bugün

senin adın lacivert bundan sonra sekshi şey.
iki dudağının arasından çıkan o ağır küfürleri sana hiç yakıştıramıyorum! Türk kadını.
ebru bana herşey anlattı kızım beni iyi dinle.

benden hoşlanıyor beğeniyor olabilirsin sakın senin kalbini kırdığımı sanma lütfen gerçekten aşık olabilsem ama bilmiyorum. ben tuğçeden hoşlanmıştım ve şimdi işin içinden çıkamıyorum gibi. biz ne güzzel beraberken sen şimdi köstek oluyorsun. biz mutluyuz lütfen fazla belli etme ve yaygara çıkarma. yada keşke ebru bana anlatmasaymış.

edit: eksi niye alıyoruz ki sanki kıza yanlış birşeyler yaptım.
Biz birbirimizin herşeyi olacaktık ama hiç bir şeyi olduk.
Sana inandım...
Sen çok iyi birisin be *
size yapilan kotulukleri tam olarak unutmaniz mumkun degildir. bu hak etmediginiz kufurlu bir yazi da olabilir. yaziyi siler hafizaniz zamanla. ama yazani asla unutmazsiniz. insanlar buyuk konusmamali. saldirmamali durduk yere anlamadan, insan biraz saygi duymayi ogrenmeli ya da bir bok yediyse telefon edildiginde kendisine o bokla ilgili olarak hesap verecek kadar cesur olmali. insan kibirli olmamali kalp kirmamali durduk yere. sozcukler onemlidir. silinse de izi kalir. insan bir yerde susmasini bilmeli. illa bir insana saygi duyabilmek icin ayni acilari yasamak gerekmez. yoksa gerekir mi? yanitini bildigim seye neden gerekmez dedim ki. hayatin kurali boyle islemiyor.

birini anlamak icin ayni boku yemek gerekiyor. simdi sira sen de. buyur, afiyet olsun. ben almayayim yeterince yedim cunku; bazen hak etsem de bazen hak etmesem de.
çok yorgundum ve gerçekten rol yapmıyordum. sırtımda bi dolu çanta ve zar zor kıvrıldığım ufak bir yer vardı. ne istedin benden sarı saçlı iki çocuklu bayan ha, ne? yerimde neden bu kadar gözün vardı? iki dakkalık otobüs yolculuğunda bıraksaydın biraz kestirseydim olmaz mıydı? başımda cıkcıkcık ötmek ayıp değil de benim uyumam mı ayıp. o yeri verirken sadece mahalle baskısı vardı tamam mı? sana hiç acımıyordum. çünkü belli komşudan altın gününden çıkmış mis gibi kısırları götürmüştün. kek kokuyordun. ama beni yerimden ettin. bunu sana yazdım acımasız kadın, uykumu bölen cani kadın.
pardon, sikimsiniz ?
lan elim ayağım titriyor seni görünce!
böyle bir çekim olamaz böyle bir bağ olamaz. gerçekten bunu görebiliyorum, bizi görebiliyorum sevgimizi görebiliyorum. affedişlerimizi, haykırışlarımızı görebiliyorum. teşekkür ediyorum sana bana yine bizi gösterdiğin için.
bakıyorum da çabuk unutmuşsun beni.

edit:unutmamış burdaymis vermiş eksimi sağolsun.
şanssız değilsin, sadece hayallerin gerçekleşmeyecek kadar güzel.
yok. kaç gündür her türlü umursamama çabalarıma rağmen gülümseyişin geliyorsa aklıma var bir şey. ve bu hakikaten kötü haber. ve hala da kaybolmuyor he, aklıma geliyor ansızın.

