ben bu yazıyı sana yazdım

entry31009 galeri293
    1628.
  1. eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
    hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır,
    demiş La Rochefoucauld
    benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum... *

    ellerin... bugün avucumun arasından kayıp giden ellerin. tam sıcaklığını hissetmişken, bırakmamak için tuttuğum ellerin kayıp gitti avuçlarımın arasında. boşlukta kayboldu. yeniden tutmak istedim, gecenin karalığında gözlerinin aydınlattığı ışıkta aradım ellerini, bulamadım. yitip gitmişti. tıpkı bakışlarındaki anlamın, sesindeki heyecanın kaybolması gibi. işte o zaman başladı herşey, aramıza duvarlar ördün, kendinle ve benimle inatlaşmaya başladın, anlamsızca çekip gidişlerin başladı, kaçtın.. herşeyden, tüm sorumluklardan, ailenden, kendinden ve benden kaçtın. sonra birgün, bir ilkbahar günü yeniden geldin. artık hazırdın hayatla kavga etmeye, bu kez de onunla inatlaşmak için geldin. olmadı... yine yenildin. bana değil, hayata değil yine kendine yenildin. artık yapayalnızdın. büyük bedeller ödedin bu yalnızlığa. çok savaştın ama yenemedin kendini. ne ben vardım yanında ne annen. ikimizi de istemiyordun hayatında. aslında kendini bile istemiyordun. sen kaçtıkça uzaklara ben koşuyordum arkandan, suyun üzerinde koşar gibi koşuyordum ardından. tam elini tutacakken bu sefer de kanatlanıp uçuyordun. hep mutsuz, hep umutsuzdun. keşke tutmayı becerebilseydim elinden keşke kurtarabilseydim kendinle olan savaşından. yapamadım, omuzlarıma bindirdiğin yükleri artık taşıyamaz oldum. belki bende ilk defa yendildim, senin gibi kendime yenildim. koskoca hayatta bir kişi yaşamayı becerememişken iki kişi yaşamayı denedik, önceleri mutluyduk, yağmurlu bir sonbahar günü ankara sokaklarında yürümek gibi mutluluk veriyordu herşey. sonraları ilkbaharda leylak ağaçlarının kokusunu duyumsayarak uyanmak gibiydi herşey. düşle gerçek arasında gidip gelmek gibiydi. parmak uçlarında yürümek, her an kanatlanıp uçacakmış gibi hissetmekti. daha sonları ise kanadı kırılmış bir kuşa bakar gibi baktık bir kanadı kırılmış ilişkimize. sarmaya çalıştık yaraları, kırılan parçaları onarmayı denedik. yapamadık parçaları doğru birleştirmedik... en sonunda ise baktım ki uzun kurtarma çabalarının fayda etmediği, büyük uğraşlar verdiğim, zavallı, kanayan, yaralanan, hırpalanan aşkımızdan geriye bir tek 1 mayıs günü bana yaptığın papatya tacım kalmış, o da biraz solmuş, yaprakları dökülmüş...

    bir zamanlar ellerin elime değdiğinde tüm kimyamı değiştiren sen sessizce çekip gittin, sonra herşeye küserek tekrar geldin. ve yine gittin. keşke birgün yine gelsen ve hiç gitmesen. yine tutardın ellerimden, hem şiir okurdun belki, birazda türkü söylerdin, başımı omzuna koyardım, kapardım gözlerimi. belki yine mutlu olurdum. belki baharda yine papatyalardan taç yapardın, rengini beğenmediğin kızıl saçlarımla oynardın yine.. belki, belki yine seni seviyorum derdin... *
    13 ...
  2. 1627.
  3. ben bu yazıyı sana yazdım ''c'' kod adlı kız:
    güzelsin, hoşsun ama afedersin az bi g*tün kalkık. naza çekiyosun kendini, hoşuna gidiyor kaçan olmak farkındayım. kovalamıcam kızım seni. yok illa kovala diyorsan yakaladığım zaman olacaklardan sorumlu değilim. valla bak. ''bir hafta peşimde koş. kızların arasında seni anlatıp 'ay ne salak yaaa' diyeyim. ondan sonrada ne istersen yap bana. '' desen dahi olmaz. s*kimde bile değilsin. hatta çükümde de değilsin efendim ne bileyim pipimde falan da değilsin.
    (bkz: alkol alıp entry girmek)
    5 ...
  4. 1626.
  5. geçende seni gördüm, arzuladım...yanında biri vardı, ölmüştü gömmeyi unutmuşlardı cocuğu... gördüğüm günün akşamı çocuk gibi sana gönderme yapmıştım face profilimden. açtım profilimi ve uzun uzun yazdım çünkü beni takip ettiğini biliyordum. zaten yazdığım yazılarda özlem dolu değil küfür doluydu görmüşsündür.* işin komik tarafı ne biliyor musun? yazdığım yazının sen hariç bir sürü kişinin üzerine alınmasıydı. lapin gibi atladı hepsi, sen atlamadın bravo. niye karşılık vermedin diye sormuyorum, iki ay öncesi geldiğin zaman terslemiştim çünkü... bir anlık gaza geldim ve saçmaladım. duygusal davranıp sana " geri dön, geri dön... ne olur geri dön..." diyecek değildim. genelde kötü sözlerim seni çektiği için şansımı denedim, dönmedin, iyi bok yedin, aferin.
    6 ...
  6. 1625.
  7. keşke benim yazdıklarım da senin yaptıkların kadar can yakıcı olsaydı da borçlu kalmazdın en azından bana o zaman.

