senle yasanmam... Devamını Görıs ne hayaller vardı ıcımde, sen kendını begnemıslıgınde oyalnırken ben sana degerınden fazlaısnı yukledım ...yanlıstı olmaycaktı elbet ama hep bır umıttı hep bır hayaldı senınle 3 gunun acısını cıkarmak ıcın tekrar bırlesmek...olmadı sevgılım yapadın,kendını begenmıslıgıne yenıldın benı bıraktın...cunkı sen terk edılmenın acısnı ve sevılmenın tadını bılmıyordun..ama ben san bu ıkı tadıda yasattım,kımsenın terk edecegıne ınanamdıgın senı senden terk ettım ve kımsenın senı sevemyecegı kadar senı sevdım..
ben bu yazıyı sana yazıyorum baba. asla okuyamayacak olsan da ben yine egoistliğimi devreye sokuyorum ve kendimi rahatlatmak için yazıyorum.
bazen çok kızıyorum sana. bazen dediysem hep! hep kızıyorum! bizi neden hiç düşünmedin, neden hiç çabalamadın, neden bu hayattan bi beklentin yok baba? neden?
ben bu sorulara cevap bulamıyorum. kaç gece ağladım, kaç sefer sana yalvardım, kaç kere bana söz verdin? hatırlıyor musun bir yaz günü seninle baş başa gezdik tozduk, oturduk sana dondurma ısmarladım, yedik... neden sen bana ısmarlayamadın baba? ben neden bu duyguyu hiç yaşayamadım? neyse... işte o gün bana bir söz vermiştin. bu sözü tutacağım, sen de bugünü unutma aklında tut demiştin... ben hiç unutmadım ama sen unuttun baba! daha ayrılır ayrılmaz verdiğin sözü unuttun... biliyordum.
beni hep hayalkırıklığına uğrattın. benim babam bu olamaz dedim. ama busun baba! üzgünüm ama sen bu'sun... baba değilsin. siluetsin benim için..
bu satırları milyonda bir ihtimal de olsa bir gün okursan biliyorum çok üzüleceksin, belki ağlayacaksın. fotoğrafımı cebinde taşıman beni gizli gizli ağlatmıyor artık baba! çünkü yetmiyor artık, daha fazlasını bekliyorum yok!
sen çok iyi anlıyorsun ne demek istediğimi. 'ne yapalım bizim de piyangomuzdan sen çıktın' mı demeliyiz? hayır... yine de iyi ki varsın. hep ol. ama benden uzak ol baba ne olur.
acıtıyorsun beni çünkü. düşünüyorum düşünüyorum içinden çıkamıyorum. en iyisi uzak olalım diyorum.
sen uyurken ben, bir hayatı anlatan yüzünü izledim. üzerine düşen gölgelerimi keşfettim. ve korktum! seni sen olmaktan çıkarmaktan korktum. umarım şimdi mutlusundur. aklımdasın, unutulmadın.
yazının kendisine yazıldığını anlamayan insanlar için bulunmuş iksir.
ıslak kaldırımlar da boş sokaklar da yürümek değil izahını yaptığım. anla ki! ben bu yazıyı sana yazdım. içini beraber doldurabiliriz. üçüncü şahıslar okudukların da saçma bulabilirler. ama biz hikayemizi doldurursak bu kelimelere ve biz an gibi hatırlarsak eskiyi... ben bu yazıyı sana yazdım. topu topu üç kelime ama, ben bu yazıyı sana yazdım. tüm yaşanmışlıklarımızı da içine sakladım.
anlatamam sanki. yazamam, betimleyemem şu anki hissiyatımı. çok hafif kalır. parmaklarıma bakıyorum, neler yazıyor diye. yine yağmur sonrası emiyorum, hapsediyorum yavaş yavaş ıslaklığı, ağırlığını, hüznü. sanki az önce titrek dudaklarla, kan kırmızı gözlerle toprak altından çıkarmadım seni. tekrar tekrar gömüyorum her hatırladığımda. aslında hatırlamakta değil bu. alnının ortasına atılmış façayı, ayna dolu odada görmemek. görmezden gelmek.
çok fena bir şey. anında ağlayabilmek nedir bilir misin? yaşayacağın bütün bir hayatı onunla aslında onsuz yaşamak nedir bilir misin? hiç bir kelime her duyduğunda bıçak gibi saplandı mı kalbine? onu her şeyden çok özledin mi?
babam, yazamıyorum daha. babam, diyemiyorum bir şey daha. yine susup sessiz sessiz ağlayacağım yalnız odamda...
