uzun seneler önceydi.çocukçaydi, sadece 16 yaşinda bir çocuktum. birden estin aklıma. sadece dişariyi seyrediyordum oysa. anlatmasi biraz zor, hani bir film izlersin etrafindakiler musluklari açar ama sen sürekli damağina biriken agriyla boğuşursun göz yaşlarini akıtmamak için. belki kimseler görmesin diye belki de güçsüz görünmemek için. çok üzülürsün ama tutarsin kendini ağlamazsin. ben de öyle oldum gecenin son saatlerinde.
adeta görücü usülü çıkmaya başlamıştık. en yakın arkadaşının sevgilisinin arkadaşı... şimdi olsa hayatta yapmayacağım bişeydir heralde. küçük problemler, büyük büyük sevgiler büyütürdüm her gün. her uyanışımda içten içe sevinirdim ne kadar şanslıyım diye.
bizim problemimiz babandi. seni evle okul arasındaki yol dışında bir yerde görmem çok zor oluyordu. senle bir kafede oturamiyor, çarşıda gezemiyorduk, sürekli gereksiz tanıdıklardan saklanıyorduk.ama ben o kısa yürüşlerde bile elini tutmanin, gözlerine bakmanın verdiği tadı bunlamaz oldum kolay kolay. yüzün okadar güzeldi ki öpmeye kıyamiyordum o tertemiz duygularımla.
kontürümüz biter mesaj atamazdık, baban izin vermez görüşemezdik bir de bunlarin yaninda okulunla evinin dip dibeydi sanki. cuma günlerinin tadi bir ayri oluyordu senin okuldan çıkmanı beklerken. o gün koskoca 2 saat bizimdi, sadece ikimizin. fazla konuşmazdik, hayran hayran yüzünü izler ellerine sarılırdım. ara ara da birer öpücük kondururdum o güzel yüzüne. bazen çekinirdim kızar mı acaba diye.
babanın, abinin seni nasıl kolladığını anlatirdin bana. ben hiç bir zaman korkmazdim aksine karşılarına çıkıp onları pataklamak isterdim senin üstüne niye bu kadar geliyorlar diye. çünkü sen benim ömrümde tanidiğim çoğu kizdan daha düzgün ağırbaşlı bir karaktere sahiptin. ama kim bilebilirdi ki benim içimdekileri. seni tertemiz en saf halimle sevdiğimi. hiç kimse bilmedi, o zamanlar sevmek eziklikti gözümde. sakladım hep.
dediler ki oğlum erkek adam çapkın olur. bir sürü manitası olur. inandım salaklar gibi. herkesin beni beklediğini sandım. ne kadar yanılmışım, ne kadar aptalmışım. işte bir anda hiç bir şey yokken senden görüşemiyoruz diye çekip gitmemin yegane sebebi buydu. nasil bir piskolojiydi beni bu harekete iten, ama kendimi sıkılmış sayıp, yeniliğe ihtiyaç duyduğumu sanmıştım. dedim ya ozamanlar çocuktum diye. seni üzdüm kendimi hiç üzülmemiş saydim. şuursuzca yaptiğim hareketin bedelini senden sonra yaşadiğim her ilişkide ödedim ben.
bazen resimlerine baktım. kimlesin ne yapiyorsun gizliden gizliye hep izledim, bir daha geri dönmek için kendimde bir yüz aradim. ama bulamadım. eğri çamda karşılaşmıştık. işte ilk ozman tekrardan yüzyüze geldik. o kadar soğuktu ki gözlerin. bakmamak için elimden geleni yaptım. başka taraflara bakmakta buldum çareyi.
söylemek istediklerim vardi, ama kelimelerin geceye katacaği tek şey boş şeyler olucaktı senin için. sonra tüm cesaretimi toplayip dans etmek istediğimi söyledim sana. bu isteğimi kırmadığın için de minnettarım. konuşmadım, konuşamazdım da. müziği hiç hatirlamiyorum bile. nefes alış verişin vardi kulaklarımda, ara ara da içimdeki sessiz çığlıklar. tek yapabildiğim belini daha sıkı kavramak ve sarılmak oldu. müzik bitince gözlerine bakamadım, sende usulça kendini çekip, arkadaşlarının olduğu masaya gittin.
biri dokunsa ağlıcak gibiydim. ama ağlamadim daha fazla ezik gözükmek istemedim karşında. çünkü yaninda hep dik durdum hep seni korudum ben. babam gibiydim üzülmez, ağlamaz, incinmez canı acımaz. bu sertliğimi korumak için sana sadece bir kere seni seviyorum diyebildim. nasil bir akılsa zayiflık cümlesi saymışım bunu ozamanlar. anlayacağin aptallıklarim diz boyu.