    senin iğrençliklerine bakacak olursak, benim yazdıklarım çok temiz kalıyor bu sözlüğe.

    en azından bu yazdıklarım iğrençse, bu iğrençliklerin de baş kahramanı sensin unutma! artık hiç bir karar almayacaksın öyle mi? bence de alma. son bir yıldır aldığın kararları üçümüz de gördük. karda olan kim sen onu görebildin mi? bari yanıtın evet olsaydı ama ancak bunu "içinden diyebilirsin" sen.

    hiç bir zaman bana çektirdiğin kadar kimseye acı veremedin ve hiç kimse senin verdiğin acıları bu kadar severek taşımadı, hatta annen bile değil mi?

    bundan sonra da kimse taşımayacak böyle bilesin. ben senin verdiğin her türlü acı ve hakareti taşıyıp sevgimin değirmeninde öğüttüm gitti.

    benle başladığın evlilikte başarısız olmadın sen, sonunu başarısızlığa bilerek ve isteyerek götürdün sadece.

    annen mutlu artık, sen mutlu değilsin ama bunu biliyorum.

    sen bu mutsuzluk seçimini yapıp da bana ihanet ederken orospun da mutluydu.

    o arkasına bile bakmadan çekip gitti bak. ama yine döner başkalarıya kırıştırma isteği bittiğinde. ya da sen paralandığın zaman. üzülme.

    sen oysa onunla ne hayaller kurmuştun değil mi? çocuklarınız olacaktı hani? nerde kurmak istediğin yuva?

    her kadın ben değilmişim. 21 yaşındaki sürtük bunu sana öğretti; ben öğretemedim oarası ayrı.

    şimdi kim mutlu? bak çevrene. sonuç yine aynı.

    sadece dağıttığın yuvanla kalakaldın. seçimine bizi de sürükledin. sonuna da.

    oysa en başından, senle evlenirken, ben seni asla yalnız bırakmadım. hep yanıbaşında oldum.

    bu yuvayı dağıtan kim? suçlu sen veya ben değiliz. gaza getirenleri düşün. ve uğrunda elinden çıkardıklarını. bizi... kurduğun yuvayı...

    allah için bir kez sor annene ve orospuna! eşim size ne yaptıda beni ona karşı kullandınız diye? ben bu sorunu duymasam da olur. ama allah için bir kez cesur ol, bir kez er adam olda sor, bir kez... fazla değil!

    sadece bir kez.
    7 ...
  8. 1624.
  9. gizli gizli en tenha zamanlarda gireceksin sözlüğe. ellerin benim nickime gidecek titreyerek. derin bir nefes alacaksın, heyecanlanacaksın, acaba bugün benim için ne yazdı diye.
    ben bu yazıları sana yazmıyorum. benim sırdaşım sözlük arkadaşlarım, aşkın kıymetini bilen insanlar. ben bundan sonra sadece aynı duyguları hissedenler için yazıyorum sakın üstüne alınma...
    6 ...
  10. 1623.
  11. senin yüzünden gülümseyen kimseye bakamıyorum, allah muhafaza ağzının kenarında bir çukur görürüm diye. ölesim geliyor lan, öldürsünler de bir gülücük yüzünden açılan bir çukura beni gömsünler diye.
    6 ...
  12. 1622.
  13. geldin ve gittin. hep bir mazeret bulduğunu unutmuşum yine ama çabuk anımsadım.