Çok özledim seni be. Hala aklıma gelir o birlikte geçirdiğimiz güzel günler.. Arkadaşlığın ne kadar güzel bişey olduğunu gösterdin bana. ilk başlarda ne kadar soğuk olduysak da birbirimize, sonradan kaynaştık işte. Hiç bitmeyecek bir dostluğun temelleriydi bunlar..
Kaç yıl önceydi hatırlar mısın bilmem, gidiyoruz artık dediğimde Merve ne diyosun diye bağırmıştın bana, gidemezsin demiştin.. Naparsın hayat be, adamı sürüklüyor oradan oraya.. Mezun olurken yanınızda olamamak da ayrı koyuyor. Benim yaşımdaki halinizi hatırlarım, aslında örnek almam gereken ne kadar çok şey varmış..
En son oraya geldiğimde hadi Selini kekleyelim dediler, peki dedim.. Bi heyecandır sizin dershanenin yollarına atıldık sonra.. Sen dersten çıkmadan neredeyse 15 dakika önceden saklandım bi köşeye. Çıkınca seni korkutucaktım heralde ya da onun gibi bişey.. Korkutmak değil de, şaşırtmak diyelim.. Sonunda sen çıktın, bende saklandığım yerden yavaş yavaş süzüldüm yanına doğru.. Keşke Merve'm de burda olsaydı, çok özledim onu dedin... Gözlerim doldu orada ağlamamak için zor tuttum kendimi inan.. Merve burada işte Selin tam arkanda diye bağırasım geldi birden.. Zaten o sırada sen arkanı dönmüş beni görmüştün bile.. Sımsıkı sarıldım öyle ki ayrı geçirdiğimiz ayların anısına, iyi ki burdayım ya, dedim iyi ki onlarla birlikteyim..
Son olarak, sevdiğim bir şairden sevdiğim bi dörtlük gelsin, bazı şeyleri anlatmaya gönül yetmese de, anlatmaya çalışıyor işte. Mutlu ol hep, ve bizimle beraber, ben ne kadar gözden uzak, gönülden ırak olsam da.
Yabancı gibisin miyop gözlerin kısık
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git..
...Ve dostum, son birşey daha. Sen yoksun, Boşuna yağıyor yağmur, Birlikte ıslanamayacağız ki.
ulan elin gavurlarıyla bile yattın ya, allah seni bildiği gibi yapsın. kendimi bu kadar iğrenç, namussuz, halsiyetsiz bir insana kaptırdığım için utanıyorum valla. senin o iyi yürekli, fedakar ailene yazık lan. annene, babana üzüldüm, sana gülüyorum sadece. yolun yolcususun madem, sakın benim yoluma girmeye kalkma birdaha. yoksa bugün benden duyduğun lafların çok daha ağırını duyacaksın.
bir gün sevecek misin beni ey sevgili? benim üzüldüğüm gibi üzülecek misin sen de? bilsen ne kadar içim yanıyor. senden haber alamadığım tek bir an nasıl yüreğim yerinden fırlıyor. sen hiç böylesine bir şey hissettin mi? sen hiç böylesine sevdin mi? düşünmeden tek anım, tek dakikam geçmiyor sensiz. sevdim desem dinler misin beni? sen de beni sever misin benim seni sevdiğim gibi? söylesem sana haykırsam dünyaya aşkımı yanımda olacak mısın? başkalarının elini tuttuğunu bilmek canımı acıtıyor sevgili. kalbinin başkasına ait olduğunu bilmek..
ben seni uçurumun kenarından kurtardım.
yeniden, gerçekten sevmenin ne olduğunu tattın.
sen benden nefret etmiyorsun aslında.
uzun zaman sonra gerçek sevginin avuçlarından uçup gitmesinden dolayı pişmanlık duyuyorsun yalnızca.
kendine bahane yaratmak için bana nefretle yaklaşıyorsun.
bende her defasında eline haklı bir neden veriyorum.
artık senden beni azad etmeni beklemiyorum.
çünkü asıl azad edilmesi gereken sensin.
Aşk biter solar herşey...
Ne arkadaş kalırsın ne de dost
Bundan sonrasını karşılamaz hiçbir kavram
Bir boşluk....
Bir boşluk ki;
Hiçbir şekilde dolmayacağını ispatlar geçen zaman
Daha az konuşur insan
Daha az güler mesala?