eşliğinde; http://www.youtube.com/watch?v=1q83kvB-7lI
seni çok seviyorum, özledim seni koalam.
Allah senin cezanı kahretmesin.
seni ilk aldığımda anlamıştım aramızdaki ilişkinin ne kadar kuvvetli olacağını ve evet seni çok sevdim samsung. ilk aldığımda yastığımın altında olduğunu bilmenin verdiği huzurla uyudum. herkesle iphone mu samsung mu kavgası yaptım senin yüzünden. herkese androidin ne kadar güzel olduğunu ve yeni tablet bile alsam android alacağımı anlattım. ben senin şarj olduktan sonraki sıcaklığını sevdim ama beni en ihtiyacım olduğu anda yarı yolda bıraktın. kapandın ve açılmıyorsun. evet benim için bir eşyadan fazlasıydın bu doğru ama sona yaklaşıyoruz. sen hakettiğin yere elektronik çöplüğüne gideceksin biliyorsun değil mi? benim için de zor bunu anlamalısın. sorun bende değil sende. bozulmasaydın seninle yolumuza devam edebilirdik ama ben başkasıyla devam edeceğim. belki bir iphone olur bu kim bilebilir. senden iyi olacağı kesin.demek ki sevgi her zaman işe yaramıyormuş.
Çok kırdığımın farkındayım.
inan kötü niyetle yapmıyorum. Sadece bazen sıkılıyor gibi oluyorum. Senden değil, kendimden.
bazen konuşacak ortak bir konu bulamayacağız diye korkuyorum.
Bu aksam boyle, ustume gelme.
1 Kibrit çaksan yanariz ikimizde.
sanki bu zaman hiç geçmeyecek. bekledikçe bekliyorum. ama hep aynı şey gözler konuşuyor ama dile gelmiyor. bir karede çok uzağız her zaman. dünde öyleydi bugün de böyle geçti. yarın yine susacakmıyız?... ben hep gözlerine bakarken özleyecekmiyim seni? kendimi kandırarak mutluluk oyunları mı oynayacağım? hergün senden vazgeçmek için uyanıp yeniden aşık olarak mı uyuyacağım? bu zaman hiç geçmeyecek biz hep böyle mi olacağız.? ben bu yazıyı sana yazdım ve sen bunu hiç okumayacak mısın?
ateşten sözlerim var, söylesem seni yakar.
fıskiyelerin yanına yaklaştım. burdakiler kırılmamış ankara daki gibi. nerden geldiyse aklıma şimdi, gülümsedim kendi kendime yine. "fışkiye"... geziden kalan darb-ı mesel misali bir sözcük olarak yer etti hafızamda.

fıskiyelerin yanına yaklaştığınızda önce bir yel gibi okşuyor yüzünüzü su tanecikleri. küçük delikli bir süzgeçten süzülüyor gibi serpiliyor üstünüze. sonra dört bir yandan yüzünüze binlerce kelebek kanadı dokunmus hissine kapiliyorsunuz.

gece sessiz... sadece suyun çıkardığı fısıltı gibi bir ses, ben ve köpeğim.

deliler gibi zıpladık durduk çimenlerle beraber ıslanarak "ıskaladığımız" hayatı.

eve döndüğümde üstümdeki uzun tşört ıslak, saçlarımdan sular süzülüyordu. yaramaz bir şekilde geldik arka balkona.

can yoldaşım şöyle bir baktı yüzüme."senin şu çocukluğuna bayılıyorum." dedi.

hayat ne garip; benimle beraber bana bayılan biri var.

çimlere yalınayak basmaya, dört bir yandan fışkıran suların altında koşmaya, sabahın beş buçuğunda çam ağacının altına yatıp aydedeyi seyretmeye de bayılıyorum.

aslında "bayılmıyorum" ben, "ayılıyorum."

yalnızlığımın güçlü duruşuna, özgürlüğe susamışlığıma, kendime ayılıyorum.

bir mum alevi gibi titrek ve narin, bir üflemede sönecekmiş gibi karanlığa aşinayım. karanlıktan gelen karanlıktan korkmazmış anladım artık.

aydınlıkta gözünü kamaştırmazmış, karanlıktan gelen kendini bulup da gelmişse eğer.

siz gözünüz görmezken, elleriniz kırılmışken, beyniniz iflas etmişken, kalbiniz donmuş bir zamanda en derin acıları koklarken ruhunuzu yoklayarak bulmadıysanız, bu dediklerimi asla anlayamazsınız.

demek kolaydır; "hayat bir rüya, ölüm gerçeğin ta kendisidir." diye.

ne zor bir dizginlemedir insanın kendini terbiye etmesi, buna inanmak, bunu eyleme dönüştürmek.

yaşadığım tüm yollar bana çıktı keşfetme hikayemde, roma ya değil.

"el atına binen yol ortasında inermiş."

indim o attan. tercihim yaya yürümek kendi ayaklarımın üstüne basa basa.

hem çimenlerin serinliğini hissetmek böyle daha mümkün.

bundan tam beş yıl önce kalemimi kaybettiğimi fark ettim ben. hayatımı yazan 41 yıl boyunca başkalarının kalemleri olmuş hep.

sonra kalemimi buldum tekrar hayatımı yazmak için. o kalemi tutmak zor oldu. korkarak elime aldım sil baştan öğrendim sesleri, harfleri,sözcükleri, cümleleri.

şimdi hayatımı kendi kalemimle yazıyorum.
kalem artik, benim "kalem."
elinde oynattin, helal olsun sana.
en büyük fantezim kafana osurmak tatlım.