    şu kadarcık mutlu olacağız varlığınla diye ödün kopuyor. bu korku neden? kendini bizden bu kadar kıskanmak neden? hep mutsuz olmamızı ister gibisin.

    ama sonsuz değilmiş ki hep mutsuzluk. bazen mutlu bazen mutsuz oluyorum artık. sürekli mutsuz değilim anlayacağın. sana dair aşkımı sorgulamayı bıraktım. sana mesaj atarken de korkmadan atıyorum artık.

    yüzleşebileceğimden fazlasıyla yüzleştim seninle. bundan ötesi öteki dünyada yapılacak iş. annene bakıyorum hala gitmeye niyeti yok. tabi burda olduğunu söylemekle bana yine yalan söylemiyorsan. yalan söyleyip söylemediğini de pek merak etmiyorum açıkçası. çünkü ilk değil son da olmayacak. bunu ikimizde biliyoruz.

    "istediğin zaman istediğin şekilde yaşamak için yapamayacağın şey yok senin." annen gerçekten gitmediyse bayramda alıp gidecektir seni. aslında seni neyin beklediğini ikimizde çok iyi biliyoruz artık. anneni asla kırmayacaksın. kendi hayatını da ertelemek istemeyeceksin. sevgilin de senle evlenmediğine göre bir annene, bir bize, bir sevgililerine koşacaksın.

    ta ki bir gün bir yerde "tak!" diyecek. annenin gösterdiği biriyle evleneceksin. sırf çenesi kapansın diye. kucağına bir torun alsın diye. annen benden kaçarken orospuya yakalandı.

    ya düşündükçe gülesim geliyor aslında. tek dertleri senin paran yendiği için istanbul'a geldiler. bu gerçeğe inanamıyorum biliyor musun?

    neden acaba boşanmadan önce "müdahale edemeyiz sizin ilişkinize." deyip susanlar boşandıktan sonra konuşmaya başladılar sence? neden görüşmemiz dahil her şeye müdahele etmeye başladılar? bunu hiç düşünmek istemedin değil mi? çünkü senin de tek bir derdin vardı. benden kurtulup aşık olduğun orospuna koşmak.

    bir zamanlar seni buraya yollayıp benle evlenmene neden katlandıklarını o kadar acı öğrendim ki artık. meğerse tek dertleri iş sahibi olmanmış.

    hatta annen o zamanlar öyle demişti de ben görmek istemediğim için görmemişim... şimdi daha iyi anlıyorum. " nikahsız yaşayın diye düşündüm ama, senin de bir gururun var dedim. " demişti.

    ya... beni kimse istememiş aslında sizden. hatta sen bile yıllar sonra bak ne dedin evi terk edince. "senle mutlu olup olmadığımı bile bilmiyordum." dedin.

    bu kadar nankörlük bir sülalenin genlerinde bu denli ortak olabilir mi diye düşünüyorum bazen.

    aslında sen çok iyi bir insandın. tek hatan var senin ve bunu ömür boyu ne yazık ki hep yapacaksın. annenin ve anne tarafının; hatta kız kardeşinin seni yönetmesine hep izin veriyorsun. öyle kolay dolduruşa gelen bir yapın var ki...

    ve benim gibi bir eşin olunca da bu dolduruluşa gelmek senin için o kadar kolaydı ki. özellikle "ikinci evliliği yapan kadın olmam."

    zaman gösterecek demiştin ya. gösterdi. bak özetleyeyim:

    sen; istanbula kalacak yerin olmadığı için bana geldin. aşık sandın kendini bana. belki de aşıktın, belki de değildin bilmiyorum. evlendik. ben sana körü körüne aşıktım. ama ailen zamanla araya girdi. iyi dolduruldu beynin. hatta teyze kızlarına varıncaya kadar.

    ben hala kendine güvenen bir kadın olmasam aramızdaki bu on yıl yaş farkından dolayı ölmem lazımdı biliyor musun? öylesine incitildim ve sen her zamanki gibi buna öyle güzel izin verdin ki. gittin... o orospuyu buldun.

    elin 21 yaşındasındaki de kalkıp seni yemek dururken senle evlenecekti öyle mi?

    ve dediklerim aynen çıktı. bak daha neler çıkacak?

    bekleyelim ve görelim.
    7 ...
  14. 1621.
  15. yaşanmış acıların üstüne bir yorgan örttüm artık. bir daha görmeyeyim diye. ne kadar uzun sürdü o yorganı örtmek. ne kadar basit şeyleri yapmaya zorlanıyormuş meğerse beynim. tabii bunu böyle şimdi yazmak kolay. hem de ne kadar kolay.