O ana kadar,
Hiç tahmin edemeyeceğiniz kendiniz;
Görüverirsiniz karşınızda
Keşke'yle başlayan cumleler daha sık kullanılır
Pişmanlık değildir bu...
Sevgiliyle yaşanamayanların verdiği eksikliktir
Hele sizin yerinize başkası yaşıyorsa?
Arabesk bir hüzün kaplar benliği
Elle tutulur bir anı bulunmaz eskilerden
Kimseye soyleyemediğiniz düşünceleri
Yazarsınız bir parça kağıda
Her şey güzelken kalem tutmayan el
Şair kesilir birden...
Yazarsınız, durmadan anlatırsınız bir şeyler
Aşkı...sevgiyi...kavgayı...sevgiliyi
Yine de istediğiniz gibi bitmez dizeler
Sil baştan...yine olmaz...bulunmaz o son hece!
Yoktur ayrılığın kafiyesi.... *
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
ben bu yazıyı sana yazdım diyemem, hala yazıyorum keza..
en değersz kelimeleri kullanmaya gayret ediyorum sana bağlanmamak adına. kendimi kandırıp aslını unutmamak için.
sana yazıyorum dediğime bakma, belki de okumayacaksın. bunu bile bile yazıyorum. tek bildiğim sen görmesen bile bu kelimelerin evrende kaybolmayacağı.
ben sözlükte olmasam bile, sözlük diye bir şey olmasa bile.. evrende baki kelimelerim.
bi gün bir ihtimal uzaya gidersen belki de boşluğunda görürsün kelimelerimi. biraz daha git onları bulursan, kılavuz olsunlar sana. camiden sağa sapıp manavı geçince kara delik var. ben de oradayım.
özleme ihtimalin yok biliyorum ama yine de bir uğra, vesile olduklarını gör diye değil ben seni görebileyim diye.
siyah dokunuşlarla ıslanan yüzüm artık görünmeyecek durumda..
her bir gözde gördüğüm bu hiçliği ..bu boşluğu...
bir kez daha görememek için kapatıyorum gözlerimi...
karanlık melodilerle dans eden ruhum hala bana isyan ediyor..
sesler... bu sesler yabancı değil...
-nereye??
-gelirim birazdan...
ve asla geri dönülmez gidişler...
onu gördüm...ölüyordu...YiNE...
kapalı bir alan ..kalabalık...
-niye buraya geliyorsun??
-buraya uygun değilsin...
sessiz bir gülüş veya sadece bir dudak hareketi...
biraz da utanç sanırım...yerden kalkmayan gözler..
konuyu değiştirme çabasında yeni bir ben..
hiç görünmeyen yönlerime ben bile şaşırıyorum...
-kazak var çantada üşüdüysen al giy...
içe çekilen her kokuda birisini arıyorlar...
ne kadar soğukmuş meğer bu kaldırımlar...
müziğin tınısını hissedebiliyorum...
her gün farklı yüzler...
her gün farklı sorunlar...
ancak sadece izliyorum...
yaşadığım bir kaç hayat bana yeterli...
yaşadığım her noktada zaten beni hissedebiliyorum...
durduğum noktları çizgi yapma çabam beni hala ayakta tutuyor...
acaba ne kadar doğru...???
gözlerini hiç bir zaman tam olarak göremedim...
aşamadığım veya aşmak istemediğim duvarlar çıktı hep önüme..
-koş koş bir şey oldu galiba...
-yukarıdalar
her zamanki hava çarpıyor yüzüme...
sıcak,nemli...umursamaz...
her şeyi unutturuyor içime işleyen o duygu...
en son ne zaman bu kadar güldüm...!!
deliler gibi beklediğim bir hafta sonuydu, geldi... bütün gün yağan yağmurun ardından, kar da geldi.
az önce beyaz bir örtü kapladı ortalığı. istanbul' a kar geldi. en azından en son ilçesine geldi.
senle ayrıldıktan sonra ilk kar yağışı bu. belki; hayatımda bıraktığın iğrenç kirlenmiş duyguları da temizler diyorum.
bir dünya kurduk kendimize biliyor musun? içinde saçma sapan insanların olmadığı, çok hoş bir dünya.
hem bu dünyada 40 yaşında insanların da yaşamasına izin veriyorlar.
