyorsa o kadarım işte.Belkilerden, keşkelerden, ihtimallerden medet umuyorum, senin yabancısı olduğun düşler büyüterek. Elimde umudum var ellerimden hiç bırakmayarak beslediğim gözyaşlarımla.