gidenlerin arkasından ağlarken
nefes alamıyorken
'öylesine' yaşarken
söve söve okula giderken
her sabah kalktığımda 'ulan yine sabah oldu. bugünü nasıl bitiricem ben?' diye güne başlarken
her gece uykusuzluğumda boğulurken
yediğim yemekten, içtiğim sudan, sigaradan, biradan, hatta belki de en çok sevdiğim votka-portakaldan bile zevk alamazken
arkadaşlarımla çevrilen en ala geyik muhabbetlerinde bile gerekli gereksiz şeyleri dert edinip kendime sorun yaratırken
'olmuyo işte olmuyo' diye en yapabildiğim şeylerde bile kusur bulurken
dinlemekten yorulup anlatmak istiyorken ama bunun için insan bulamazken
ruhumdaki derin yaraya saçma sapan yerlerde merhem ararken
'bu sefer cidden pes ediyorum ama yeter be!' diye isyan ederken
ben yaşadığımın farkına varmazken...
bir mucize oldu.
ve daha ben tek bir kelime söylemeden bana dedi ki 'ben sana hiçbir şey vaadetmiyorum. ama en azından yaralarını sarabilirim. ve bir daha hiç kimsenin seni üzmesine izin vermem. en azından elimden geldiğince. ben burdayım. sen de. peki artık biz olsak nasıl olur sence?'
bana söz verip sonradan çekip gidenleri, sırf söz verdim diye sadık kaldığım herkesi geride bıraktım ben.
birine yüreğimi emanet ederken hiç bu kadar güvende hissetmemiştim kendimi. yüreğimi en kıyısına köşesine kadar senin sevginle doldurmak istiyorum.
deli gibi severken kendini çekmek, sevdiğininde kendisini çekmesine seyirci kalmak ve üstelik daha yaşanacak, paylaşılacak onca şey varken ve bu paylaşımların en büyüğünün adı sevgiyken, yokluğunu düşünmenin bile içimde büyük sıkıntılar yaşatıyor olmasından ders almayıp yokluğunla baş başa kalmışken, daha 1 gün olmuş ve ben buna rağmen kendimi şimdiden çok yorgun hissediyorken, bütün bunlarla başa çıkmam tahmin ettiğim(n)den daha zor, çok çok zor.
bana kişiliğimdeki kırılma noktasınımı soruyorsun? birbirinden bağımsız davranan iki farklı insanlamı karşılaştığını söylüyorsun?
ufacıktık biz, yıllar geçti, anladık hayatı, insanları, herşeyin göründüğü kadar basit olmadığını, özümüzde nasıl olduğumuzun değil karşımızdaki insanda nasıl etkiler bıraktığımızın bizi iyi veya kötü olarak ikiye ayırdığını ve bu yüzden çok çok çok dikkatli davranmamız gerektiğini, birey olarak bazı sorumluluklarımızın olduğunu ve etrafımızı çevrelemiş olan insanlara karşıda aynı sorumlulukları taşıyor olmamız gerektiğini, herşeyi öğrendik herşeyi..işte tamda böyle düşünürken hayatın bize yeni yepyeni şeyler öğreteceğini gördük, ezberlerimizi bozduk ve baktıkki daha yolun başındayız ve her daim yolun başında bırakacak hayat bizi.
yaşamımızın odak noktasını oluşturan, geriye dönüp baktığımızda hemen hatırlayabileceğimiz olaylar, yaşanmışlıklarla beraber kişiler büyüttü bizi, bu seferde büyümenin yaş hesabıyla olmadığını gördük.
yanlışlar yaptık, halbuki uyardılar bizi, yanlış olduğunu, hata olduğunu söylediler, aldırmadık, öyle ya biz biliyorduk doğruyu, hala kendimizi anlatmaya ifade etmeye, haklılığımızı ispat etmeye çalıştık. sonra suçladılar bizi, cezalar verdiler, halbuki yaptıklarımızın kötü şeyler olduğunu bilsek öyle davranırmıydık, aynı hataları yaparmıydık ama öğrendik işte yaşadık ve öğrendik.
