Neyin inadı bilmiyorum, Sana desem 'Ne sucun var ki?' sana degil desem 'dogurdun, yetmez mi?' Sahi sen niye hic isyan etmiyosun?
Hani derler ya Allah peygamber sabrı vermiş diye, seninki de öyle.
Bu yazı canımdan can'a Sana yazıldı anne. Hadi bi kere daha oku kızının içinden geçenleri, bidaha 'Kuzum annem...' diye basla cümlene ve bitir yangınlarımı. kuzun bu defa cok yoruldu.
Kimi zaman oluyor, öyle bir yakalıyor ki hayat seni.. Hüznünün yakasına öyle bir yapışıyor ki en olmadık anlarda.. Bir bakıyorsun ki hayat geçiyor.. Öyle böyle değil.. Sen hayalden hayale dalarken, ne yapmak istediklerin var geçmişinde, ne sevdiklerin yanında.. " ya yarın ölsem? " diyorsun.. sonra korkuyorsun..yarın olmamalı..yarın ölmemeliyim diyorsun.. daha hiç bir şeye başlamadım..hani dünyayı değiştirecektim ya.. yok diyorum..yarın ölmemeli.. bir sayfa okuyorsun gazetede, ya da bir habere takılıyorsun yemek yerken, dolmuşta giderken, derse dalmış radyo dinliyorken.. Bunları değiştirmeli diyorsun.. hem de öyle bir gaz veriyorsun ki..nereden başlamalı..nereden başlamalı.. elinde bir sınav var ilerde bir şeyler değiştirmek için.. çalışmalı diyorsun.. tek bir gün bile geçirmeden çalışmalı hem de.. planlar,depolanan
bisküvi-kraker, termos bardağa duble kahve..gece boyu ders çalışıp ömrünü tüketirken içinde bir şeyler yapacak olmanın umudu..sabah ezanı, kahveden bitap düşmüş bünye..kafein de pes ediyor ağaran güne.. masa lambasını söndürüp yatağa kıvrılıyorsun.. ağır ağır değil öyle.. birden dalıyorsun hayallere..daha bir dakika dolmadan, kalbin 80 kere çarpmadan dalıyorsun..gözünü açıyorsun, akşam üstü.. "hayır,yarın olmamalı" diyordun ya..ölmüyorsun..
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
biz de biliyoruz ve okuyoruz zihne ve kalbe işledik, ama fikirlerin takipçileri düzelmeden, bunları düzeltmeye uğraş vermeden yine sloganlarla yürürüyorsun, ki sen cok cok iyi bilirsin ki fark etmez hangi ideolojiydi, kim ki zihni kapattı da sloganlara verdi ömrü, bugünün kitaplarında geçen kanlı ölümleri gördü. ki sen yine düşünenlerin en iyisindensin de ki bana ben göktürk, uygur, osmanlı türk soyundan olmasaydım velevki dünyanın bir ucunda ki başka insan olsaydım sevilmeyesi olacaksam kimilerinin gözünde ne inanc kabullenir bu aşşağılık düşünceyi ne milliyetçilik. biliyorum ki sen bu ayrımı cok cok iyi yapıyorsun amma yapamayanlara yanlış gösteriyorsun kendini yanlış tanıtıyorsun. altını çiz bunların bazı yazıların altını doldurduğun kadar... insan olmaktır ilk kutlanması gereken nerede kimden doğduğundan önce.
sadece mutlu olmayı göze alamadığım için beni affet.
sadece alın yazın olamadığım için beni affet.
sadece yanında olamadığım için beni affet.
sadece gözlerinin içine bakarak, beraber yaşlanamadığım için beni affet.
kaybettiğimi anladığımda çok geç olmuştu, seni kaybetmeyi göze alabildiğim için beni affet.