    28 eylülden beri benim kararımla, ilk kez benim kararımla sessizliğe büründü bu ilişki. ne mesaj atıyorum ne de arıyorum seni. yapmak mümkün değildi benim için bunu.

    psikiyatrında bir katkısı yok bunda biliyorum çünkü eminim beni özlemiştir, ektim onu.

    seni, ben ameliyatlıyken orospunla eğlenceye gittiğin için affetmedim bu kez de. kısa sürecek sandım bu affetmeyişim ama değilmiş be can. canın çıkabilir bu arada sakıncası da yok benim için zaten.

    kırılma noktasını bekliyordu psikiyatr. kırılma noktası bu olayda olacakmış demek ki.

    gözünde zerre kadar değerim olmadığını, ameliyatlı yatağımdayken ben, sen beyoğlunda içkini yudumlarken beni düşünmeyişinden anladım nihayet.

    biliyorum biraz uzun sürdü anlamam. insan severken ve her şey yolundayken birden tepetaklak ediliverince böyle uzun sürüyormuş işte. en azından bende böyle oldu.

    yazıma bir gün aradan sonra yine devam ediyorum sözlük. okuldan yeni geldim.

    akşam ne mi oldu? yazayım da ibret olsun tüm aleme. telefon etti bana her zamanki saatinden çok erken.

    "telimin şarjı bitecek büyük ihtimal. iş yerindede şarja takamadım dedi." eh yemiş göründük. yedek telefonu da var aslında. ama ben bunu düşünemeyecek kadar aptalım çünkü.

    tanrım nasıl bir kadınla beraberse, o çok aptal herhalde; yiyordur onun bu konuşmalarını kesin. ama artık ben???? çok zor be yemek! gerek bile yoktu aslında iyi geceler diye aramasına. orospusunun koynundan 12.30 gibi arasa beni yetecek aslında bana.

    korkuyor demek ki. neyse bende 01.11 e kadar ıphonunun açık olduğunu tespit ettim, yani beni salakçığım 12.30 da da arayabilirdi aslında. ve birden o saatten sonra ıphon kapanıverdi. ondan sonra attığım mesajların iletisi gelmedi çünkü.

    bu gün an itibari ile saat 15.36. iş yerini aradım. izinliymiş bugün. a aaaaa! neden şaşırmadım acaba? valla ben de bilmiyorum. ve ıphonu kapalı.

    peki bu adamın amacı ne? bu evi yasakladım ya... güya bana hesap verip güvenimi kazanacak. ama orospusuna gidince planları alt üst oluveriyor. ne söz verdiğini ne yaptığını da unutuyor.

    bu saate kadar ona ulaşamadığımda iş yerini arayacağımı, ya da cebini arayacağımı tahmin etmiyor ya da kendini buna inandırıyor. kendi diyor zaten. "benim hayatım yalan." diye.

    zavallı insan... anlamıyorum eski bir eşe bu yalanı söylemeye ya da hesap vermeye ne gerek var? git yoluna; istediğini yaşa. ama beni çok üzmüş buna çok üzülüyormuş. bana böyle ufak hesap vermelerle evin kapısını belki aralayabilir. tabi bu düşünce bana ait ve sapına kadar doğru bunu çok iyi biliyorum. amacı iki tarafı da sömürmek. özellikle beni maddi anlamda sömürmek...

    bakalım akşam arayacak mı? ve mesajlar eline geçince ne uydurmaya çalışacak. ondaki bu aptallığı seyretmek hoşuma gitmeye başladı. bu iş giderek eğlenceli bir hal alıyor. izlemek hoşuma gidiyor. onun aptallığını seyretmek de.

    ona bu yazıları yazmıyorum bu böyle biline artık. ben bu yazıları size yazıyorum. okuyasınız ve ayakta dimdik her şeye hazır olasınız diye. "kimseye güvenemeyecekmiyiz?" diyeceksiniz. tabiki güveneceksiniz. kendinize...

    yalnız doğduk yalnız öleceğiz. kendimiz çok değerli ve önemli.

    vefasızlık kötüdür. ihanette... karşılaştığınız an; dizleriniz titrer düşersiniz. ama kalkmayı bilin! size ihanet edenin eteğinize dolanması için dua edin.

    bu dua kabul oluyor. tecrübeyle sabittir. ve hoşuma gidiyor.