büyüdüm, seni tanıdım ve büyüdüm,
ilk defa birine karşı hissettiklerim kalbime ve beynime bu kadar hükmetmeye başladı ve büyüdüm,
insanları kendim gibi görüp, bir adım sonrasını hesap etmeyerek davrandığımda bunun beni düşüreceği zor durumları ve aslında hiçde alakam olmayan bir kimlik ve düşüncelerle beni karşıladığında gördüm ve büyüdüm,
ve şimdi..seni kaybetmekle burun burunayım ve belkide tamamen kaybettim.. bunun olmasına neden olan herşeyi en ince ayrıntısına kadar inceleyip, hepsinde en az bir çocuğunki kadar sorumsuzluk bulup ve bunu kabullendiğimi gördüğümde şunu söylemekte ne kadar haklı olduğumu anlıyorumki; ilk defa bu kadar bana kendini hissettiren yokluğunun soğukluğunu hissettim ve büyüdüm,
şimdiye kadarki benim suretimmiş, aslımla ilk karşılaşmayı yaşadım ve büyüdüm,
saflığını, masumluğunu, samimiyetini savunduğum kişiliğim değil özümmüş ve özümde büyükdükçe kişiliğime yansicakmış. meger yanlış anlaşıldığımı ifade ettiğim nokta buymuş ve çokda haklılarmış öyle anlamakta, farkına vardım ve büyüdüm,
büyüdüğümü sanıyormuşum meger, o yüzden toz kondurmuyormuşum kendime, bunun bir yanılgı olduğunu gördüm ve büyüdüm,
bütün bunlar yüzünden, başta tanıdığın ben ile hiçbir zaman seni tanıdıktan, o sevgiyi hissetmeye başladıktan sonraki ve şuanki ben in bağını kuramıcaksın.
o'na deki;
belki birgün tekrar hoşgeldin dersin ve yeni bir başlangıç için herşeyi bir kenara bırakıp ona kucak açarsın, o büyük sevgiyle onu karşılarsın diye beklemekteymiş.
ve deki;
ancak ve ancak artık sevmediğini, onu istemediğini yüzüne haykırdığında bitermiş bu bekleyiş.
bıktım her dakika beynimde seninle uğraşmaktan, oysa 2 güm önce aşka inanmam deyip palavra atıyodum.demek büyük konuşmamak gerekirmiş hep öyle derler ya,ne dersem başıma gelir oldu. şimdi de seni diyorum içimden, peki olurmusun benim??
* yüreğimden geçiyor hasretin, bütün iç organlarımı kesip atarak. birden gülüşün geliyor aklıma, tüm benliğini sarıyor hayalin. gözlerine bakıyorum, karşı karşıyayken bakamadığımın korkaklığını atarak üstümden. gölgeni görür gibi oluyorum karanlık odamda. hissediyorum en güzel düşlerin gerçekciliğini, düşünüyorum düşlerin gerçek olabilme ihtimalini. penceremden gelen dalga sesleri hayallerime daha da bir güzellik katıyor. biraz daha kapatıyorum gözlerimi, hasretinin vermiş olduğu acı ve hayalinin vermiş olduğu huzur ile uçmak istiyorum rüyalar kentine.
özlemin üstüme bir çığ gibi düşerken, penceremden bir rüzgar giriyor, daha bir sarıyorum yorgana, daha bir bastırıyorum kendimi yastığa. bu rüzgar ile biirlikte ruhumda iniltiler duyuyorum, gittikçe şiddeti artan iniltiler ve artık ruhumu tamemen kaplayan seslere dönüşüyor. kulak verirsem sanki senin hayalini alıp kaçacak benden.