Gecenin karalığında kahvemin dumanı tüterken,
Sensiz yeni bir günü daha karşılıyorum tüm hazırsızlığıma rağmen,
Dolunay ışıltısında gözlerini düşlüyorum,
Seni bir daha göremem belki,
Bendeki anılara sahip çıkıcam,
Gitmeni istiyorum artık,
Geçmişi kirletmene izin vermiycem, artık beni yalnız bırak,
En çok gülüşünü özlesem de, Gitmelisin artık benden...
Sonra kaldırımda bekleyen yayayı ıslatırcasına geçiverdin yanımdan. bir çok damla ayak uçlarıma çoktan dökülmüştü bile ben; senin sırtına bile bakamayacak kadar uzaklaşmışken, sen.. Bir değersizin en değerlisi olduğunun pek az bilinmesinde ne gurur ne de korku idi neden. Hepsi o edebe davet eden gözlerinin, boyunları bükteren haşmetinden.
Ufak bir mesajın gelmesi büyük sevinç oluyor bazen.. Küs de olsan kızgın da olsan o ufacık mesajı beklersin. o uzakta da olsa, aranızda yollar da olsa aslında hep yakınındadır. çünkü o aslında tam içindedir, kalbinde, orta yerinde, beyninde, aklında. Yaşadığın anın her hücresinde, aldığın her nefeste, içtiğin her sudadır o. Her.. herşeydedir o. Hayatının merkezinde. Bütün dünya onun üzerine kuruludur sanırsın. evrende tek canlı oymuş gibi. kendini bile yok sayarsın. herşey odur, o herşeydir. dokunmak istersin kimi zaman, elini ellerine değdirmek, boynuna sarılmak için herşeyini feda etmeye hazırlanırsın. varsın hiçbirşeyim olmasın o bana yeter dersin. ama bazen işler umduğun gibi gitmez. dünyanın kuralıdır bu. biri sever, öteki sevmez. herşeyin yıkılır. dünya başına çökmüştür sanki. ağlarsın, yalvarırsın, bağırırsın, haykırırsın.. ama boşuna. elden ne gelir ki o istemedikten sonra..
sonra onun başka ellere dokunduğunu, başkalarının boynuna sarıldığını, başkalarına o her zaman duymak istediğin sevgi sözcüklerini fısıldadığını öğrenirsin. yaşamak boş gelir. o yoktu. o olmadıktan sonra yaşamın, yaşamanın ne anlamı vardı ki? bir an gelir bu acıya katlanmamak için ölmek istersin. ölmek ve görmemek. sonsuza kadar..
ada gerek yok..sıfata da.. sana gerek var ve bir tutam bana. kokunda kayboluşumu tanımlamaya çalışırsam def et beni başından. aptallara tahammül etmeni istemiyorum. kelimelerim seninkilerle dans ederken iliklerime kadar ben oluyorum.
şarap şişesindeki su gibi, dışardan bakmayı seçen herkesi yanıltmak ama sana, sadece sana hiç olmadığım kadar şeffaf olmak istiyorum.. baktığında bazen arkamdaki tüm gerçeği, bazen yansımanda kendini bul. bak bana çocuk. hem sana benzemek hem hiç görmediğin bir şey olup keşfedeceğim diye o boynunun üzerinde taşıdığını zorlamanı düşlüyorum.