" senin için yaşamak yok. " demiyor hiç kimse bu dünyada bana, senin dediğin gibi.
sokaklarda gezerken, alış-veriş yaparken korkmuyorum artık, ne gariptir içimi bir boşluk da kaplamıyor.
haz alıyorum hayatımı sürdürmekten.
yeni giysiler aldım kış mevsimi için. kazak aldım örneğin.
sen geldin aklıma bir an; sonra ona da alsam düşüncesi uğradı beynime, ama canımı yakmadı.
beynim gereken yanıtı verdi kalbime.
" hayır; almana gerek yok, çünkü o artık sizinle değil. " " o sizi terk etti, gitti. " " ayrısınız siz artık. "
" herkes kendi bildiğini yaşıyor. en azından o kendi bildiğini yaşıyor. sen mecbur edildiğin onsuzluğu yaşıyorsun; ama acımıyor canın artık. "
3 ay oldu görüşmeyeli. çok kavgalarımız oldu yine bu üç ay içerisinde. merakla beklediğim bir son yok artık; ya da bir başlangıç biliyor musun?
günü birlik yaşadığım bir hayat ve meslek sahibi olması için didindiğim bir kızım ve bakmakla yükümlü olduğum; ama bizi ayrıca çok mutlu eden bir goldenımız var. işte benim her gün söylediğim türküm onlardan ibaret.
dilimde ne ihanetinin kirlenmiş adı var, ne de yalan sevdan...
beynimden atamadığım bir kaç " kare " kaldı sadece.
ona giderken tüylerini alışın, o bölgeni kremlemen sivilce çıkmasın diye, bir de deli dolu o acayip öpüşme fotoğrafınız.
yüreğimde zerre kadar pişmanlık yok!
keşke dememek için göstermedim mi ben o peygamber sabrını zamanında? iyi ki göstermişim.
geriye dönüp bakmıyorum o yüzden artık. çünkü o kadar çok geriye dönüp baktım, o kadar çok bekledim ki yollarını...
kar yolları kapattı bizim aşkımızda. aşılmaz, açılmaz yollar girdi araya.
hepsi "senin seçimindi", razı "olundum," razı "edildim."
herkes eminim hayatında bir ilk yaşarmış. ben de bir ilk yaşadım. aşka yenik düştüm. vazgeçilmez sandım seni.
meğer; beyin seni terk edenden de vazgeçirtirmiş adamı. o büyük aşkın yerine unutulmaz, vazgeçilmez ihanet karelerini koyuverirmiş.
artık ne sana ne kendime acıyorum. öyle mutluyum ki evimle ve sevenlerimle. köpeğim, kızım... hep onları kıskanırdın ya. merkezde ben olmalıydım derdin. oysa seni öylesine koymuşum ki hayatın merkezine; söküp atmak bile ihanetine rağmen, tam 1.5 yılımı aldı; dişe diş, göze göz bir şekilde.
sen merkezdeyken ne çok harap etmişim kendimi. şimdi hayatıma baktıkça daha iyi anlıyorum. bir sevgin için bunca şeyden vazgeçmişim 10 yıldır.
huzuru unutmuşum. kızıma ilgi göstermeyi, hayatı yönlendirmenin dayanılmaz mutluluk veren o güzellik dolu duygusunu unutmuşum.
şimdi hepsine aç olduğumu görüyorum ve susuz kalan yolcu misali yudumluyorum yavaş yavaş kendimi yönlendirmenin dayanılmaz cazibesini.
savrulmadan, senin gibi sapıtmadan, ve gururlu bir şekilde. yaşamak, öyle güzelmiş ki...
sen çalamadın ya bu duyguyu bir orospuya satmakla bizi; artık kimse çalamaz.
çünkü aşka küskünüm, kırgınım, vefa dolu kalbim cefaya bir ömür kapalı artık.
aşkı yaşatamıyorum ben; ya da bana aşkı öldürenler denk geldi hep.
" kullanılan kimlik " olmamanın tek çaresi var. seni kullanmayacaklarla yaşamak. ve bu duygusal bir beraberlikten uzak yaşamakla gerçekleşebilir ancak.
kadınlar giderek yalnızlaşacak sanırım artık. ya da kırık kalpli insanların tümü.
kalbimizi kıranların yalnızlığını sadece biz yaşasak keşke. bir de " bizi kıranlar " yalnız yaşayacak.
biz partnersiz; onlar belki ihanetlerini saklayarak, evlendikleri yeni partnerleriyle; ama yüreklerinde " yalnız " olarak. hangisi daha kötü?
ben " somut " yalnızlığı tercih edenlerdenim. kalbim dolu. yeter. allah sana sabır versin diyorum.