    ilahi adalet buysa çok güzel bir duygu. allah o kadar büyük ki. varlığına inanmak için görmeye gerek yok...
    7 ...
  16. 1620.
  17. sayın kediciğim diallo,

    banyoya sıçılır mı olum?
    9 ...
  18. 1619.
  19. ben bu yazıyı sana kazdım
    ellerimle.
    bu yazı
    baş parmağımla işaret parmağımı kesiştirip
    tuttuğum kalemin ağlamasıdır.
    bu yaz'ı sana yazdım
    anne eli değmiş gibi.
    ağustos oldun artık
    temmuz ya da ocak olamazsın..
    ocak olsanda tütmez dumanın.
    sen benim yazımda kaldın.
    yazım..
    10 ...
  20. 1618.
  21. kolların ne kadar güzel sarmıştı ellerinse ne kadar sıcaktı. gözümü açtım sanki gerçekti. tekrar kapattım gözlerimi yanımda olmanı diledim.
    benim biletimi çoktan kestiler küçüğüm, ben o mutsuzluk seferine sen gelmeden çıkmıştım. sende mola verdim serin bir bardak su ikram ettin bana. o yüzden üzülme sakın, eğer öyle bir ihtimal varsa aklında...
    7 ...
  22. 1617.
  23. sana tek yazabilecegim, icimdekiler.
    8 ...
  24. 1616.
  25. yetmeeez dakikalar saniyeler anlatmaya bir günüüü.
    yetmesin ki yıllar sana, OYNAYASIN her günüüü...
    4 ...
  26. 1615.
  27. şimdi yazdıklarım taze terkedilmiş bir kadının son ısrarları, şartları zorlaması gibi gelmesin sana.
    sana karşı hissettiklerimi söylemeye nazlanırken daha terkettin beni. sebebinse yaşamaya çalıştığımızın etik olmayışıydı. etik olan ne peki. bile bile yaklaştın bana. kırık kalbimi nazikçe tuttun sıcak ellerinle. öyle güzel okşuyordun ki usulca eridi avuçlarında anlamadın. gençtin, hayatı sert sevdiğini söylerken bana o kadar iyi davrandın ki hayatta olmadığımı düşündüm çoğu zaman. belki rüyadaydım, öyle olmalı çünkü daha dün gece beni öpüyorken sabahında terkettin. biliyor musun ilk defa terkedildim. önemi yok ben buna takılmadım. sen doğru olanı yaptın evet ama bunu keşke bana bu kadar yakınlaşmadan yapsaydın. bak o zaman etik olurdu. etik olan buydu. şimdi yaptığın ne biliyor musun. beni çıtalardan yaptığın uçurtmaya bağlamak yükseltmek görünmez oluncaya kadar ve ipi bırakmak umursamadan.nerde düşüp parçalandığımı umursamadan . hiç üzülmediğini düşünüyorum nedense , yanılmış olmayı umuyoum çaresizce diyorum ki yok ya o da üzülmüştür. sonra mantığım diyor ki sensin o melankolik, üzülmekten mutluluk duyan,hüzün bağımlısı. adam mantıklı diyorum başından kaçtı...
    özür dilerim öyle demek istemedim aslında beni sevdiğini hiç söylemeyen tutkularıyla hareket eden bir adamdın sen. senden sevgi beklemekle hata eden bendim. keşke gemilerini yakmasaydın umarım yedeği vardır küçüğüm. ama bu kadar müsrif kullanma onları gerçekten ihtiyacın olabilir birgün. büyük konuştun, korkmakta haklı olduğumu kanıtladın bana ziyanı yok. evet ben bu yazıyı sana yazdım, daha akmamış gözyaşlarımda sakladım seni kararlıyım ağlamayacağım kaybetmemek için seni...
    7 ...
  28. 1614.
  29. Ne diyeceğini söylemek öyle zor ki...
    Kokunu unutmaktan korktuğum için deli cesaretiyle kondurdum o öpücükleri. iri yeşil gözlerin şaşırdı biliyorum. Belki hoşlarına da gitti. Ama ardındaki sırrı saklayacak kadar yetenekli değildiler. Onları gördüm, evet biliyorum. Sana sadece tahmin ediyorum dedim ama gerçeği bildiğimden eminim. Hem de en başından beri. Beni henüz tam tanımadığın için bu anlamamazlık numarasını yuttun belkide. Oysa gerçekte hiç rol yapmasını bilmem.

    Ne garip değil mi, sana hiçbir zaman anlatmama izin vermediğin duygularımı sen bilmeden dile getirirken bana ilk kez hissettiklerinle alakalı şeyler söyledin. Bu söylediklerin beni mutlu eden sözler değil biliyorum. Ama senden ne zaman bir karşılık bekleyerek iş yaptım ki?

    Keşke daha önce tanışsaydık dedin, ama geçmişte tanışsaydık belki seni bu kadar sevmeyecektim. Ya da belki de bile bile lades dedim. Eğer arkadaşını bahane göstereceğini bilsem, şu hayatta yüzümü sadece senin göreceğin bir dünya tasarlar ve seninle tanışacağım an a kadar beklerdim.