'dayanamıyorum!' diyorum kendi kendime, dayanamıyorum. hep içime akıttığım gözyaşları geliyor gözlerimin ucuna, tutamıyorum artık gözyaşlarımı damla damla akıyor yanaklarıma, yanaklarımdan yastığıma...
açıyorum gözlerimi, seni düşünüyorum. uyuyor olmalısın, bir melek kadar masum yüzün düşüyor tekrar aklıma, dudaklarında bir çocuk masumluğu kadar saf bir gülücük. ya saçların yastığa serpilmiş, kıskanıveriyorum yastığını, yatağını. güneşten kopmuş bir parça gibi hasretin tekrar yakmaya başlıyor içimi.
ben geliveriyorum birden aklıma, alıyorum aynayı kendime bakıyorum. saçlarım karışmış, ellerin titrek, dudaklarım suya hasret çöller gibi parça parça. yüzümde bin yaşamışta mutluluğu hiç tadmamış bir sima görüyorum. korkaklıklar tutsaklığında, gördüğüm en zavallı insan kesiti.
böyle güzelliğin karşımda dikildikçe nasıl yaklaşabilirim ki sana bu ben ile, tutulur dillerim lal olurum, konuşamam utanırım! seni her gördüğümde ki çaresizlik bu geceki sen. düştü bir gölge gibi ruhumun en ulaşılmamış ücralarına.
bütün bu cümlelerden, özne ve yüklemlerden kaçıp, herşeyi bir kerede söylemek gerekirse, ve ayrılıkları bir kerede vurmak gerekirse kalbinden, sadece şu yeter: sana hasretiim... *
korkuyorum...
sana söylemesem de belli etmesem de çok korkuyorum. aynı zamanda sana da...
ben bu yazıyı size yazdım. ne olursunuz çıkmayın, gitmeyin hayatımdan.beni her zaman koruyun, bana karışın, bu etek kısa biraz diyin, bu ruj fazla kırmızı diyin. karışın, bağırın, çağırın. hiç yapmadınız ama bağırın, çağırın. yeter ki gitmeyin, terk etmeyin beni. hep küçüklüğümden bahsedin bana, nasıl doğmuştum? ağlamamıştım değil mi, baygın doğmuştum... sen de korkmuştun, şimdi de ben öyleyim, korkuyorum...
ya sen? gece muzo'yu dinlediğimde göz damlanı damlatmam için odama gelirdin. "yine mi murtaza?" isim bile takmıştın muzo'ya. sonra da çocuksu bi edayla "sevmiyorum bu adamı çok küfür ediyor" derdin. benim dinlemezsin olur biter dememle giderdin: "iyi geceler pın pın":) ne tatlısın sen de...
peki ya sen? seninle pek anlaşamazdık değil mi annecim? aksiyim kabul ediyorum. ama inan hep pişman oldum seninle her tartışmamın sonunda. ama diyemedim, özür dilerim, bitaneciğim diyemedim. huyum böyle kahretsin, ama sen beni hep sevdin. inan ben de seni, ben de sizi...
o kadar korkuyorum ki gideceksiniz diye... yalvarırım gitmeyin hiçbir yere, ne olursunuz... şu an bile ve bunu düşündüğüm her an o kadar kötü oluyorum ki, her şey için pişman oluyorum. keşkeler geçiyor zihnimden. ya şimdi giderlerse diyorum. kelimeler yetersiz kalıyor, inanın yetersiz kalıyor. asıl aşk bu diyorum. sevmek, korkmakmış bunu anlıyorum.
babacım ya sen beni aradığında ben telefonun sesini duymazsam ve sen de kızamazsan bir daha? ben ne yaparım düşündün mü bunu?
ya sen annecim? sana her mesaj attığımda mesajımı okumayıp beni aramışsın yavrum demezsen bir gün? sen de düşün ne hale gelirim ben, düşün ve gitme bi yere...
baba, liseye başladığımda "artık şımarmak yok" demiştin. üniversiteye başladığımda "bak artık uçuk kaçık şeyler yok" demiştin. üniversite bitti "deliliklerin bitsin artık" dedin ve güldün benden ümitsiz bir şekilde. halbuki ben sadece siz gülün diye şımardım hep, deliliklerim hep bundandı. sizin en sevdiğim halinizdi çünkü kahkahalarla gülmeniz. siz anlamadınız ama ben sizin güldüğünüz o aralarda hep durdum sizi izledim, korktum, dua ettim. nolur dedim nolur hep böyle kalın.