şimdiyse sadece sokaklar karşılaşlmamızı sağlayan. kendi yollarımızda kendi dertlerimizdeyiz ikimizde. sen arada bir aklıma geldin kimselere anlatamadım. içim burkuldu sadece, sustum geçip gider diye. sabahleyinse yeni gün yeni dertler yapmam gerekenler. eğer aklıma gelirse bir gün bir yerden resmini çalıp saklayacağım.
ne çok sevmişim seni fark etmeden. gözlerimi herkese kapatmışım seninle. sen dünyaymışsın ben de ay. sen gidince anladım merkezimde olduğunu. oysa nasıl gülerdim aptal aşıklara... onların yaptıkları o salak hatalara... şimdi ben de onlardan oldum. sen gittin ama ben bendeki seni gönderemedim benden.
sana dair acılar biriktiriyorum hayatımda. her seferinde kendime "artık onu sevmek yok" diyorum ama akşam yastığıma değdinde başım "ben hala onu seviyorum" diyorum. nasıl da kararsız biriyim oysa... ben bir tek seni sevmeye kararlıyım. bu hayattaki amacımsın belkide; vazgeçemeyişim bundan sanırım.
hayallerini yaşatıyorum ben suni tenefüslerle ama sen bilmiyorsun. yoğun bakıma aldım aşkımı, seni ve senle ilgili düşlerimi ama sen yoksun. tek eksiğimsin. kapatılmaz boşluğumsun. varlığının hala bu dünyada olduğunu bilerek, yaşadığını düşünerek mutlu oluyorum. ne kadar saplantılı bir düşünce oysa. tam bir hastalık bu.
biliyor musun? kapılarımı kapattım herkese. ve sadece sana açılacak bir gün açılırsa bu kapı. aslında biliyorum gelmiyeceğini. yine de umut ederek bekliyorum işte. umut fakirin ekmeği demişler. benim fakirliğim sensizlikten. gözlerimden düşen yaşlarımın tek nedenisin ama üzülmüyorum sana ağlıyorum diye. sana harcadığım vakitlere bazen kayıp diye baksam da aslında bunu düşünmem biraz kırgınlıktan sana. yoksa sana kızmak imkansız benim için.
şimdi telefonumu arasan, bir mesaj yollasan biliyorum ben seninle yine hiçbir şey olmamış gibi konuşacam. keşke nasıl sevdiğimi seni bir bilsen... belki... belki de değişir miydi herşey?
ey sevgililerim *** Burada uludağ sözlükte bir başlık var. Romatizmanın en büyüğünü yaşatıyor yazılanlar insanlara. ** Yeni bir sevgilisi olan mı dersiniz, sevgilisinden ayrılan mı dersiniz birine ayar vermek isteyen mi dersiniz herkes toplanmış. Tıpkı bizim evin önünde sizin toplanmanız gibi. Bu arada annem size çok kızıyor. Evin önünde sürekli gürültü çıkartıp kavga etmeyin benim için. Arada pencereye çıktığım da çığlık atabilirsiniz. Birde ne olur evin önünde intihar etmeyin. Belediyeden gelip çevre temizlik cezası keseceklerini söylemişler dün eve gelip.
evet kışın buz gibi keskinliğinde hava almak bahanesiyle anlamsızca camdan dışarı uzanan kafam nasıl da ürperiyordu seni görmek uğruna. evet seni işyerinde görebilmek için ışıkları söndürüp perdeyi aralayan da bendim, çöp dökmek için dolmamış poşetle dışarlara taşınan da. sokak köşesinden eve geçmek için olanca gücümle yavaşlayıp, görme süresini arttırmaya çalışan da bendim. sen hep baktın bana, bense seni hep görmeye çalıştım, gözlerinde gözlerimi. sana kendimi, yalnızlığımı, tutkularımı nasıl daha iyi ifade edebilirdim bilemiyorum. konuşursam kelimelere yenileceğinden korkuyordum; ondandır sessizliğe bürünüşüm, kaçamak bakışmalarımız.
''ne oluyor diyemeden bir de baktım ki; artık yoksun. sorgulamadan, bilmeden çıktın çıkarttım hayatımdan seni. belki de; bu kadar kolay olmasının sebebi buydu. belki düşünüp kafa yorsaydım cesaret edemezdim. yapacak gücü hiç bulamazdım. bir anda olmalıydı. olmalıydı da; 'hain' ben olmamalıydım. ben ihanet ettim sana ve geçen 6 seneye ufaklık. 6 seneye, sana en önemlisi kendime...