elimde bu yola çıkarken iki silahım var. biri koşulsuz sevgi, biri de sınırını benim bile koyamadığım bir sabır. yolculuk nereye diyen bünyelere has basit bir açıklama: bir deniz yolculuğuna çıkıyorum. deniz dediysem bildiğiniz gibi değil. değil mi çocuk? küreklerime bile isim koydum. emek ve zaman. onlarla keşfedeceğim bu denizi. onlara asılacağım son gücümle. son güç demişken belki de bu gerçekten son güç harcamam olacak. ama sevdiğin kan'ımın son damlasına kadar harcayacağım kendimi bu yolculukta. seni ararken beni bulacağım. beni ararken sen yansıyacaksın yakamoz misali o küçük kıpırtılara. gece karanlığında eminim tehlikeler olacak. dokunuşlarımdaki alevle aydınlanacak deniz. tüm balıkları görebilecek denli berraklaşana kadar ortalık bir yere dönmeye niyetim yok. kürek çekişlerim bulandırmayacak sularını, aksine görmemi engelleyen yosunları savacağım onlarla. sana seni anlatacağım çocuk yavaş yavaş ve daha önemlisi hissede hissede.bazen açlıktan baygın düşsem de ölmeme izin vermeyeceğini biliyorum. en son anda belli belirsiz sanrısal bir balık zıplayacak küçük sandalıma denizden. bir süre daha idare edecek beni. ha unutmadan çırılçıplak çıkacağım bu yolculuğa. ne giysiye ne maskeye ihtiyaç var o sularda biliyorum. o suların çıplak beden ve ruha ihtiyacı var hissediyorum.
deniz kabukları olacak bol bol. tek tek açacağım o kabukları bana incini verene dek. incini alıp gitmeyeceğim karaya. senden koparmayacağım sana ait hiçbirşeyi. niyetim inciyi satmak değil çocuk. iki asimetrik benin arasında saklamak.
çok fırtınalı bu deniz biliyorum. gelen geçen gemiler tüm artıklarını dökmüş içine ve kirlenmiş gibi gözükse de gün geçtikçe dağılıp gidecek tüm artıklar kendi içinde. ben seveceğim onları da çocuk. bazen aralarda göreceğim, geçerken selam vereceğim o pisliklere.sana ait olduğundan önümü ilikleyeceğim saygıyla. hiçbir şey tamamen temiz olamaz çocuk bilcek kadar yaşadım. sevmek, pisliklerini bile öpmek anladım. batır, çıkar, savur, götür beni çocuk. ben teslimim bu sulara. korkmuyorum canımı acıtmasından. bir gün duracak o dalgaların şiddeti. o gündoğumunda yüzgeçlerim çıksın, bu yolculuğun sonunda kocaman bir kuyruğum olsun, sıçradığımda parıldayan pullarımla içinde yaşamak istiyorum.. al beni içine çocuk.. cansız bedenimin karaya vuruşunu izleme..atma beni karaya..yem etme hiçbir şeye. en derininde olmak istiyorum çocuk. çek beni derinlerine.. ben kulaç atarım, sen boğma yeter.
sana iki şey söyledim. biri doğru olacaktı, diğeri yanlış olacaktı.
cümlelerden birini doğru yaptım, üzüldük. ama en azından bir tane doğru söyledim sana.
insanlığın öldüğü, bağırmaların ve hıçkırıkların şiir olduğu istanbul sokaklarının soğuk kaldırımlarından birinde, hayatından ve onun getirdiği acılardan harap düşmüş, hüzünlü bakışlarıyla, bir genç kız oturmaktaydı. �anrım�dedi. ne zaman yardım elini uzatacaksın bana ? ne zaman son bulacak bu yaşadıklarım? ne zaman?�
genç kız, artık babasının dayatmalarından ve kendi hapsolmuşluğundan sıkılmıştı. telefonu çalıyordu, arayansa hayattaki tek dayanağı, bütün dünyası, sevgilisiydi. aslında saatlerdir arıyordu ama o açmıyordu. oysa genç adam çok telaşlanmıştı onun için. dayanamadı. �unu ona yapmaya hakkım yok�diyerek titreyen sesiyle telefona cevap verdi.
-efendim
-bebeğim, saatlerdir arıyorum neden açmıyorsun telefonunu ?
-babam. yine babam. beni yine çok üzdü. açamadım telefonu.
-dur! sen ağlıyorsun. neden? bu sefer neden tartıştınız?
- aynı konu. aynı tepki.
-yine mi?