annecim küçükken hep dosyan kabardı diye korkuturdun beni. her yaramazlığım dosyaya eklenen bir kabartıydı. ben buna inanmıştım biliyor musun, napim çok kokrmuştum. acaba dosyam nereye kadar kabaracak, sona erdiğinde ne olacak. korkmuştum. elimle bunu ölçerken sen yakalamıştın beni. o kadar gülmüştün ki, o an dosyamı yırttığını, yok ettiğini anlamak zor olmamıştı. sonra da sarılmıştın, "bazen beni çok yoruyosun ama". özür dilerim, çocukluk işte anne.
bir dönem o kadar sıkılmıştım ki, ölümü merak eder olmuştum. neden yaşıyorum? öleceksem neden yaşıyorum? insanlar neden ölmeyi bekliyor, ölsünler işte... gibi salak düşünceler. ergenlik dönemi işte, tehlikeli dönem... sizinle hiç sorunum yoktu ama kendimle cevaplandıramadığım sorularla sorunum vardı. ama sonra sizi düşündüm. nasıl kahrolacağınızı. buna hakkım yoktu, biliyordum. kendimi yaşamak için zorladım. hayat oyunları oynadım, yaşama tutunma oyunları... sonunda başardım, sizin sayenizde, sizin sevginizle başardım bunu. sizi üzmeye, kahretmeye hiç ama hiç hakkım olmadığını düşündüm. sizin de beni ama lütfen... gitmeyin, bırakmam sizi, sizinle gelirim. ama yine de benden önce gidin tamam. hakkım yok sizi üzmeye ama sizin var tamam ne yapsam ödeyemem hakkınızı, üzülmekse tamam üzülürüm, ama ben de geleyim ne olur sizinle. korkuyorum çünkü...
annecim, ben seninle hep kadın oldum. ayakkabılarını geçirdim minik ayaklarıma, rujlarını sürdüm, saçlarımı topladım kelebek tokalarınla. babamı sevdim senin gibi..
babacım seninleyken de hep erkek oldum. maç izledim, heyecanlandım minik yüreğimle hiçbir şey anlamadan sadece seni izlerken, senin maç izlediğini izlerken... ve annemi sevdim, sahiplenerek.. senin gibi...
sizi seviyorum...korkuyorum...
dur bekle ! biraz zaman ver her acııdan bir tad alan benliğe , biraz zaman ver henüz dokunamadığım tenine , dur şart olsun korkuyorum bu gece ...
gitti , allak bullak , gittiği zaman hücrelere kazınan , gittin öylece dur diyemeden ve savrulan hayellerin geçmiş zaman yüklemine dokunan, birkaç dökük...
ben anladım şimdi unutulanları , unutulmaya yüz tutmuşları ve seni , kıvrım kıvrım serildi önüme ben geçemedim , ben anlayamadım ve ben bunu sana yazdım.
"Benim aşk'tan anladığım , Yaşananlar kar saydığım..."
Hala olgunluğa erişemediğimi anladım. Olgunluk; eğer yaşanılanları sindirebilme yetisi, olgunuk feleğin çemberi ile oyun oynamaksa ben hala ona erişemedim. Bir yandan çocuk gülüşlerimi yitirmekten korkuyorum, diğer yanda...
Sen hep bilinmezlerde idin. Kendi bilinmezliğinden uzak tutmak için beni çok çaba harcadın, benim aksi tüm çabalarıma karşı... Beni bilinmezliklerine kabul ettiğinde ise
ben çoktan bir bir karmaşaya düşmüştüm. KAOS!!! Şimdi ise o kaos benden çok uzak ve öyle de olmalı. Kendi karmaşında uğraşsın dursun...