öyle bir yaraladım ki kendimi, öyle sapladım ki bıçağı... ebedi iflah olmayacak bu yara...ben böyle değildim... bunu da en iyi sen bildin.
temizdi... değil artık...
gözlerin ufaklık , gözlerin ömrüme bedeldi. ama bakamam artık o gözlere. dilim varmaz son kez affet demeye. ben hainim. bunu seçtim ve bedeli sensiz kalmaksa eğer, gözlerine bakamayacak olmaksa eğer, evet bu bedeli ödeyeceğim... hainim çünkü, hak etmedin çünkü...
ama ; senin için ufaklık, herşey senin için, güzel zeytin gözlerin için.
mutlu ol ufaklık...''
ben de bu yazıyı sana yazmışım... tarih: 22.01.2007 -
zaman ne çabuk geçmiş, 3 seneyi yemiş yutmuş ayrılık... ve sana dileğim mutlu ol olmuş... ben 3 seneden sonra ilk kez bugün gördüm seni... hala aynıydın, hızlı aceleci. acele içinde markette kasaya yürümeye çalışıyordun. gördüm... baktım baktım görmedin... duymuştum nişanlandığını ya, koyamıyordum yanına kimseyi...bugün koydum gözlerimle yanına başka birini. beni gördüğünü anladığım an çevirdim ufaklık kafamı, bakamadım , bakamazdım utanırdım. çok değil 1 sene olmadı daha ''unut artık beni lütfen at kafandan'' mesajını sana zırıl zırıl ağlarken yazalı... ama şimdi bakamadım işte çevirdim kafamı yanımdaki adama baktım ona bakmalıydım sen sildiğim; o yazdığımdı çünkü...
dayanamadım baktım ki, o zeytin gözlerini gördüm, iki ufak çekik zeytin göz 3 yıl aradan sonra yine bu eşşek gözlere değdi. tam bu keyfi çıkarayım derken, hayatım diye bağıran bir kız ilişti gözüme. evet tanıdım, nişan resimlerinizi görmüştüm. tanıdım o kızı, nişanlın o senin. şimdi sana da yasak oldu gözünü eşşek göze değdirmek... çevirdin gitti, bir daha hiç dönmemecesine...
ben yanımdakiyle, sen yanındakiyle... iki farklı hayat otomatik kapıdan yağan yağmura karıştı gitti... sen gittin...ben gittim...
gecenin köründe sen vardın, aslında hep sen vardın.. içtiğim sigarada, sevdiğin her renkte, her kokuda, her yemekte..
senden sonra.. senden sonra başkası olmadı çünkü..
ben senin yaptığını yapamadım..
emeklerime acıdım..
sen sevmedin diye vazgeçtiğim dostlarıma, sen sevmiyorsun diye bıraktığım alkole..
kendime acıdım..
ben bu yazıyı sana yazdım..
pişman olup geri döneceğini bildiğim halde benim için geri dönüşü olmadığına..
benim için çok şey olduğun zamanlardan bir hiç oluş hikayene acıdım..
ben bu yazıyı sana yazdım..
peynir familyasına ait olduğunu nerden bilebilirdimki?!
Hep yarım yamalak seviştim ben.Birinin sol memesini yaladım. Ötekinin sağ kulağını. Bazısının bir bacağını sevip okşadım ben.Her porno sevişmenin sonunda film eksik kalmasın diye seni anlattım. Sırf "konulu" olsun diye. Hiç mutlu son olmadı bu filmlerde. En azından benim için. Diğerleri için sorun yoktu. Zaten ilgilendikleri sevişmenin sadece "porno" olan kısmıydı. Sonu "mutlu" yada "mutsuz" farketmedi. Birini isterken diğeriyle yatmak "çelişki" değil yaşam tarzıydı. Anlamadıkları,anlayamadıkları "nasıl?" tek kişiye bağlı kalabilirdi ki bi insan? Küçümsediler. Ruhumun olmadığını biliyorlardı ve geriye kalan "beden" i nasıl olupta ele geçiremediklerini anlamayıp "edebi" eserlerle dalga geçmeye çalıştılar. Komiktiler.