- evet yine�eğer zamanında beni biraz dinleseydin�h biraz dinleseydin�
genç adam sevgilisinin söyledikleri karşısında diyecek hiçbir şey bulamadı. kaçamak bir iki cevap verdi, ikisi de bu konuşmayı hüzünle bitirdiler ve genç adam kıza okuması için bir hikaye yazmaya başladı.
kendi el yazısıyla yazıyordu. �ir gün bu konu yüzünden tartışacağımızı biliyordum. senin artık dayanamayıp isyan edeceğini de biliyordum, kahretsin. hepsini biliyordum� hikayeyi yazmaya azimle başlamıştı, üstelik sevgilisine de söylemişti. �u gece senin için bir hikaye yazacağım �ama kalem yazmıyordu, aklı karmakarışıktı, başka bir yerdeydi sanki. belki de içindeki tarif edilmez sıkıntıydı onu böylesine kemiren. sonunda yazmaktan vazgeçip biraz hava almak için dışarı çıktı. sessiz ve soğuk sokaklarda amaçsızca dolaşan insanlardan biriydi şu an. evinden biraz uzaklaştı sonra hikayeyi yazması gerektiğini düşünerek eve doğru yol aldı. evine ulaşmaya nerdeyse 10 adımdan az kalmıştı ki, rüzgar ayağının ucuna beyaz bir zarf ı usulca bıraktı. içinde zarfı açmak için tarif edilemez, güçlü bir duygu hissediyordu. yere eğildi, zarfı aldı. etrafına baktı, sessiz sokakta zarfın sahibi olabilecek hiç kimse görünmüyordu. evin kapısını açtı, sessizce merdivenlerden çıktı, evine girdi, odasına geçip kapıyı kapattı. zarfı açmamak için kendini zor durdurmuştu o ana kadar. ama artık açmalıydı. yatağına uzandı, içindeki garip sıkıntıyla zarfı açtı. gözleri kararıyor, midesine kramplar giriyordu. içindeki kağıdı alıp okumaya başladı. içinde bir hikaye vardı, ölümden bahseden bir hikaye, sonu olmayan, yarım bırakılmış bir hikaye�ağıdın sonunda yazanlar ise onu dehşete düşürmüştü. �rtık tutunacak bir dalım kalmadı hayatımdaki hiçbirşey beni mutlu etmeye yetmiyor. insanlar sanki beni üzmek için sözleşmiş, en sevdiklerim bile�ma şimdi artık üzme sırası bende. hoşçakalın..�genç adam bir intihar mektubuyla karşı karşıyaydı. gözlerinin kararması arttı, midesine giren kramplar artık onun için korkunç darbeler gibiydi, ne yapacağını bilmez bir halde yatağından kalktı, odanın içinde dolanmaya başladı. anlatılanlar sanki kendi hayatından bir parça gibiydi, hatta kendi sevgilisinin hayatından�enç, kafasında binbir türlü senaryo ile düşüncelere dalmıştı. neden sonra tekrar sevgilisini arayıp onun iyi olduğundan emin olmak istedi. ama kızın telefonunun kapalı olması onu çılıgına döndürmeye yetti. oysa mantıklı düşünmesi gerekiyordu, bu mektubun kız arkadaşından olmasına imkan var mıydı? saat gece 1:15 � gösteriyordu. bir anda bir telefon sesiyle irkildi. çalan kendi telefonuydu, arayansa bilmediği bir numara. belki arayan sevgiliydi, bunu ümit ediyordu, ta ki karşıdan bir başkasının sesini duyana kadar�
-efendim
-kızım nerde? yanında olduğunu biliyorum. nerdesiniz çabuk söyleyin.
arayan genç kızın babasıydı. genç adam donakaldı, cevap veremedi, telefon elinden yere düştü.