" kumral ada mavi tuna" yı okumanı çok istedim. okursan birgün belki anlarsın bir şeyleri...
hala vazgeçmeme inadım ne bilmiyorum. köprüler akan sularla paramparça oldu. her kızgınlığımızda bir parça daha tuz buz oldu! birbirimize her kızgınlığımız, mutsuzluğumuzla sonuçlandı. şimdi sen fena vurulduğun biri için ağlıyorsun, bir zamanlar senin için ağladığım gibi o maskenin arkasından...
Neden korkmuştun ki benden?! nedenlerim, cevabsız kalan nedenlerim öyle çok ki... tıpkı senin gibi... biz planlar yapıyoruz ama yukarıdaki "-sizin planınızı ben çoktan yaptım, uğraşmayın boşa! " diyor işte.
öyle çok şey var ki... sanki hep benimmişsin gibi ama asla benim olamadım. tıpkı senin olamadığum ve olamayacağım gibi!
öyle zor ki vazgeçmek... öyle zor ki! ama herşeyin bir hayrı var. bakalım bunun hayrı ne olacak?! yüreğim seni gerçekten çok sevdi. belki de bütün yaşanılanlar ciddi bir sınavdı ve sınıfta kaldım(k). yine de bir şekilde hayatımda olmalısın. yoksa... olmaz işte... sensiz olmaz! öyle ya da böyle geçmişimsin, değerimsin, hayatımda olmalısın. belki çocuk gülüşlerim yeniden canlanır. öyle özledim ki gözlerimin gülüşünü... yitireli çok oldu....
yanılmışım. sen hep haklıymışsın. bilmeyeceksin sana hak verdiğimi, ama olur da duyarsan haklıymışsın sevdiğim. uğruna seni kırdığım üzdüğüm için çok pişmanım. ayrılık tahminimden de ağır olacakmış bilmedim. ne kadar kolay çıktı ağzımdan. insan en çok kendine kötülük yaparmış. öğrendim. her yere taşıyorum ben seni. hep yakınırdık özlemekten, şimdi hep yanımdasın. tam içimde hemde. vazgeçmek istedim silmek belki herşeyi ama olmadı. herkes kapattım o defteri diye düşünürken ben bir sürü sayfa açmışım içimde hepsi de senle başlayan. sen o var sanırken içimde ben sana biriktirmişim tüm sevgimi. duyacağını bilsem çıkıp bağıracağım onu hiç sevmedim, seni aldatmadım diye. ya sen unuttun mu bu şehri? her köşesinde yaşananları? sahi duyar mısın çıkıp bağırsam? sarar mısın yine yüreğine yüreğimi. konuşur musun benle gözlerinle. kimse fark etmeden sıkar mısın elimi. bakar mıyım yüzüne anlamlı. kavuşur muyuz hayallerimize...
hatirliyor musun kim oldgunu
hala hissedebiliyor musun
ne zamandi farkinda misin yoklugunu?
arasan bulur musun kayboldugun yerleri
gunduzun gectigini
farketmedin bile
anilar sinemasinda
bilr bilet almi$sin bu gece
omrun kusmek ve pi$manlikla gecip gidiyor
hala ayni soruyu soruyorsun kendine
bazen kendi golgene basar
sendelersin issiz sokaklarda
bir karayel eser
u$utur yalnizligini yuzune vurur
cikar gelir pi$manliklar en zayif aninda
bogazinda yillanir bir dugum
umrurunda mi zamanin
senin kuskunlugun
icin oyle sIkilir
kimse bilmez neyin var sen bile
olup bitenleri seyredersin oylece
yalnizsindir kabaliklar icinde
kisme bilmez kim daha iyi bilir ki
bir ses vardir coer her $eyi
yasaktir duyamazsin
bazen kendi golgene basar
sendelersin issiz sokaklarda
bir karayel eser
u$utur yalnizligini yuzune vurur
cikar gelir pi$manliklar en zayif aninda
bogazinda yillanir bir dugum.