Küçüldüler. Sürükleniyorum ve bu sürüklenme halini delice savundum. Savunuyorum. Pişman değilim. Biliyorum ki girdiği "delik" sayısıyla ölçülmüyo insanın karakteri yada girmek istemedikleriyle.
Birinin sağ kulağını emdim, seninkini andırıyordu. Diğerinin sol memesini emdim en çok seni hatırlatan. Tek kolumla sarıldım yattığımda. Ayrı ayrı hepsi bi parça sana benzedi. işte bu yüzden ben hep yarım yamalak seviştim.
edit: noktalardan sonra boşluk bırakmamışım monako.
necmettin, küçük bebeğim nerdesin? evde çoluk çocuk aç bitap, perişan olduk, daha gelmezsen bakkal, ev sahibi, kasap ve çırakları sadece bir öpücükle yetinmeyecek, nerdesin şerefsiz necmettin?
bir gün heyecanla sana gelmiştim. anlatmak istediğim bir şey vardı. çok önemliydi fikrin benim için. hayatımdaki en büyük destekçimdin sen çünkü. artık ne olmak istediğimi biliyorum dedim. ayrıntılı anlattım sana.
kocaman gülümsemenle baktın bana, sonra da hayatım boyunca aklımdan hiç çıkaramayacağım o cümleyi söyledin.
''ne olursan ol, mutlu ol'' dedin.
sonra sen ne olduğumu göremeden gittin..
bende istediğimi olma yolunda ilerleyemedim ama hep ne olursam olayım önemli olan mutlu olmak dedim seni anımsayarak, seni yanımdan ayırmayarak.
şimdi ben yine istemediğim bir yolda yürüyorum. tek korkum var, senin verdiğin öğüde uyamayıp, mutlu olamamak. *
Herkes herkesin günahı geçmişinde
Her aşk hikayesi günah olarak kaldı cebimde
Umutsuzluğum beni benden alır
Çölde su bulmak gibi serap oldu artık aşk bana
Yaşamımda aydınlığa yer yok
Aydınlık seninle gitti
Gidişin ,
Karanlığımı geri verdi bana
Ben karanlıktan hiç kormam aslında
Yanında olabilmek için hep korkarım demiştim sana
Belki diriliyorum sensiz şu zamanlarda
Onarıyorum yıkılan dört bir duvarımı
Yeniden inşa ediyorum karanlık ülkemdeki kalemi
Bir daha aydınlığa ulaşamayacağımı bilerek
Mahkum ediyorum kendimi bıraktığın karanlığa
Hangi güzel şey zaten helal olduki bana
Senin bana özendiğin bir çok nokta
Benim kalemin haram tuğlasıdır anca
Tekrar geri döndüm zindanlarıma
Tekrar kem vurdum tüm duygularıma
Kaderim beni burada istiyor
Karanlığın en dibinde
Kör kuyuların içinde
Zaman geçmekte
Bu zincirler bileklerimi inciltmekte
Gözlerimde artık boş bir hüzün oturmuş
istesemde silemeyeceğim kadar iz bırakmış.
Etrafımdaki insanlar nerde
Nerde bensiz yapamayanlar
Onlar aydınlığı seçtiler bütün yalanlara göz yumarak
Benim hatam nerde ?
Sorgu saatim başladı vicdanımla
insanlar bunla yüzleşmeye çekinirler bilirsin
Benim karanlığım ise
sorgulayınca kendimi
biraz nefes aldırıyor .
Eteklerim çamurlara bulaşmış,
Yüzüm eskimiş
Saçlarım sensiz geçen her sene kadar hep uzun
Gerçeklerimle arkadaşlık ediyorum
Zaten bu herkese göre zıt olmuşki hep tek başıma
Yalanlarla mutlu herkes
Düzenleri bozulamıyor onlarla yaşıyorlar
Bu yüzden ben burda hapsoldum onlar aydınlıkta
Bir tek umudum kaldı aydınlık için
Oda Allah tan yana
Belki beni bir gün aydınlığa çıkarır
Ama yalancıların diyarına degil
Belki bir gün kendi yanına alır
Bende o zaman bu zindan kurtulurum
Bu zindanda bir sen vardın bana yakın
Sende aydınlığı seçtin
Kendini kandırmaktan
Vazgeçemedin sana bahşedilen o yalancı aydınlıktan
Seninle vardı yarı açık kapıdan giren ışık
Kapıyı sessizce çekip gittin
Üstüme ...