-alo alo alo�
ve hat kesildi�
genç evden koşar adımlarla çıktı, sokaklarda yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi oradan oraya savurdu kendini. uzun bir süre sonra durdu, soluk almak için bir duvara yaslandı.
karanlığın içinden sanki biri ona sesleniyordu onu kaybettin değil mi? yoksa seni bu dünyada yalnız bırakıp, gitti mi?�evet, orda biri vardı, tanımadığı biri, yüzünü göremediği biri. ama o, genç adamın aklından geçen tüm soruları biliyordu. �erde bulacağını bilmiyor musun? şimdi ne yapacaksın?�genç cevap veremiyordu. hem korkuyor, hem de nefes almakta güçlük çekiyordu. ses son kez konuştu..�vine git ve bekle. hiçbir şey yapma. sadece bekle ve gör�genç dayanamadı, karanlığa doğru yürüdü, kimse yoktu. neydi bu? çaresiz evinin yolunu tuttu.
yarım kaldığı hikayesinin başına oturdu. sanki biraz önce yazamayan o değildi. kalem aynı kalem değildi sanki. bir çırpıda bitirdi, okudu, olayların yorgunluğu aşır gelmişti. yatağına uzandı ve fark etmeden derin bir uykuya daldı. onun ve onun gibi uykuya dalmış bir çok kişinin son uykusu olacağını kimse bilemezdi.
saat gece 3:00� gösteriyordu. sanki kıyamet kopmuştu. çığlıklar, gürültüler birbirine karıştı. .evler yerle bir olmuş, biraz önce yatağında uyuyan insanların cansız bedenleri şimdi moloz yığınlarının altındaydı�
-komutanım, hani biraz önce ağlayan bir genç kız vardı, içeriden birinin sesini duyduğunu söylemişti. aradık komutanım, ama içeriden hiç kimse çıkmadı.
-hani şu iki katlı olan evden mi ?
-evet komutanım
-bu mektup ta oradan mı çıktı ?
-evet komutanım, mektubun yanında bir de hikaye.
tam o sırada, başka bir asker komutanına doğru koşarak geldi ve..
-komutanım, kızın bahsettiği genci bulduk
-yaşıyor mu peki ?
-hayır komutanım ölmüş!
-peki arkadaşlar, hadi işimize devam edelim .daha kaldıracağımız çok enkaz var�
sana hep bunu anlatmaya çalışmıştım yıllarca. gerekçeleri öyle çoktu ki bana göre. ama sen görememiştin bu gerekçeleri.
seninle yaşadığım her günü, son gün gibi yaşamıştım ben. hayatımda bana pişmanlığı yaşatmak için yaptığın tüm hatalarına rağmen, seni sevmekten hiç pişman olmadığımı görüyorum bu ayrılık sürecinde. ve hala seni o kadar çok seviyorum ki tüm yanlışlarına rağmen.
herkesin özlemidir bence böyle bir sevgi. sadece anneler sever diye düşünürdüm karşılıksız. ama bir eş de sevebilirmiş. bunu görebiliyorsan ne mutlu bana. ama göremiyorsan daha zamanı gelmemiştir demek ki.
seni bir ömür boyu beklemeyi göze aldım, istediğimi elde etmek varken biliyor musun? saplantılı dediler. hastasın dediler.
" aşıksın " diyemediler.
çünkü böylesi bir aşkı yaşamadan kaç kişi anlayabilirdi ki? insan aşık olunca her şeyi görmezden gelebiliyor, her şeyi. ama kaçarak değil; yüzleşerek görmezden geliyorsun. en azından ben öyleyim.
hayranlık duyar oldum sana olan sevdama. aylardır bu sözlüğe döktüm her anını nefretimin de, sevgimin de. elde kalan bak ne? yine vazgeçemediğim senin sevgin. benimki senden biraz daha fazla. ama ikimizin beraberliğini taşımaya yetmeyecek kadar tek yanlı bir sevda.
şunu öğrendim: tek yanlı çok sevmek, beraberlikte mutluluk getirmiyor. tek yanlı sevdiğiniz için tüm acıları da sizin çekmek istemenize rağmen.
beraberlikte sevgiler birlik olmalı, zaman zaman git geller olsa da. ama biri hep daha fazla seviyorsa yetmiyor beraberliğe o sevgi. ve çok seven ihanete uğruyor.