yatağımda bir eşle, asla yalnız ve üşüyerek uyumak istemezdim. çünkü bunu bana sen yaşattın yeterince zaten. darısı senin başına artık.
boşver seni affedip affetmeme öyküsünü. benim bir öyküm var yeter. bir de zuzum. bıraktığın acı gerçekler onlar bana.
yalanlarını gömdüm artık. senin neyin var yalancı hayatından başka?
biliyor musun? her şey çok güzel olabilirdi. o yakışıklı yüzünün ardındaki beynin biraz gelişmiş olsaydı eğer.
sen hayatımda görebileceğim en büyük aptalmışsın. ve ben sana aşığım hala. aşk güzel şey senle. hala içimde yangın yeri varlığın.
ama içimde " öldürdüğün " senle değil. içimde " yaşattığım " senle her şey daha güzel.
sen o orospuyla yattığın gün, beni hasta yatağımda bırakıp ona koşup gittiğin gün, sen içimde, " seni " kendi ellerinle tüm haykırışlarıma kulak tıkayarak, yapma demelerime rağmen öldürdün!
evet... şimdi o gömdüğün yerde kal! asla dönme!
bu benim 999 uncu entryim. sadece sanaydı.
" 1000 inci " entrymi " kendime ", beğenmeyip terk ederek geride bıraktığın; ama sımsıkı sarılıp parçalanmasını engellediğim " minik aileme " ve " yeni hayatıma " ithaf edeceğim.
sana hiç bir zaman hoşçakal demeyeceğimi yazmıştım hep.
sevdiğim " hoşçakal... "
insan sevdiğini ne kadar sevse de, gönlü görse de; göz artık görmeyince gönül de kör oluyor.
bunu çok iyi öğrenmiştim.
her şeyin sona erdiğinin farkına vardığın günlerde sevgiye dair paslanmış hayal kuruntuları şeklinde iz kalıyor insanın zihninde, sonra da bir zamanlar kenara iteklediğin gururun geliyor ve senden bir güzel intikam alıyor; akılda mantık bırakmıyor.
buna da dense dense fiyasko denir, facia denir, üstüne bir güzel de siktir çekilir.
ağlamaktan ve soğuktan pembeleşem burnum la okuyorz mesajı 'sevgilim napıyorsun?' ağlıyorum aşkım diyemessin tabi oturup senden bahsedemessin adama. senin beni bigün aldattığını anlatacak değilim ya , senin evlenmek üzere olduğunu ve benim buna katlanamadığımı bilmesede olur. hem ne suçu vardı onun, hem bunları duymak onu kanatmayacak mıydı, hem haketmiyor ki bunlarıydı, hem vs vs..
sen şimdi onun koynuna giriyorsun ya, hani ben burda oturup hiç alakasız bi yere yazıyorum ya, sen onunla evleneceksin ve ben uzun bir süre çok mutsuz olacağım ya, hani sen beni çok seviyordun ya, hani beni hi...
ben sana demiştim hatırlıyorsun, ya da evet hatırlamayabilirsin. ama ben unutmadım, ben acı görünce kaçarım demiştim, ben acıdan korkarım ama sen korkutmuyorsun, sen beni üzmeyeceksin, sen beni üzmessin, sen şimdi o kızla ne yapıyorsun? sen onu mu se..
tamam. kim diyor nazan dinliyormuşum da ağlıyormuşum vs, yok komedi filminde bile hıçkırık sesleri işitiliyormuş boğazımdan, yok ayık gezmiyormuşum, yok sen başka biriyle evlenecekmişsin, yok başkasını seviyormuşsun, yok.. yok ! yok olmuyor. olmuyor. beceremiyorum.
o kadarı sen de yok biliyorum. olmasına da gerek yok, dendiği gibi olmak istediğin kişiyi olmaya gerek yol. olduğun gibi olsan, kendinin önüne geçmesen neler olacağını göreceksin. yapmayıp da yapınca göreceğin tabloyu sandığın şeyler varya, bazen hiç sandığın gibi olmuyor. şahsen ben denedim, korkma.
Kayıptım ve hala kayıbım fakat daha bu sefer iyi hissediyorum. nedendir ben de bilmiyorum ama bu sefer o kadar da koymuyor. hani acı var mı diye sordun ya alaycı bir şekilde, ben de yara var ama acı yok.
seni yerlerde göklerde bulamazlarken; bende gizli olduğunu sezenler olmuş.