Bir şey diyemedim
O zaman gözlerime bu hiç gitmeyen hüzün oturdu
Ve bu nankör misafir hiç gitmedi
Bilemiyorum aydınlığa çıkınca gözlerim tekrar kamaşırmı
Ama çıkamam ki
Herkes herkesin günahıdır geçmişinde
Benim senin ,senin benim günahım oldugun gibi
Ben hak tealadan hergün diliyorum
Kapı yine aralansın içeriye sen gir diye
Ama beni duymuyor
Bende cebimdeki günahlarımla avunuyorum .
Birde gözlerimi acıtan hüznümün damlalarıyla ,
Hergün yüzümü eskitiyorum.
Ve , artık olan aşkımla besleniyorum...
sen beni geçmişte bıraktın, çektin gittin. düşünmedin bizi, evet bizi seninle beni. ama doğru artık biz biz değiliz değil mi? artık siz var saygı gereği. artık sarılmak yok değil mi? artık bakmayacak mısın gözlerimin içine, içimi ısıtırcasına. bakmayacaksın değil mi? ama ben üşürüm. sensiz olamam, sensiz zaman geçer ama ben geçtiğinin farkına varamam. boğazım düğüm düğüm olur. göz yaşlarım tetiktedir, her an akacakmışcasına ama ben kendimi tutarım. ama olmaz sensiz olmayı düşünemezken bile, ben sensiz yaşayamam, ben sensiz yapamam. **
gördün di mi? bak nerdeyim? meğer yanlız değilmişim. benim gibi yüzlerce insan varmış. saolsunlar hiç kınamadan beni de aldılar aralarına. biraz huzursuzum ama geçer diye düşünüyorum.meğer herşey senden sonra bitmiyomuş.evet ben bu yazıyı son kez sana yazıyorum. okursan ekimee okumazsan...
sevemez kimse seni benim sevdiğim gibi. kimse çekemez öyle nazını, kimse diyemez ki sevdiğini söylemesede ayda bir de olsa 'canım' desin yeter. yolda yürürken arada bir tutusun elimi yeter, büyük cümlelere gerek yok sevgisini hissediyorsam anlatmasa da olur diyemez kimse. sevemez kimse seni benim kadar.
ve sevemez kimse beni senin kadar. öyle yüreğinde taşıyıp aşkını bibaşına onca zaman, kavuşunca kesseler acımaz artık deyip sen gül yeter dedikten çok kısa bir zmana sonra 'sana hayatımda bir yer veremedim' deyipte gidecek kadar sevemez kimse beni. bir daha kimse öyle çok seviyorum deyip, öyle çok sevdiği insana hayatında bir yer veremeyecek kadar sevemez(!) beni.
farkımız buydu işte sevgili, sen benim hayatımdın bense senin için boş bir aşktım!
nasıl başlayacağımı bilemiyorum. sensiz geçen her gün seni delicesine düşündüm demek isterdim aslında. ama belirli anlar dışında seni aklımdan uzak tutmayı başardım aylarca. bunun için sevinmeli mi, yoksa üzülmeli mi? emin değilim...sen yokken ben başka bir hayat yaşıyorum sanki, her şey düzensiz ve plansız. neyi ne zaman, nasıl yapacağımın hiç önemi yok. yaşıyorum sadece. yapmam gerekenleri yapıyorum ama daha fazlasını yapmak için hiç bir gayretim yok bu hayatta. memnum bile sayılırım bu halimden. çünkü sorumsuzca ve sorunsuzca yaşıyorum. yarınımı ya da geleceğimi düşünmek zorunda değilim sensizlik anlarımda.
ama bir an geliyor, bazen güneşin doğuşunu izlerken ya da gece sessizliği çöküp bir sigara yaktığımda sen geliyorsun birden aklıma. hem de hiç ummadığım küçük ayrıntılarda buluyorum seni, bir şarkının ya da bir şiirin arasında. işte o zaman seni ne kadar çok özlediğimi anlıyorum, sana bir kez daha sıkıca sarılabilmek içine nelerden vazgeçebileceğimi düşünüyorum. ama garip olan ne biliyor musun? senin bana geri dönmeni istemiyorum, sadece o an ki özlemimi dindirmek için senin yanımda olmanı istiyorum. çünkü seninle aynı gelecekte buluşamayacağımızı biliyorum. seni asla kucağında çocuğumuzla göremeyeceğimi, bir daha asla senin elinden yemek yeme ihtimalinin olmadığını ve daha nicelerini...