şimdi yeniden başlasak n'olur? yine aynı şey olur. çünkü hala seni çok seven ben varım sadece. sen gelirsin yine evleniriz; ama senin sevgin benden az olduğu için bir müddet sonra sen yine düşersin başka sevgililerin peşine.
geçenlerde konuştuk senle bunu, biraz canın yandı farkındayım. ama olmuyor işte ancak bu kadar sevebiliyorsun beni.
sen; beni ihtiyacın olduğunda çok seviyorsun. sen; beni her şey olarak çok seviyorsun. fakat bir eksik yönüm var; sen genç sevgilileri benden çok seviyorsun. senden de genç olanları tabi ki.
bu dünyada kimbilir kaç erkek vardır bu denli benim gibi seven bir kadına sahip olmak isteyecek, biliyor musun? ama benim gönlüm senle açtı bu sayfayı, senle kapatacak. sadakat değil bunun adı. sevgime biçtiğim değerle alakalı.
seni tüm alçaltmak istemelerine rağmen en zirvede taşıdım, taşımaya devam edeceğim. bunu böyle hissettiğim için yapıyorum. bunu böyle yaşadıkça içim huzurla doluyor, yaşama sevincim geri geliyor, ümitsizliklerim geriliyor.
ihanet, duyguları kirletmiyormuş; bunu anladım. kırıyor insanı çok derinden; ama seven bir kalp her türlü şeyi bağışlayabiliyor.
sen benden vazgeçemedin. ben senden hiç vazgeçmemiştim zaten. defalarca kalbimi, beynimi ipe çektiğim geceler oldu.
aşkımı psikiyatri seanslarında masaya yatırdım. kimse anlayamadı.
bitmedi sevdam. hatta ben bile anlayamadım. her telefon edişinde hala yaşadığını bilmek bir yerlerde beni sonsuz mutlu ediyor.
geleceğe yönelik ümitlerim hiç tükenmedi. tek bir korkum var senden bir çocuk sahibi olamamak. o da en çok sen istediğin halde evliyken bunu doğurmadığım için. sonradan doğurmak istemiştim; ama evli olmamıza rağmen sen bana ihanet edince sarsılmıştık en derinden.
sonra derin savruluşlar yaşadık. sen başka kollarda, ben sadece kendi yüreğimde seni bekleyerek; en hesapsızca acıların peşinden koşarak.
nasıl bir sevdadır bu, bana da yaşatsınlar isterdim.
beni de bu kadar çok sevsinler isterdim.
sen ne şanslı bir insanmışsın canım eşim, bunu göremedin ya da görüyorsun artık; hala peşimdesin çünkü.
evliyken unuttuğun en küçük anıları anımsar oldun. bunu sana anımsatabilmek ne kadar güzelmiş biliyor musun?
belki de onun için gitmedim, bu kadar bekledim ben. kimbilir beni çok sevdiğini söylediğin gün ulaşılmaz olmaktan çıkacaksın ve gidişim o an olacak belki de. bunu da bilmiyorum.
yarınlar ne gösterecek hala bekliyoruz ikimizde, geceleri ayrı evlerde birbirimizi düşünerek.
eskiden buna inanmazdım ama artık inanmaya başladım biliyor musun?
keşke bir el alıp sana bu satırları getirse ve sen okuyabilseydin. seni çok seviyorum biliyor musun? ve bunu yazmayı hak eden tek kadın benim sana karşı; ben de bunu biliyorum.
unutmak istediğim her an, karşıma farklı şekillerde çıkıyorsun. bazen bir yazı, bazen bir şarkı, bazen sokaktaki bir kedi, aklına gelebilecek herhangi bir şeyde var olabiliyorsun. biliyorum haberin yok ama varsın işte.