    Biliyorum aşka inanmam dedim, her güzelliğin bir sonu olduğu gerçeği de var biliyorum. Realistik düşünmek belki en amansız hastalığım. Mantığımı kolumun arasına alıp kalbimi baş tacı etmeyi beceremedim hiçbir zaman. Ama beni gene tanımadığının bir sonucu bunu bilmemen.

    Beni sevdin, ama başkaları da sevdiği için bundan vazgeçmeyi göze alabildin. Şimdi bunu benden istiyorsun. Ama sanırım ben bunu yapamayacağım, üstesinden gelmeye mecalim yok gibi. Yorgunluktan değil, asla. Ömrümün sonuna kadar seni ikna etmeye çalışabilirim. Şu da bir gerçek ki, bana ilk kez adımla seslendiğin an dün gibi... geri kalan zaman ise hızlıca geçmiş. Hiç yaşanmamış gibi. Her sabah kalktığımda seninle tanışıyorken benden bu fedakarlığı göstermemi beklemen, daha doğrusu benim bunu alt edebilmem mümkün değil.

    Güzel gözlerini, bembeyaz tenini, dalgalanan saçlarını, burnumdan gitmeyen kokunu unutmam mümkün değil. Ama bu şanssızlığa ben alıştım, şimdi değil belki ama üstesinden geleceğim bir gün emin olabilirsin. Seni unutmaya çalışmayacağım, aksine hep benimle yaşayacaksın. Sadece kendime ait odalarımda, sırlarımda. Ancak bu şekilde var olacağım çünkü...

    Elveda yok, daha sahaflar çarşısının altını üstüne getirdiğin ama bulamadığın kitabı ve içindeki bi çift tiyatro biletini hediye edeceğim. Yüzünü bir kez daha güldürme fırsatını niye tepeyim? Görüşmek üzere. Belki daha sonra hiç görüşmeyeceğimiz bir görüşmeye kadar, hoşça kal.
    7 ...
  30. 1613.
  31. insanlar bazen öyle önyargılı oluyorlar ki, yıkamıyorum ne yapsam da. işte o an, yanımda olmanı ve bana güç vermeni çok istiyorum ama yoksun. senden ayrı olmak zor ama sensiz kalmak daha da zor.
    5 ...
  32. 1612.
  33. yine sonbahar, yine hüzün ve yine sen... değişmiyor hayatımdaki özneler, nesneler ve acılar. yine acılarımın, hüzünlerimin öznesisin. olmuyor, olamıyor, bir türlü çıkıp gidemiyorsun hayatımdan. ne sen bunu becerebiliyorsun ne de ben. ama yapmalıyız, son vermeliyiz bu olanlara. hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden, yoksa olur muydu adı aşk. öldürmeliyiz bizde içimizdekileri, herşeyi silip atmalıyız. birlikte yaptığımız, kendimiz için kurdugumuz kumdan kalemiz hırçın dalgalarla denize karıştı. yıkıldı, ve yok oldu. birbir, özenle, üst üste koyduğumuz kum taneleri, sulara karıştı... tıpkı bizim gibi, biz de savrulduk, karıştık hayatın karmaşasına ve unuttuk herşeyi. birlikte gülmeyi, birlikte sevinmeyi, özlemeyi ve sevmeyi. en zoru da bu olmalı. sevmeyi unuttuk. sahiden nasıl seviyordum ben seni??? gözleri görmeyen birinin gökkuşağını sevmesi gibi mi?? ve ne kadar sevmiştim. bir denize kaç dalga sıgarsa o kadar mı?? sahi sen nasıl sevmiştin beni? sessiz sedasız çekip gidecek gibi mi ya da her hareketinle canımı acıtacak kadar mı??

    esmer tenine sevdamı sürdüğüm, en güzel günleri, en hüzünlü geceleri bana yaşatan insan, yapmalıyız vedamızı artık. çekip gitmeliyiz bu sevdadan. artık acıtmamalıyız birbirimizin canını. her telefona bakışımda yüreğimde fırtınalar kopmamalı, her adını duyduğumda gözlerim buğunlanmalı ve artık aylarca, hatta iki yıldır sırtımda taşıdığım ilişkimizin yükünü, sevdamızın son durağında bırakmalıyım. en güzel yerinde bitmeli herşey, canım o kadar acıdı ki, o kadar üzdün ki beni, en güzel yerinde bitmeli bu sevda. güzelliklerle hatırlamalıyım seni. elini tutarken yüreğinin sıcaklığını hissetiğim anlardaki gibi ya da türkü dinlerken gözlerinin içinde kaybolduğum anlarda ki gibi hatırlamalıyım seni ya da bir sonbahar günü yollarımızı birleştiren yüksel caddesinde bana sımsıkı sarıldığın günkü gibi hatırlamalıyım. *