Dumlu dumluymuşsun yüreğimde, kımıl kımılmışsın bileklerimde.
Domur domur ter ışıl ışıl ferellerimde gözbebeğimde.
aramızda dağlar yollar yıllar var iken,
Beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş.
Sargın yaprakmışım dallarına yangın toprakmışım yağmurlarına.
Türkü olmuşsun. Umudummuşsun sevdama yarınlarıma.
sıkıntılarımı attım üzerimden...
derin bir nefes aldım, hırkamı çıkardım, sıcak sanki...
çayımdan bir yudum aldım, güneşin doğmakla doğmamak arasında teredüt ettiği anlardandı.
bedenimi himayesi altına alan tüm duygulardan arındım.
sigaramı yakıyordum tam ki beynimde bir sahne canlandı birden, hayır yakmamalıydım.
gözüm ilerdeki aynaya takıldı, kendimle hesaplaştım.
ellerim eskisi kadar yumuşak değil sanki bu aralar, gözümün feri sönmüş, şu inatçı bir tel saçım yok ortalarda ona ne olmuş?
tırnaklarım çok uzamış bi de kesmem gerek, artık kilo mu alsam ne, iyice eridim.
amaaan neyse...
masada yazılı olan isimlere daldı gözlerim,
merve, ali, melih, gözde, nuray...
of bunlardan bana ne!
sildim tek tek, silinmeyenlerin üstlerini karaladım.
hırçınım bu aralar, çok dalgalıyım, akmıyor yüreğim eskisi gibi coşkun, yanaşamıyorum ya limana ondan bu durgunluğum, artık demir almak günü gelmiş ki zamandan meçhûle giden geminin halatlarını koparıyorum...
gemici düğümünden nefret ediyorum! çözülsün artık!
ama kaybolup gitmekten de korkuyorum...
ka- bul- le- ne- mi- yo- rum!
işte özeti bu!
elimi attığımda yetişememeyi, baktığımda görememeyi, görüp de duyamamayı, duyduğumu anlatamamayı kilitlenip kalmayı, şu s.tiriboktan ama yine de yaşanılası hayatta nerde zor varsa gidip onu bulmayı, hani zorluğundan da geçtim ama olanı biteni anlamayıp mal mal bakmayı, ne yapıyorum ben diye kendimi sorgulamayı, imkansızlıkları, yıkamadığım duvarları, yıkılmayan duvarları, yıkılacak gibi olup yine de ayakta durmayı başarabilen duvarları ki bunlar en gıcık olduklarım!, mesafeleri, soru işaretlerini, noktaları, virgülleri bazen, o saçma sapan kuyuları açan belediyeleri * ne biliyim ya gözüme batan her şeyi, bu ara böyle işte kabullenemiyorum!..
isyan değil bu sadece haykırış, yakarış mı yoksa? neyse aynı kökten geliyor...
elimin tersiyle itmeyi istiyorum benden beni bana sormadan alanları!
gözünün üstüne vurmak istiyorum bana beni gizli gizli soranları!
yıkmak istiyorum üstüme yıkılacak gibi duran bütün duvarları!
çok şey mi istiyorum ya?
ne var ki?
çok mu zor!
kabullenemiyorum...
ufacık destek olmak için azcık iyi hissetmen için içimde kalan pirinç tanesi mutluluklarıda hibe etmek istiyorum her gecenin bir saati , her sabahın ilk saatleri.O küçük mutluluklar sen eğer gülebiliyorsan gözlerimi kapatıp huzur bulmama, değilsen gözlerimi kapatıp içimi öldürmeye gark ediyor. öyle oluncada hali hazırda etrafta sevdicekleriyle kalan insanlar yavanlaşıyor.Sadeleşmeye çalışırken mahiyeti elim olan bi sevgi hatırlarken; diğer insanlar için hayal kırıklığına uğramak,"o" na ve sana bir adım daha yaklaşmak.Seni en zor anlarında istemek.Gülerken bana ihtiyacın olmaz heralde etrafında onca insan olur çoğu zaman.bu yüzden gülüyorken de yanında istiyorsan beni...* Gösterişli şeyler yazamıyorum gösterişli hislerimin gölgesi esnediği için belkide yazıcağım şiirin aruz veznine.Ve buda gösteridir.Kişisel menkıbenin senin hayatına odaklı sevgi maşası fazı.Bu yazıdır.Önemide zamanda gizli.Sevginin elzemi uzun olanında gizlidir.*