şimdi nerdesin, nasılsın hiç bir fikrim yok. gerçi gerçekten nasıl olduğunu öğrenmek istediğimi sanmıyorum. mutlusundur belki, ya da mutsuz. umrumda bile değil. kendimi düşünüyorum sadece, bu işin sonu nereye varacak diye merak ediyorum. hani bir sabah uyandığında çok güzel bir rüya gördüğünü anımsarsın ama ayrıntıları zamanla unutursun. elinden sabun köpüğü gibi kayar o güzel anlar sen yakalamaya çalıştıkça. işte sen de benim için böyle güzel bir rüyasın artık. tekrar aynı rüyayı göremeyeceğimi biliyorum, görsem bile ilki kadar beni benden almayacağını biliyorum. bu yüzden anılarının yavaş yavaş elimden kaymasını izliyorum hayat kargaşası içinde. ve biliyorum ki, uyumaya devam ettiğim ettiğim sürece yeni rüyalar göreceğim. sabah olduğunda onlarda seninle aynı akıbeti paylaşacak. garip bir hayat yaşıyorum, kah uyuyorum kah her şeyi boşveriyorum...
duygularımı ayaklar altına almana, gururumu kırmana, kendime olan güvenimi hiç etmene gocunmadan istemli izin verdim. örülü duvarlarımı, kendi sınırlarımı hatta kapalı kapılarımı sen çalmadan sorgusuz, sualsiz açtım. fallarda çıkanın sen olduğuna inandım. ne sevdiğin belliydi, ne sevmediğin. umudumu tüketmeme izin vermedin. haydi bir cesaret kaybedeceğin bir şey yok dedim. kendimi gaza getirdim. her günün akşamında yanından geçip gittiğim köşeden o gün ileri adım atmadım. senin ayaklarının dibinde son buldu adımlarım. dikildim karşına, tokalaştık seninle büyülü bir an olmadı. kafamda kurduğum gibi olmadı belki ama elin elimdeydi. nasıl bir şaşkınlıktaysam elimi hemen çekmişim senden oysa ellerine dokunuyorken, gözlerimi de gözlerine dikecektim. gözbebeklerimde kendini değil aşkımı görecektin. öyle bir bulut saracaktı ki seni sen de aradığım o diyecektin bir tokalaşmayla hayallerime kavuşacaktım. ben o buluta girdim seni de çektim ama mızıkçılık yapmışsın, havada asılı kalmış da reddetmişsin bulutlara değmeyi yanımda olmamışsın. o günün gecesi inanmıştım ki yarın sabah ve göreceğimiz diğer sabahlar iki kişilik olacak sen ve ben ama birliktelik yazmamış bize kader ben ve o hiç bir zaman biz olamayacakmış. o gün hayatımın en cesur hamlesini o adımları atarak yaptım. sonunu düşünmeden ama göz yanılması olmalı ki falımdaki beyaz atlı prens değil, masallarda ki kötü kalpli adamdın. yüzüne hayranlıkla gözlerimi kaçırmadan bakabilmek, omuzuna değecek kadar yakın olmak, içimi sana dökmek için gözü kapalı girdiğim yolda çıkmaz sokağa soktun beni duvara çarptım. umduğumdan çok erken bitti yol, ben sana sonsuz yolculuklar vadederken, sen benim için on adımlık bir dönemeç seçmişsin. belki bunu bile gözardı ederdim. çıkış yolu göster yeter canın sağolsun derdim sana sevgiden aşkdan başka bir his duymaya zorlamaman için beni ama bu da yetmedi sana dilinle de kapanmaz yaralar açtın. çok şaşırttın tanımıyorum belki yeterince seni bilmem huyunu suyunu ama bu kadar çirkinleşebilmene ihtimal veremezdim. yuttum dediklerini, ben seni kırmayı göze alamadım. henüz tek bir güzel cümle kuramamışken nasıl olur da aşağılayıcı laflar ederim. yapmadım, yapamadım söz düellosunda da yenildim. gözünde yine yeniden küçüldüm. ama bu bir müsabaka değildi ki galibiyet mağlubiyet olsun. yenildiğim sen ol, bana koymaz. ama sen kupa kazanmışcasına büyük bir iş becermişcesine kabardın, daha da büyüdün. görmezden gelebilmek için seni büyük çabalar harcıyorum. anlayacağın hala yüksün bana. nefret etmem gerekiyor senden bazen de inandırıyorum kendimi başardığıma ama yolumda belirdiğinde anlıyorum ki yanılgıdayım, çığlık atmamak için ağzını ellerinle sımsıkı kapatıverirsin ya kalbim de aynı öyle heyecanımı aşağı çekiyor. yoksa hala hiç bir yüz güzel değil, senin yüzünden. aşkın en korunaklı yerde sana ihtiyaç duymadan bende yaşıyor, istemiyorum galiba salıvermeyi zamanı geldiğinde habersizce gitsin, yokladığımda arayıp bulamayayım istiyorum. unutmaya çabalamak tercihim değil. gururum senden öne geçti. incinmişlikler, kırılganlıklar geride kaldı. göz hapsinden çıkardım seni, serbestsin. adımlarımı duraksatan yüzünse göz kapaklarımda gizli, ben istemedim sen yüzünü yasakladın bana. kabulleniş zor da olsa uğruyor diretince yanına, yakınlarımda oldukça çıkartamayacağım içimden biliyorum seni. hiç de farkında olmayacaksın, yanlış mı yaptım acaba demiyeceksin biliyorum budalayım. biliyorum onca geçenlere rağmen hala sana yazı yazıyor olmak ahmaklık.