    ben bu yazıyı sana yazdım, aslında sana bir çok yazı yazdım ama bu son yazım sana. senin de değidin gibi ne sevmeyi becerebildik ne de dönüp arkamızı gitmeyi. bu kadar mı zordu düzene sokmak bir ilişkiyi. sevmek zormuş, acı çekmek dayanılmazmış, ilk defa bu kadar çok acı çektim, bu kadar çok yalnız hissettim kendimi, bu kadar çok aldandım... hoşçakal yüreği devrim ateşiyle yanan çocuk, hoşçakal...
    7 ...
  34. 1611.
  35. öfke adam.

    ne demeli sana

    susmalı mı?

    içimde bir umutluluk hali, bir neşe, bir dibe vuruş elele
    kafam doğuştan karışık zaten e bir de kokunu biliyorum artık dokunmuşum tenine ,terin tenimde.
    dert oldun içime evet.
    kafa yoruyorum sana
    neyi sever ?
    neyi sevmez?
    beni sevmez misin?
    ah hayır bunu sormamalıyım sevgi dilenmek yok bu kez.

    emek istiyor yanında durmak.
    sabır istiyor.
    dünyan olmak gibi bir derdim yok oysaki dahil olabilmek ucundan bir yerinden derdim.
    ne zaman git diyecek diye bekleyişlerimin en sonuncusu oldun.
    sahi 'gel' i duydum senden, ne zaman 'git' repliği?
    yakındır bunu duymam.
    senin gibiler bağlanmaz ben gibilere
    bilirim. hep denk gelmez bu ruhun canı çekmesi.
    şimdiden şikayet etmektesin halimden tavrımdan uzaklaşmakta rengin üstümden.

    rengin güzel,rengin derin,rengin benim artık.
    sevgi için yalvarmayalı çok oldu mahvetmeyeceğim bu sefer de kararlıyım.

    kimseden kimsem olmasını dilenmiyorum artık.
    senden de dilenmeyeceğim.
    zorla sevdiremem kendimi.
    zorla kalamam yanında.
    zorla dahil edemem kendimi uyku halinin dehlizlerine.

    olmuyor.
    ismin dönüyor şu çatlaklarını sevrettiğim duvarda
    sanki sürekli baktığım halı deseni yüzünü andırmakta
    dert oldun içime.
    içimde yer ettin
    aptalca bu
    kim kendisinin olmayan asla olmayacak birinin peşinden koşarki
    hem de bu kadar neşeli halde

    aptallık bu

    ve ben koca bir aptalım.

    hoşgeldin öfke adam.

    umarım daha edecek çok kavgamız vardır
    umarım daha öpüşecek çok kış akşamı vardır

    soğuğu dışlayarak, sıcağını paylaşacak çok yanın olur

    sol yanıma...
    9 ...
  36. 1610.
  37. seni ilk yüreğime aldığım anda kalbim açıktan duyulabilecek kadar hızlı, güçlü atıyordu.
    sesini ilk duyduğum anda heyecandan bütün vücudum tir tir titriyordu.
    sana ilk kez dokunduğumda 'bu rüya değilmiş, gerçekmiş.' diye geçmişti aklımdan.
    beni ilk kez öptüğünde damarlarımdaki kanın daha da ısındığını, yüreğimin yerinden fırlayacakmış gibi attığını hissetmiştim.
    ...

    11 ay oldu. o kadar uzak ve o kadar yakınsın ki bana, seni her düşündüğümde, beraber geçirdiğimiz anları ne zaman ansam avuçlarım terliyor heyecandan. ürperiyorum,beni ilk kez kollarına aldığında nasıl ürperdiysem mutluluktan. ve kalbim sırf başkaları duyup da kıskanmasın diye sadece ikimizin duyabileceği bir ritmle, ve her atışında sadece senin adını sayıklayarak atıyor.

    ben seni aklımdan hiç çıkarmıyorum.

    bu gelecek ay da böyle olacak, gelecek sene de, gelecek on yıl içinde de ondan sonra da...

    hatta bu dünyadan ayrılıp kanatlandığımızda da bir tek seni isteyeceğim yanıbaşımda. şu an yaşadığımız hasrete nispet edercesine ayrılmayacağım senden, ne burada ne başka bir alemde, zaman diliminde, dünyada.

    seni çok seviyorum.
    7 ...
  38. 1609.
  39. Çığlığın çığlığım oldu.
    Bu yüzden bu kadar susuyorum!
    Hüznüm içimde irikıyım bir sancı, yutkunamıyorum.
    Beni nerede unuttun da bu kadar kimsesiz kaldım?
    4 ...
  40. 1608.
  41. Sevgili peder şuan sigaramı yaktım ve evde içiyorum. her ne kadar evde sigara içilmeyecek direktiflerine rağmen içtiğim halde her defasında "selamet yenge geldi de annemle konuşmaya o içti baba valla billa" gibi cevaplarıma inanmadığınıda biliyorum...

    içtiğim sigaranın dumanını senin resmine üflüyorum kah kah kah.