özlüyorum seni be, hayatımda tanıyıp tanıyabileceğim en mükemmel insandın, tabi bana göre. bir gülüşün vardı, sanki böyle güneş doğardı yüzünde. üzüldüğünde, yağmurları bırakırdın yüreğime. sadece sende oluyor bu, başka insanlar yapamadı veya ben istemedim. biliyorum sen, herkesten başkasın ve seni unutmakta zorlanıyorum. aslında unutmak isteyip istemediğimi de bilmiyorum ya, orası ayrı.
güçsüzlük belki, zaten çok güçlü olduğumu iddia etmedim hiç. hatta konu sen isen, nasıl biri olduğumu bilmiyorum. sen yokken devamlı saçmalıyorum ama biliyorum ki, sana çıkıyor tüm yollar. senden uzakta olsa bile.
çok özledim seni ışığım, bilmelisin ki ben sana hep aşığım...
sana yaptığım o kadar kötülüğe rağmen, benim hayatıma girmek için uğraşaman çok ilginç...
ben seni hep iyi, düzgün, kendi halinde ve ağır başlı bir kız olarak bildim. gerçekten öylesin ben bunu sana yaptığım yanlışlardan sonra anladım.
sen var ya, o yüce gururunu aşk için ayaklar altına alabilecek kadar yürekli bir insansın. senin kadar sevgisine sahip çıkan birini görmedim ben, helal olsun.
beni affetmen, bir şeyler olsun diye adım atman, seneler geçmesine rağmen hala sevmen gerçekten çok güzel.
ben sana ilk gün söylemiştim "sen, gerçekten evlenilecek kızsın." diye... evet öylesin hala aynı düşüncedeyim.
kısacası, ben senin kadar iyi bir insan değilim, bunu sende biliyorsun ve ona rağmen hala benim şu b*ktan hayatıma girmeye uğraşıyorsun.
seni üzmek istemiyorum, o yüzden sana karşı susuyorum, üzülme diye... biliyorum çok üzdüm ve bir daha tekrarlamak istemiyorum.
topraklarımız çok farklı be canım, çok...
tüm sırlarımı bilen sözlükten bilinmeyen kişiye içimdeki kişiye, serj tankian'a ayrıca ütopyama.
ben bu yazıyı sana yazdım.
gece oldu o uyudu ki beni serj tankian hastalığı sardı. bu herifin bu kadar mı yüreğime hitap eden sesi var şuan. kendisini ütopyamda ölümsüzleştiriyorum acı çekmeden en asil duyguyla. dünyada var olma sebebidir bu. başardın sende başardın serj tankian bunu başardın o sevecen ve espri, güzel kız ve benim ağlayan yüreğim sayesinde başardın. o herkesten farklı kız benim ağlayan yüreğimde ki göz yaşlarını bir nebze sildikten sonra başardın.
hani bir aralar gözlerimi kanatmıştın ben bir kızı severken. sen büyüksün. her şey geride kaldı. git gide büyüyoruz, acılar çekiyoruz, iyi ki acılar çekiyoruz da olgunlaşıyoruz ve ütopyamda kopa gelen o farklı kız. beni bu sefer bu kız ile olgunlaştırıyorsun her dakika. yüreğinden kopa gelen parçalarla parçalıyorsun. ama şunu bil ki o farklı kız olmasa sen yoktun bu gece. o her şey !
arzularımı zorlaştıran bir her şey !
ilk defa bir egoist gibi saçmalayarak benim olsun demiyorum. beni sevsin istiyorum. o farklı.
bu yüzden ki dua etmeyeceğim, bu yüzden ki ilk ben sevmeyeceğim ve bu yüzden ki yenilmeyeceğim. alt tarafı bunu seviyorum. çünkü o farklı. o çok farklı ve bu yüzden ki bugün bana sen farklısın dedi.
sağ ol lan serj tankian aşık ettin beni kıza amk siktirin gidin şimdi !