mod sansürü nedeniyle :
mülkiyeli g. hoca , yıllar geçti ben bu yazıyı sana yazıyorum. seni bir metrelik .... , seni ... seni.lan sen nasıl bi ..... ki .... b.tan dersini dünyanın en muhim şeyi , bir metre boyunla da kendini dünyanın en büyük daglarını yaratan kral zannediyosun.kaç öğrenci biliyorum senin ..... b.tan dersinden uzatmaya kalan bi 3 sene de o .... mun dersi yüzünden o aptal okula gidip gelen . .... oğlu ..... , .... , .... , ..... pigmeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee ..... oh be , lan adam öldürmek suç olmasaydı ben seni öldürmez mydm , ... oğlu .... geberrrrrrrr
bu yazıyı sana yazıyorum, bensiz olan sana... üzülmeni istemiyorum ancak üzüyorum seni hem de bile bile...
ben bu yazıyı sana yazıyorum çünkü seni seviyorum, seninle mutlu olmak istedim olmadı...
bir gün gideceğini biliyordum, yinede sevdim. benim olmayacağını biliyordum, yinede sevdim. bir gün yeni yine yeniden karşıma son kez çıkacağını biliyordum. rantını alacaktın. sen saf ve temizsen seni kendinden daha çok seven bu deli neydi ? seni sevmesem belki o hayalini ettiğim üniversiteyi kazanacaktım. aşkı sexten ibaret sanacaktım. göz yaşını tırışkadan nağmeye bağlayacaktım. bana son kez sen hayko yu hediye ettin. seni düşünerek dinledim,dinledim dinledim. birlikte olamadık biz. bunun nedeni ne sen ne bendim . yalnız kaldım. senden başkasını sevemedim. yanında değildim ama seni hep kıskanıp sevdim. o gül yüzüne saf gülüşüne zarar gelsin istemedim. üzüldüm ağladım sızladım. biliyorum bir gün yine karşılaşacağız. o numaranı değiştirdin. msne ni az açtın falan ama biliyorum bunların nedeni ne sendin ne bendim. başkaları vardı kıskançtı. mutsuzdu o başkaları. mutsuz olalım istedi. sende buna alet oldun. mutlusun belli .sen o küçük akvaryumunda kendi pisliğinde mutlu mesut yüzerken ben kendi dünyamda akabinde gerçeklerle nefes almaya çalışıyorum. sen sahte rakıdan dünyaya ayak uydurmaya çalışırken ben o sahte rakıdan dünyaya küfür edip o kodumu sahte dünyasına uymasınlar diye bizzat kendi ayaklarımı kırıp kendimi kınayıp akabinde yola ardıma bakmadan devam edip, kendimi selamlayıp kendimi kınıyorum. sen beni kırıyorsun, ben başka kimseyi sevemiyorum, takıntılı bir heref haline gelip kafayı sıyırmanın ucundan geçiyorum. senin saçının bir teline zarar gelmesin diye tanrıya dua edip etrafımda laf olsun diye yaşayıp sex yapanlara katlanıyorum. seni sevdiğim her güne yanıp. neden birlikte olamadığımızı düşündüğüm her an dahada yanıyorum. eğer beni böyle yıpratıp o güzel sesinden ve yüreğinden ayrı tutan hain kaderse onada bir kaç sözüm var. ulan kader,anasına sövdüğüm kader.kahpe kader. tikicanla pipican a şapur şupur bize gelince mi yarappi şükür lan kader. hakan şükür lan kader. ulan kader. daha ne diyem ben sana kader. etrafa verdin veriştirdin.bize hep kelek , hep fason be kader. biz insan değilmiyiz ebe kader ?. böyle ebeyi tecavüzcü coşkun akabinde karanlıktan şafağa kadar kovalasın, bide o coşkun hazır coşmuşken aramıza girenleride kovalasın. ne diyeyim be güzelim akabinde bizi bu hale getirip gerim gerim geren kodumu kader utansın, yada kader kılığına girmiş tipsizler . ben bu yazıyı sana yazdım .