(bkz: bazen) ~ ~
sen bilmezsin benim nev sevdiğimi nasıl benim sen gibi kimseyi yerine koyamadığım gibi...
seni seviyorum demiştim ya sana, galiba artık sevmiyorum...Bunu sana nasıl anlatsam bilmiyorum, karar veremiyorum.
aşkı tattığımı sanmıştım oysa ki.yasak elmadan bir ısırık almıştım ben de.öyle tatlıydı ki, öyle haz almıştım ki o ısırıktan seni içimde hissetmiştim.
ama yalan mıymış hepsi? yalan demek de istemiyorum, o kadar gerçek gelmişti ki duygularım ilk başta.
sadece aynı hazzı almıyorum şu anda.sigaramın her nefesinde seni yanımda hissetmiyorum.
galiba biz değiştik...
çocuk değiliz artık...
Ne acılar çektik, ne dertler gördük
Senin yokluğun bana nedir sanki
Üç gün, beş gün, bilemedin bir kaç ay
Sonunda bir gün söküp atmak çok kolay
Akıtma gözümün kanlı yaşını
Uğrunda ağlayıp yanmaya değmez
Bir kaç mektupvari saramış resme
Bakıp da seni anmaya değmez
Sana değmez...
bir zamanlar.. çok zaman önce hatta. ben küçücük bir kız iken... aklımın odaları sadece 'o'nunla doluyken. bir vakit öyle esmişti. o gitmeden önce. sadece yarısının yarısını buraya yazabileceğim kadar özel, içten, bana ait. bize demeli belki de..!
~* nefesim nefesine \\
aynı şehirde nefes alıyor olmanın yettiğini bilmiyordum.hem çok uzağımda hem yakınımda olsan da beni avuttuğunun farkında bile değilmişim..öğrendim ama ağlamayı.elbet hepsi geçecek bir gün.biteceksin sen de.şimdi gidiyorsun...bu kez gerçekten terkediyorsun bu şehri.ne demeli şimdi, neyi söylemeli sana..."kal. gitme sana muhtacım" mı? yoksa "yolun açık olsun be sevdicek sen hep gurbettin zaten bana" mı? söyle hangisini?!
bu son gidişin. adamakıllı son terkediş! yeni başlangıçlara gebe, yeni heyecanların habercisi bu gitme. boşversene ya bu saçma kabullenmişlik de ne?sanki her şey olağanmış gibi.. değil mi zaten. evet öyle. yeterince aşikarım zaten sessiz vedalara. kılıf bulmak yeni çıktı. susmalı insan, susmalıyım! uğurlar olsun göğsümün sol yarısı !
~uykumun arasında çağırdığım... hoşça kal.
onca uyarı, onca engelleme, ve ani bir tutuluş. belki yerine koyma. belki teselli. dost, sırdaş, abi. sonra birden sevgili. şimdi? şimdi nefret. şimdi pişmanlık. ama bir yandan hala kıskançlık, hala önemseme, hala kıyamama. hala aklın kayması. hala sesiyle titreme. tek bir şey istiyorum bit. bit artık.
son kez beklemiştim gitme,benim ol yeniden deyişini,sessiz bi haykırışını bana duyurabilmeni
istemiştim yine.yokmuş öyle birşey.hiç olmamış ki!
boşuna mı beklemişim ben ?
eskiden ne güzeldi oysa.
sen acı çekerken,sitem ederken,çaresizken
haykırıyorken bana , ben mutluydum
sevildiğim için mutluydum
şimdi farkına varabildiğim için
acılarının,sitemlerinin,çaresizliğinin ve haykırışlarının
değiştirmeyi düşünüyordum herşeyi.
kim oluyorumda değiştiriyorum ben tek başıma herşeyi,bu ne cürret !?
şimdi ise sen sensin artık
bense sen oldum
hayatımı senle doldurmuşum farkında olmadan
herşeyim sen oluvermişsin
o kadar çok kaptırmışımki kendimi sana
artık eminim
bizden hiç bişey olmaz bundan sonra
senden sonra..
biz aslında başlarken kaybetmişiz birbirimizi.
elveda..seni çok seviyorum lanet olsun,biliyosun.