    Yaa işte öyle baba internetten anlamazsan bilgisayarı kapatıp açmayı dahi bilmezsen olacağı bu.

    ama yok lan o zaman sözlükte yazdığım her boku okursun. neyse baba ben az sonra osbir çekcem onuda bil kah kah kah.

    (bkz: kafayı yemiş yazar)
    5 ...
  42. 1607.
  43. antenin üzerinde duran sevgili bira kutusu,

    yine sıradan bir gece, ortada hiç bir şey yokken ve yorgunken üstelik; seninle tanıştım.

    ilk başta diğerlerinden bir farkın yoktu benim için. aldım, tüketip fırlatıcaktım çöpe ama öyle olmadı.

    olmadı be kutu, sen farklıydın. aslına bakarsan ilk gördüğümde anlamam gerekirdi bunu. sıradan bi 50 cl değildin, alkol oranın volumeden ibaret değildi. sen o gün.. evet o gün hayataıma girmeye gelmiştin ve ben bunu geç de olsa anladım.

    aylar oldu hala ordasın. ne eksik ne fazla tam da olduğun gibi. çekmeyen televizyonuma kudret bana güven veriyorsun. ve söz veriyorum seni asla atmıycam evimden. yerin hep orası, antenin üstü olacak.

    ben, bu yazıyı sana yazdım kutu efesim, kutu efesim ne de manyak biriyim..
    7 ...
  44. 1606.
  45. ...giyinmişsin beni, her hareketim üzerinde kalmış!..
    5 ...
  46. 1605.
  47. "yoldaş, veriyorum elimi sana!
    paradan kıymetli aşkımı veriyorum.
    tanrıdan ya da yasadan önce veriyorum kendimi sana.
    ya sen kendini verecek misin? çıkacak mısın benimle yola?
    nefes verdikçe hiç ayrılmasak mı yoksa?"
    *
    6 ...
  48. 1604.
  49. yeşil gözlerine odaklanarak, attığım her adımda düşündüğüm asil kadın,

    yine dalmış gitmişim. kendime geldiğimde manga'nın evdeki ses şarkısı çalıyordu. ama öyle bir gitmişim ki yanına, şarkıyı idrak ettiğimde dahi gözlerimden yaşlar süzülüyordu. şarkı ile göz yaşı arasındaki uyumsuzluk seni güldürmesin, ben bu aralar hep böyleyim...

    tam 5 gün önce senin yanındaydım. çok sevdiğimiz arkadaşlarımızla birlikte. her ne kadar alkol almamı istemesende; bir gün sonra birbirimizden uzun süre ayrı kalacağımız için, beni mutlu etmek adına eve rakı alıp geldiğin gün aklımda sürekli. en güzel yaptığın yemeklerle masayı donatmıştın hani, sırf bana eşlik edebilmek için aldığın şarabı doldurdun kadehine. ve şunu söyledin: "senin şerefe diye kaldırdığın kadehi görmezden gelmek olmaz." erkeğini gururlandıran kadın... bir erkek bundan daha fazla bir şey isteyebilir mi?

    biraz önce eve gelirken rakı alsam mı diye düşündüm... bilirsin ben rakıyı sadece çok mutlu olduğumda içerim. kendi kendime sordum mutlu muyum diye, değilim ulan. senin uzağındayken değilim işte. almadım rakı falan. rakı bardağını havaya kaldırdığımda bir şarap kadehi değmeyecekti çünkü bardağa... gözlerime de dünyanın en güzel gülümsemesinin değmeyeceği gibi... yine anlamı olmayacaktı rakı içmenin, sensiz hiç bir şeyin anlamı olmadığı gibi...

    şimdi seni öpemezken, koklayamazken ve senden uzaktayken, bir o kadar uzağım ata yadigarına. arka arkasına yaktığım sigaralarda arıyorum seni. resimlerine bakarak, sevdiğin şarkıları dinleyerek...
    15 ...
© 2025 uludağ sözlük