bazen sadece boşluk var. sonra aynılık. ufacık bi değişiklik sağlamca koyduğunu sandığın taşları oynatabiliyor yerinden. bir resim aslında olmayanı ya olursa ve neden olmasınlara çevirebiliyor. bir insanın başka birinin aklına düşmesi sadece bir böceğin kanat çırpması kadar kısa bir süre gerektiriyor. uzatılan bir el, fotoğraf makinesinin tuşuna basan bir el, kadehi kavrayan bir el vs...
çünkü herkes kadar benim de bir başkasına ihtiyacım var. bir resme bakıp o resmi olabilirliği üzerinden değil olduğu şekliyle görmeye. -mış gibi yerine aynen öyle demeye.
gelip şu saniye hayatıma girmeni ve
bir sürü fotoğrafımı çekmeni istiyorum. durmadan, sıkılmadan. her karede bana dair bir şeyler olmalı elinden çıkan. demeliyim ki bu adam çektiği her karede beni saklayacak, gitmeme izin vermeyecek. öyle alışmalıyım ki buna hep en güzel resimlerimi çekecek olanın sen olduğunu bilmeliyim başkasına gereksinim duymadan. sen sadece benim resmimi çekmelisin ben sadece senin ellerindeki kameraya gülümsemeliyim. abartıyor muyum dersin? hep abartmaya meyilliydim zaten.
aşk hayatın neden kötü sorusuna cevap budur belki de: çünkü her zaman biraz fazlaca abartırdı...
o zaman abartmaya devam edelim, ne dersin?
gözümü karartıp başka bambaşka bi yerde yeniden başlayabilirim her şeye. yeter ki inanayım. zaten kolay değil midir beni inandırmak? kandırmak da diyebiliriz aslına bakarsan. bir tek resim yeter de artar bile gelmeme.
peki ya gerçek hayat?
bir sürü engel var aramızda seninle. kurulu hayatlarımız, geçmişimizden kalan kırıntılarımız, korkularımız, güvensizliklerimiz. asla cesaret edemeyeceğiz birbirimize. belki de hiç rastlaşmayacağız ya da rastlaşsak dahi anlamayacağız.
"böyle huzurluyum" kalıbına sıkışıp kalacağız beraberce. sen tek bir kişinin resimlerini çekmektense birçok insanı alacaksın hayatına bense tek bir objektife bakmaktansa farkına varmadan birçok hayata dahil olacağım; "oysa sadece seni istemiştim" diyerek.
tek bir olasılıkta mutlu olabilecekken çoğulluklar içinde mutsuzluklarımızla oyalanacağız. ben belki gene gideceğim kör kadına sebep dilenmeye, avunulacak bir sürü mazeretim olsun diye. bir de seni merak edeceğim. sonra açıp bir resme bakacağım öyle görünen ama aslında öyle olmayan.
ben bu yazıyı sana yazdım ey beni sırtımdan hançerlemeye çalışan komşum, tarihimi paylaştığım, varlığını varlığımla garantilediğim insan.
gidersin suni tarih kitaplarını didik didik araştırırsın ve onüme sürersin ey be gozleri kor olmuş insan yakın tarihe bak ve uyan! ihanet hiç bir zaman karşılıksız kalmaz ve hiç bir inanç ve hiç bir millet tarafından takdir edilmez.
bırak ihaneti sarıl birlikte yeşerttiğimiz değerlere ki bu değerleri yıkmaya çalışan düşmanlarımıza alet olmayasın.
senin sarıldığını sandığın değerleri savunduğunu iddaa ediyorsun unutmaki bu millet o değerlerin tadını ve lezzetini çok iyi biliyor ve onu bu değerlerden mahrum etmek isteyeceklere yok oluncaya kadar tepkisini gosterecektir.
Sana bu söylediklerimi daha önce duyduğun yalanlarla bir tutma
Belki en güzelleri değildir ama doğrudur gözbebeğim
Dosdoğrudur inan bana
Yaz bir kenara yaz meleğim yaz bir kenara...